Bazı insanlar nasıl bu kadar güçlü olabiliyorlar?
Adını saymayı unuttuğum onlarcası binlercesi bu memlekette karanlık ölümlerin, katledilenlerin hepsinin mi ailesi bu kadar güçlü olabilir? Bu bir tesadüf olabilir mi? Ya da katledilenler hep güzel insanlar arasından mı seçiliyor?
Allah sıralı ölüm versin.
Sanırım Allah ile başlayan cümleler içerisinde en sevdiğim bu. Ölüm acayip bir şey. Varlığıyla hayatı aynı anda anlamlı ve anlamsız kılabiliyor. Sırası karışınca her şey alt üst oluyor.
Hayata Dönüş operasyonunu daha doğrusu katliamını Ömer Madra’nın sinir bozukluğu sinmiş sesiyle dinlemiştim. Arabamda boğaz trafiğindeydim. Allah başımızdan eksik etmesin sadece Açık Radyo vardı konuyla ilgilenen. Hayatımın en zor yolculuklarından birisi oldu o trafikte Esentepe’ye ulaşmak. Bugün gibi hatırlıyorum.
Zaman geçti Mehmet Ördekçi ile tanıştım. Kardeşini Hayata Dönüş katliamında yitirmiş. Müthiş akıllı; yumuşacık birisi. Sonra Ördekçi de öldü. Ördekçi ne örgütüne ne devlete yaranmak istediği için 10 yıllık hapisliğini iyice kötü geçirmiş iyi kalpli vicdanlı bir arkadaşımızdı. Sivri dilini ve mizah duygusunu son nefesine kadar yitirmedi. Annesi Fatma Teyze’nin yerine koyamadım kendimi. İki evladını birden yitirmek ne demek?
Güzel kardeşim Cüneyt Cebenoyan. Güzel kardeşini Onat Kutlar ile beraber PKK katletti. Sonra 17 Ağustos’ta annesini, babasını, minicik evladını Ali’sini yitirdi. Cüneyt çok etkilendi hepsinden. Nasıl etkilenmez? Ama Cüneyt de Ördekçi gibi sivri dilinden dik başından mizah duygusundan bir nebze olsun yitirmedi. Ya da yitirdi ama o kadar çok vardı ki kalanlar biz arkadaşlarına yetti.
Bir de Ayşegül var. O da bütün bu travmaları Cüneyt ile birlikte yaşadı. O da biricik Ali’sini, kayınvalidesini, kayınpederini yitirdi. Üzerine bir de Cüneyt’ini yitirdi. O da Elif de dimdik ayakta. Çalışmayı, yaşadıkları hayatın işine yaramayı da bırakmadılar.
Nilüfer Saltık’la konuştuk birkaç gün önce. Gencecik kaybettiğimiz Hasan Saltık’ın arkasından nasıl sevgiyle nasıl yumuşacık konuşuyor. Hem Kalan’ın hem yarım kalan bütün işlerin başında. Hem de nasıl güçlü bir şekilde.
Tahir Elçi hepimizin yaralı yeri. Türkan Elçi ile biraz yazışma, sohbet etme şansına sahip oldum. Romanını henüz okumadım ama yazdıklarını okudum, söylediklerini dinledim. Nasıl güçlü, nasıl yumuşacık; nasıl tatlı… Neler ediyorlar kadına şimdi CHP’ye üye oldu diye. Ne ayıp. Nasıl da sinirlenmeden cevap veriyor. Nasıl da çırpınıyor içinde yaşadığı hayatta bir işe yaramak için.
Daha çilesi bitmedi. Çok uzamaz CHP’nin ulusalcıları da saldırır bir vesileyle. Ne kadar cesur ne kadar güçlü bir kadın. İnanamıyorum.
BİZİ TESELLİ ETTİLER
Katliamdan bir sene sonra Roboski’ye gittim. Yas bütün köye çökmüştü. Bilmem ki nasıl anlatsam, böyle “dumanların” arasında çok güzel bir köy Roboski. Çok güzel ve çok acılı insanlar yaşıyor orada. Ve nasıl güçlü insanlar, nasıl sıcaklar, nasıl samimiler inanmak zor. Gezi’den hemen sonraydı, bizi teselli ettiler. “Çok yüklendiler size” dediler. Düşünebiliyor musunuz onlarca akrabasını yitirmiş insanlar bizi teselli ettiler. Herkes tek tek ve hep berabere ne kadar güçlü, ne kadar iyiydi inanamamıştım. Mahçup olmuştum karşılaştığım dirayet ve iyilik karşısında.
Hepimizin inceldiği yer Hrant? Rakel Dink nasıl bir kenara gram eğilmeden bu kadar büyük bir güçle dünyanın en güzel konuşmalarını yapabiliyor? “Nasıl konuşmalısınız” reçetelerinin tam öbür ucundan konuşuyor ama nasıl bu kadar etkili olabiliyor? Nasıl bu kadar dik durabiliyor?
Ya Berfo Ana, Cumartesi Anneleri? Yavrunu kaybetmek bir kenara onun cenazesini bile bulamamak dik durup hakkını aramak ne demek? Şu satırları okuyan düzelten editörüm Faruk Eren? Nasıl bu kadar güçlü olabiliyorlar?
Ya Metin Göktepe’nin annesi Fadime teyzemiz, kardeşi Meryem Göktepe?
BİR TESADÜF MÜ?
Allah'ın belası 1993 yılının ilk katledileni Uğur Mumcu… Güldal, Özgür, Özge Mumcu? Gülsüm Elvan, Emel Korkmaz, Sayfi Sarısülük, Nuray Gedik, Mehmet Yıldırım; adını saymayı unuttuğum onlarcası binlercesi bu memlekette karanlık ölümlerin, katledilenlerin hepsinin mi ailesi bu kadar güçlü olabilir?
Bu bir tesadüf olabilir mi? Ya da katledilenler hep güzel insanlar arasından mı seçiliyor?
Güldal Mumcu da öyle hiç kuşkusuz. Ben Özgür ve Özge Mumcu’yu yakından takip ediyorum. Ne kadar güzel duruyorlar… Sakin ve net. Nasıl oluyor da bu kadar hassas bir konu açıldığında sürekli en doğru cümleleri bulabiliyorlar?
Keza Şengül Hablemitoğlu.
Şengül Hablemitoğlu, Özgür ve Özge Mumcu, Şimdi Türkan Elçi’de bir şey daha var. Kendi mahalleleri; en azından mahallenin tutucu kısmı da memnun değil onlardan. İstiyorlar ki sürekli aynı yerde durup aynı şeyi söylesinler. İstiyorlar ki onların istediği insan olsunlar. En ufak hoşlarına gitmeyen durumda yapıştırıyorlar en hafifinden: “Babanızın/kocanızın kemikleri sızladı”. Çok şükür Türkan hanım için bu kadarını duymadık. En azından ben görmedim. Ama Mumcu’lar ve Şengül hanımda defalarca şahit oldum.
Eli klavyeli terbiyesizler.
Ben uzaktan tahammül edemiyorum, taciz oluyorum; onlar nasıl yapabiliyorlar?
Bu insanlar bu kadar güçlü nasıl olabiliyorlar?
Bu kendime çok sık sorduğum bir soru.
Hepimiz sürekli sevdiğimiz insanları, hayvanları kaybediyoruz. Yaşım ilerledi; 50’mi geçtim, bunun en büyük kanıtı on yıldır filan sürekli arkadaşlarım ölüyor. Hepsinde acı çekiyorum.
Ama hayatımı paylaştığım birisinin aniden katledilmesi ve arkasından -yıllarca- adaletin de gelmemesi durumunu tasavvur edemiyorum.
YAS KİTABI
Şengül Hablemitoğlu’nun Yas kitabı 2022’de okuduğum son kitaptı ve tüylerim diken diken bitirdim kitabı. Bugün yazayım yarın yazayım derken deprem oldu. Yas büyüdü; maalesef kitabın kıymeti arttı.
Şengül hanımı yıllardır zaten hayranlıkla takip ederdim tanışmak da kısmet oldu çok şükür. Tıpkı sosyal medyada göründüğü gibi. Akıllı, vicdanlı, zarif. Malumunuz kendisi kıymetli bir akademisyen. İki (artık yetişkin) çocuk annesi. Ve 18 Aralık 2002 tarihinde Ankara’da evinin önünde gencecik katledilen tarihçi ve yazar Necip Hablemitoğlu’nun eşi.
Necip Hablemitoğlu’nu muhtemelen ve genellikle olduğu gibi ipsiz sapsız şuursuz maşalar öldürdü. 14 sene yaprak kımıldamadı, üzerine yatıldı. Sonra 15 Temmuz’dan sonra aniden kurcalanmaya başladı. Şu anda karman çorman bir süreç olarak devam ediyor.
Sonuç ne olursa olsun çektirdiği yeter zaten. Düşünsenize her sabah yanında uyandığınız adamı katlediyorlar ve onyıllarca yaprak kımıldamıyor. Elinizden de gelen bir şey yok. Can dayanmaz.
Şengül hanım çok akıllıca bir hareket yaparak bu süreçte köşesine çekilmedi, tam tersine üzerine gitti. Duygudaşlarına yardım etmeye soyundu.
Yas, uzun bir veda; Doğan Kitap’ta titizlikle hazırlanmış ve Mayıs 2021’de Aslı Güneş editörlüğünde yayınlanmış bir kitap. Yas kolay okunur bir kitap. Adına bakmayın, umut dolu da bir kitap. Tabii ne kadar umut bol olsa bile çok sert bir yandan.
Her şeyden önce atipik ölümler ülkesi Türkiye’de ister istemez o kadar çok tanıdık olay var ki önce kitaba sonra sürekli uzaklara dalıyorsunuz. Ben yas olgusunun bu kadar çetrefilli bir şey olduğunu düşünmemişim. Çok şey öğrendim. Kişinin kendi ölümünün yasını tuttuğu durumlar, ikincil yas, kümülatif yas, maskeli yas, kolektif yas, çarpıtılmış yas; saymakla bitmiyor…
Kitap yas nasıl tutulur bunun için bir yöntem göstermiyor. Tam tersine bunun belli bir yöntemi olmadığını söylüyor. Her yas biriciktir diyor. Ve evet hepimiz şu ya da bu şekilde yas tutmuşuz. Onu da söylüyor.
Bir de Hablemitoğlu konu olarak başrolünde olduğu bir duruma dışarıdan bakmış. Bu kadar işsiz güçsüz ve mutsuz insanın aportta azarlamak için beklediği bir ortamda büyük bir risk almış. Kitaptan öğrendim ki bu duruma mağdur misyonu deniyormuş. Tabii konuya akademik olarak hakim oluşu ve bu alanda zaten pratik olarak çalışıyor olması hiç kuşkusuz işini kolaylaştırmış. Ama yine de akademik çalışmayla kitapçı rafından sosyal medyaya uzanan ateş hattı aynı değil. İşin altından güzel kalkmış tabii.
Bu ülkede travma ile büyümek için özel bir faaliyete gerek yok. Çevresinde ne olup bittiğine biraz bakan herkes bir şeylerin yasını tutmuyor mu?
Şu memlekette güzel şeyler de oluyorsa bu güzel insanların yüzü suyu hürmetine biraz da.