"Araba Devrilmeden Önce" demişti...
CHP ve Erdoğan karşısında konumlanan muhalefet partilerinin gündeminde laiklik ve Anadolu Müslümanlığı yer almalıdır. "Laikliği savunursak mütedeyyin kesimlerle bağ kuramayız" kompleksi aşılmalıdır.
CHP'nin unutulmaz genel sekreterlerinden (genel sekreterin ikinci adam olduğu dönemlerde), Kıbrıs Barış Harekatı döneminin CHP-MSP koalisyon hükümetinin Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Turan Güneş'in kaleme aldığı ve vefatından sonra ailesi tarafından yayınlanan "Araba Devrilmeden Önce" adlı kitabı (Kaynak Yayınları) bugünlerde ikinci kez okuyorum. Demokratik rejimle ilgili dönemine göre ve hatta şimdi de güncelliğini yer yer koruyan önemli saptamalar ve uyarılar içeren bu kitabı bütün partilerden siyasetçilerin, özellikle de CHP'nin üst ve orta kademe yöneticilerinin okumasını ve üzerinde çokça düşünmesini öneririm.
Prof. Dr. Güneş'i üniversitede hocamız olduğu 1982'de, 12 Eylül döneminde maalesef bir kalp krizi sonucu zamansız kaybetmiştik. "Kandıralı", Katıksız entelektüel, nüktedan, dolu dolu ve şimdilerde az bulunan siyaset arenasındaki parlak simalardandı.
DP'den 1957 seçimleri öncesinde kopanların kurduğu Hürriyet Partisi'nden gelmişti CHP'ye ve köşe taşlarından birisi olmuştu Ecevit'li 1973-1977'deki atılım sürecinde.
Güneş'i "Güneş" yapan etkenlerden birisi de içinden çıktığı toplumu iyi tanıması ve Batı'yı da tanıyan birisi olarak farkları da kesişme noktalarını da görüyor olmasıydı.
Bu yazıda Prof. Dr. Güneş'in Müslümanlık ve Laiklik ile ilgili değerlendirmeleri üzerinde durmak istiyorum. Çünkü bu iki husus CHP'nin son dönemde yaşadığı kimlik bunalımının, amorflaşmanın zeminleri arasında yer alıyor.
ALTI OK'TAN BİRİSİ LAİKLİK AMA...
birkaç noktaya değineceğim: 1)CHP uzunca bir süredir laiklik ilkesini vurgulamaktan, hatırlatmaktan oldukça uzaklaştı. Oysa, laiklik anayasal ve üstelik CHP'nin de alamat-i farikası olan Altı Ok'undan birisi. Türkiye Cumhuriyeti'nin de CHP'nin de kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün anayasaya koyduğu ve parti için çok önemli gördüğü bir ilke. Son yıllarda bu ilke TKP'nin, Sol Parti'nin, velhasılı sosyalistlerin savunmasına kaldı! Onlar da olmasa laikliği toplum olarak unutacağız. Oysa laiklik toplumda karşılığı çok az olan bir kesimin korumasına bırakılmayacak kadar kıymetli. Tabiî CHP üst yönetiminin tutumu tesadüfi değil. Gerekçesi ise mütedeyyin kesimlerle kontak kurmak. Ancak ne var ki bunun için ille de laikliği "halının altına süpürmek" gerekmiyor ki. Ecevit DSP'yi kurduğunda "inançlara saygılı laiklik" demişti. Laikliğin dini inançlara, özellikle de Müslümanlığa zıt bir kavram ve anlayış olmadığını anlatmak için o kavramı öne sürmüştü.
Daha geriye gidelim... Atatürk, cuma hutbeleri kaleme alan, meclisi dualarla açan, Elmalılı Hamdi'ye Kuran-ı Kerim'in Türkçe mealini yazdıran, Diyanet İşleri Başkanlığı'nı kuran lider değil miydi?
KAZA VE SAVRUKLUK
2)Son Cumhurbaşkanı ve milletvekili genel seçiminde Erdoğan'ın üzerinde en çok 'tepindiği' Kılıçdaroğlu’nun seccade üzerinde fark etmeden de olsa verdiği fotoğraf ile CHP'nin Diyanet İşleri Başkanlığı'nı kapatacağı iddiasıydı. Seccade olayı bir kaza olsa da CHP'nin DİB'i kapatması balon olsa da maalesef etkili oldu ortadaki kararsız mütedeyyin seçmen üzerinde. Bu arada, CHP'nin kurumsal olarak asla DİB'i kapatma refleksi olmadı, olamaz da. Fakat ne var ki partinin çeperindeki televizyon bülbülü aklı evvellerden hatta bazı milletvekili aday adaylarından "bunu tartışmak lazım" kabilinden lakırdılar duyuldu. İktidarın kastettiği bu lakırdılar ve tabii etik olmayan şekilde bunu CHP'ye mal etme yoluna gittiler.
Sonuçta CHP yönetimi "seccade" ve "Diyanet" meselesine dönük mesajlarını veremedi (Verecek durumda değildi, bu da yapısal bunalımın bir sonucu ve başka bir yazı konusu olur).
HERKESİN, MİLLETİN ADAYI NEDEN SADECE ALEVİ VİDEOSU YAYINLAR?
3)Seçim sürecinde Kılıçdaroğlu muhtemelen karşıdan gelebilecek salvoları kesmek adına çok izlenen "Alevi" videosunu yayınladı. Hemen belirteyim; periferimdeki önemli ve bu konuları bilen pekçok kişiye göre -ki, ben de katılıyorum-, videonun çok izlenmesinin önde gelen nedenlerinden birisi de özellikle AK Parti unsurlarının yayması. Buna hiç gerek yoktu. Kamuoyu zaten Kılıçdaroğlu’nun Alevi olduğunu pekala biliyordu (Bu konuya yazının finalinde döneceğim yeniden). "Alevi" vurgusu, genel oyda çok daha büyük bir havuzu oluşturan Sünni kesimin açık görüşlü olan kesiminin ötesinde içe kapanmaya ve temkinliliğe yol açmadı diyebilir miyiz?
4)Kılıçdaroğlu’nun seçim sürecindeki "başörtüsü" çıkışı da anlamsız ve gereksizdi. Bu da muhtemelen olası "eskiye dönecekler" vb. söylemleri kesmeye dönüktü ama hiç gereği yoktu. Sonuçta Erdoğan bu konuda el yükseltti ve mütedeyyin, Sünni dindar kesimlerle CHP arasında duvar inşasında kullandı.
Şimdi Prof. Dr. Güneş'in konuyla ilgili değerlendirmelerine, sözünü ettiğim kitaptan alacağım pasaja gelebiliriz...
ULUSAL KÜLTÜRÜN BIR PARÇASI OLARAK DİN
"Ulusal kültürün bir parçası olarak din ile din kurallarının devlet eliyle topluma uygulanması başka başka şeylerdir. Avrupalılar, bugünkü uygarlıklarını meydana getiren unsurların Roma-Yunan uygarlığı ve Yahudi-Hıristiyan uygarlığı olduğunu söylerler. Oysa bu ülkelerde de devlet laiktir. Ama o toplumlara bin yılı aşkın Hristiyanlık uygulaması belli bir yaşam biçimi vermiştir. Kültür unsuru olarak din budur. Bunun gibi, Anadolu toplumu da bin yılı aşkın bir süredir Müslümanlıkla kaynaşmıştır. Laiklik, bu kültür birliğinin, şeriat ya da mezhep kavgalarıyla bölünmesini önleyen önemli bir aşamadır.
Özet olarak şunu söyleyeceğim: Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı devletinin Anadolu topraklarında bin yıldan beri oluşan toplumunun mirasçısı olarak insanlarının beraber yaşama iradesinin en yüksek düzeyde olduğu bir birlik teşkil etmektedir. Atatürk'ün millet anlayışı bunu daha da güçlendirmiştir."
ANADOLU MÜSLÜMANLIĞI
Gerek Atatürk'ün attığı adımlar, gerekse Prof. Dr. Güneş'in yorumundan varılacak yer şurası olsa gerek:
Cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu, "Alevi" videosu yerine keşke -seçimlik de değil sürekli geçerli- bir "Anadolu Müslümanlığı" videosu yayınlasa ve fonda Ahmet Yesevi-Yunus Emre vb. olsaydı; Sünnisi ve Alevisi-Bektaşisi ile Anadolu Müslümanlığı'nın erdemi, ulusal kültür birliğinin unsuru olduğunu vurgulasaydı.
CHP de ittifak yaptığı diğer muhalif partiler de laiklikle birlikte sözünü ettiğim "Anadolu Müslümanlığı" kavramı üzerinde bundan böyle iyice durmalıdır. 12 Eylül dönemindeki Amerikancı yeşil kuşak projesi ve Suudilerin Türkiye'den Avrupa’ya gönderilen din görevlilerinin maaşını ödeyerek (Uğur Mumcu bunu Rabıta adlı eserinde deşifre etti) etki ajanlığıyla Anadolu Müslümanlığı'nın büyük parçası olan mütedeyyin Sünni dindarlığı kendine doğru (Vahhabilik) çekmesine karşı -ki, AK Parti kadroları da büyük ölçüde Suudilerin etkisinde yetişti- laiklik eksenindeki siyasi unsurların önce laikliği hatırlayarak ve hatırlatarak adımlar atması gerekmiyor mu?
O KOMPLEKS AŞILMALI
Kısacası, CHP ve Erdoğan karşısında konumlanan muhalefet partilerinin gündeminde laiklik ve Anadolu Müslümanlığı yer almalıdır. "Laikliği savunursak mütedeyyin kesimlerle bağ kuramayız" kompleksi aşılmalıdır. Bilhassa CHP, hiçbir kesimin dominant olmadığı, Anadolu Müslümanlığı esprisi içinde Sünnisi ve Alevisi ile herkese açılabilirse; üyelerinde, alt, orta ve üst düzey kadrolarında, aday listelerinde bu doğrultuda hareket edebilirse din (İslam'ın Sünni yorumu) AK Parti'nin tekelinden çıkar. CHP, Sünni mütedeyyin kesimlerle bağ kurmak için Baykal ve Kılıçdaroğlu döneminde vitrine ökse kuşu gibi isimler koydu ama öyle olmuyor bu işler. Tabanda, orta ve üst kademelerde de öylesi mütedeyyin unsurlara yer vereceksiniz ki Sünni kesimden oy transformasyonu yapabilesiniz. "Ama gelmiyorlar ki.." itirazını duyar gibi oluyorum. Gerekirse tarama ve davet usulüyle getireceksiniz... Tabiî partinin dar bir fasit daireden çıkıp büyümesini, buna bağlı olarak oyunu artırmasını, iktidar partisine oy veren seçmenden de oy transformasyonuna gitmek istiyorsanız...
CHP'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı başlarken Anadolu’daki inanç önderlerinin de yanına gidip rızasını aldı. İlk olarak Ankara Müftüsü Börekçizade Rıfat'la kontak kurdu (Kendisi aynı zamanda İlk Diyanet İşleri Başkanı). Gazi'nin ikinci durağı Hacıbektaş oldu; burada postnişin Cemalettin Çelebi ile kontak kurdu ve onun da rızasını aldı. Bu ziyaretlerin sıralaması bile derslerle doludur. Gazi'nin hiçbir adımı rastgele değildir.
Son seçime dönerek bitireyim... Malum ekonomik göstergelere asrın deprem yıkımındaki ihmallere, kontrolsüz aşırı göçe vb. karşın AK Parti "değerleri" ve onun yanında güvenlik meselesini öne çıkarıp yukarıda saydığım olumsuzlukları halının altına süpürmek suretiyle kazandı. Bu gerçekleri görmeden muhalefet, özellikle de CHP sağlıklı bir özeleştiri yapamaz.
(Halk TV, SZC TV KRT, TELE 1, FOX TV vb ekranlardaki çoğu sığ ve yüzeysel tartışmalarda keşke bu yazı konusu ve CHP'nin kimliğiyle, programıyla ilgili, yapısal bunalımı ve çıkış yoluyla ilgili konular ele alınsa.)
Bilmem anlatabildim mi? Bekleyip göreceğiz.