Günümüz Türkiye’sine güçlü göndermeler: “3 Nalla 1 At”
Evet, ustaca dokunuşlarla günümüz Türkiyesi’ne dair göndermelerde de bulunan, “Tsanev’in başyapıtı” olan oyuna adını veren 3 Nalla 1 At” ve dayandığı deyim oyunu sürükleyen metafor da aynı zamanda.
Geçenlerde Dünya Tiyatrolar Günü’nde (27 Mart) kara mizahın ustalarından Bulgar tiyatro yazarı Stefan Tsanev’in “Büyük İskender’in Atı” ismiyle Hüseyin Mevsim tarafından Türkçeleştirilen ve İzBBŞT tarafından sahneye konulan “3 Nalla 1 At”ın İsmet İnönü Sahnesi’ndeki galasındaydım.
Neoliberalizm eleştirisini merkezine alan ve bir kara mizah komedisi olan oyun, sistem içerisinde ezilen bir köyün meyhanesinde bir araya gelen ‘kimsesizlerin’ üzerinden şekillenen ve kendi aralarındaki iktidarı kurmaya çalışanların öyküsü…
HATİCE ALTAN’IN YÖNETTİĞİ OYUN KAPALI GİŞE OYNAR
Oyunu İzBBŞT bünyesinden Hatice Altan yönetiyor. Yönetmen yardımcıları Efe Ünal ve Özgür Molla. Sahne tasarımı Anıl Işık, Giysi tasarımı Deniz Bilgili, Işık tasarımı Kerem Çetinel, dramaturji ise Ege Kızık imzalı. Başarılı işlere imza atan Ege, Cumhuriyet’te bir dönem aynı çatı altında olduğumuz ve gazetede uzun yıllar köşe yazdığı gibi Ege Temsilciliği’ni de yürüten Serdar Kızık’ın oğlu. Serdar’la oyunlarda karşılaşıyoruz ve haklı olarak Ege ile gurur duyuyor.
Altı oyuncunun rol aldığı oyunda Ayhan Anıl (Albay), Yasin Erol (Papaz), Cengiz Eşiyok (Meyhaneci), Numan Aydın (Çingene), Buket Özkat (Öğretmen), Okan Kam (Deli Hazretleri) rollerinin hakkını veriyor ancak meyhaneciyi oynayan Cengiz Eşiyok ile öğretmeni oynayan Buket Özkat’a vurgu yapmazsam olmaz… Eşiyok da Özkat da daha başında olan oyunda döktürüyor dersem abartı olmaz. Oyun birkaç kez daha sahnelenip iyice oturunca sahnedeki herkesin performansının artacağını da tahmin ediyorum. 3 Nalla 1 At, öyle gözüküyor ki kapalı gişe oynar.
TSANEV’N BAŞYAPITI OLDUKÇA TANIDIK BİR HİKAYE
Oyunun konusuna dönersek… Emperyalizmin kurduğu sistemin üçüncü dünya ülkelerindeki (buna geri bıraktırılmış da diyebiliriz) versiyonunda sisteme kafa tutulduğunda devreye sokulan mekanizmalar malum; darbeler, iç savaş ve savaş tamtamları… Gerisini yönetmen Altan’ın oyunun kataloğundaki satırlarından alıyorum:
“Devrime kalkışamayacakları kadar demokrasi koklatmak, açlıktan ölmeyecek kadar kazanç lütfetmek, öbür dünya beklentisi ile tanrı korkusu üflemek, savaş ekonomisini besleyecek ırkçı ve şoven duyguları alesta tutmak, toplum mühendisliğiyle mümkün kılınıyordu. Elbette sistemin devamı için bu ‘arka bahçe’nin, bu arka çöplüğün zavallı hayatında umutların da bitmemesi gerekirdi.
İşte oyunumuz bu arka bahçelerden birinde, bir Balkan ülkesinde geçiyor. Bulgar yazar Tsanev’in humor, hiciv, espri yüklü bu oyunu, sistemin zaman zaman göstererek, zaman zaman Truva atıyla girdiği ve neredeyse yok ettiği bir ülkenin, terk edilmiş ücra bir köyünde geçmektedir. Yoksun, yoksul, bilgisiz, softa birkaç insanın ‘ha bugün, ha yarın, hani neredeyse, az daha, biraz daha, pek yakında, az sonra, biraz sonra, olmadı öte tarafa’ ertelenen umutlarının gerçekleşmesi için bir çıkış yolu aramaları, kedinin kendi kuyruğunu yakalamak üzere biteviye dönüşünü anımsatır bize.
Bilinen deyimdir; ‘Bir nalı bulduk, işimiz üç nalla bir ata kaldı’. Eline önemsiz bir imkan geçtiğinde büyük işlerin hayaline kapılmak anlamına gelir.”
Evet, ustaca dokunuşlarla günümüz Türkiyesi’ne dair göndermelerde de bulunan, “Tsanev’in başyapıtı” olan oyuna adını veren 3 Nalla 1 At” ve dayandığı deyim oyunu sürükleyen metafor da aynı zamanda. Yeryüzünün kimsesizleri, sahipsizleri, sistemin un-ufak ettikleri üzerine böylece bir kara mizah örneği, neşeli bir ağıt, ezen-ezilen çatışması üzerinde temellendirilerek çıkıyor ortaya. Tabii “kolay yoldan voliyi vurmak varken çalışma ne ki, emek ne ki…” atmosferini de çok güzel yansıtıyor dramaturji. Oyunu izleyenlerin aklında kalan ise oldukça tanıdık, hatta daha açık söyleyelim içinde yaşadıkları bir hikaye!
İzBBŞT ÜÇ YAŞINDA
“Sahne bizim, tiyatro sizin!” mottosuyla oyunlarını sahneye koyan İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu bu arada kritiğini yaptığım oyunla iki yılı geride bırakıp üçüncü yılına girdi. Yaşayan tiyatrocuların az kalan büyük ustalarından Yücel Erten’in de dediği gibi İzBBŞT Tunç Soyer’in verimli topraklara ektiği atalık tohumlar gibi filizlenip sürgün, ürün veriyor. Erten, Soyer ile birlikte izlediğimiz oyun sonrasında kentin tiyatrosunun üçüncü yılı dolayısıyla bütün tiyatro ekibini sahneye davet etti. İzmir’i 70 yıl sonra yarım kalan bir girişimi tamamlayarak bir şehir tiyatrosuna kavuşturan, İsmet İnönü Sanat Merkezi’ni baştan ayağa yenileyerek tiyatroya tahsis eden Soyer ise ekibi ayakta alkışladı.
İzBBŞT Genel Sanat Yönetmeni, büyük usta Yücel Erten ve ekibini kutluyor, üçüncü yılına giren kentin tiyatrosunun İstanbul Şehir Tiyatrosu gibi uzun soluklu olmasını candan diliyorum.
Evet, onların dediği gibi; “sahne onların, tiyatro İzmirlilerin!”