Ne yazdığımı bilmiyorum ama, kesin bir şeyler yazdım!

Yazıma son günlerin moda deyimini başlık yapıp, milli irade nedir diye girersem! Bunu bilmeyecek ne var? Daha doğrusu bu da soru mu şimdi der, sabah akşam...

Yazıma son günlerin moda deyimini başlık yapıp, milli irade nedir diye girersem! Bunu bilmeyecek ne var? Daha doğrusu bu da soru mu şimdi der, sabah akşam milli irade ve beka diye tutturanların her koşulda ve her şartı zorlayarak seçim kazanması milli iradedir der noktayı koyarım!

Gelelim esas konuya! Önce sayılan oyların sonra yok sayıldığı, iddianın, delilin, tanığın hiçe sayıldığı bu kararda, YSK’nın dağa taşa yazılacak, dosta düşmana yayılacak, evrensel hukuk kurallarını yerle bir edecek, tarihe- arşivlere kara bir leke olarak geçecek bu ilginç kararında; Toplumsal körlüğü bi kenara bırakıyorum, kitlesel sağırlığa hiç girmek istemiyorum, yüksek tepelerin baskısını sağır sultan bile duyduğu için geçiyorum! Ancak aşağıda özetlemeye çalıştığım yorumları geçemiyor, halkın yarısından çoğunun isteklerinin yok sayılması kararını verenlerin günün birinde de olsa bu kararı vicdani ve insani olarak nasıl açıklayacağını çok merak ediyorum.

Gelelim konunun bana açtığı masraf kalemine! YSK’nın kararını beklediğimiz o sancılı süreçte pek çok dostum ve arkadaşımla bahse tutuştum. Bunca hoyratlık, bunca kanun tanımazlık, bunca hukuk saymazlık, halkın iradesini bunca yok sayma olmaz diye tutturdum. Cansiperana savunmam sırasında kavgalar ettim, kalpler kırdım, bi sürü yemek, kahve ikramı kaybettim! Çevremdekilere işin vicdani ve ahlaki yanıyla ilgili mini konferanslar(!) verip başlarını şişirdim ve sık sık bu kararın yargının güvenilirliği kadar geleceğimizi de çok etkileyeceğini anlatmaya çalıştım. Ne oldu? Kaybettim, bu pahalılıkta haftalar boyu evde ve dışarıda bahsi kazananları çaylı, çorbalı, kahveli kekli ağırlayacağım. İyi mi?

16 milyon nüfusu, 10.5 milyon seçmeni olan İstanbul’da halk Ekrem İmamoğlu derken, YSK hak yiyerek, emeği, aklı, izanı, vicdanı gasbetti. CB; YSK’nın seçimin yenilenmesi kararını en doğru adım olarak nitelendirdikten sonra; “sandıktan çıkan sonuca saygılıyız, iş dünyası yanlış yapıyor, herkes haddini bilecek, bizim de size bakış açımız değişecektir” dedi. Binali Bey, esas mağdurun kendisi olduğunu söyledi.

Şimdi duyduklarımı ve bana sorulanları özetleme zamanı!

Avukat olan İngiliz arkadaşım; “Başına oturdukları sandık aynı, zarf aynı, mühür aynı, görevli aynı bu aynılar ilçe başkanını, muhtarları, ilçe meclis üyelerini, il meclis üyelerini sayarken sıkıntı yok, belediye başkanını sayarken sıkıntı var, bu nasıl oluyor?” diye sordu? Yere baktım…

Azerbaycanlı öğrencim; “Seçim demokratik bir haksa, iradesini gösteren halkın tercihine saygı duymak gerekmez mi? Siyasi ikbal peşinde koşarak ülkenin kaderini belirleyenler ve ülkeleri yönetenler! Aydınlıkla karanlık, gülmekle öfkelenmek, mutlulukla umutsuzluk, yalanla gerçek yan yana geldiğinde hangisini seçmelidir sizce?” dedi. Yüzüne bakamadım…

Koreli damadımız; “Türkiye çok mu zengin ki durmadan seçim yapıyorsunuz? Oysa piyasalarda deprem var, doların freni patladı, borsanın kaybı büyük, TL. durmadan değer kaybediyor, bütçeler delik deşik, 48 milyon yoksulunuzdan cılız sesler çıkmasa da, halk yemeden içmeden kesildi” dedi. Gözlerimi kaçırarak kaçacak yer aradım…

İranlı sınıf arkadaşım; “Ülkenizde bundan sonra yapılacak seçimlerde de her türlü iptal hakkı saklı olacak mıdır? Kazanana kadar seçim yapılacak mıdır? Normal olmayan, daha doğrusu uygarlıktan uzak olan bu durum ne kadar sürecektir? İktidar cenahının asla kaybetmeyelim düşüncesinin dışa vurumu olan bu seçim yenileme halka nasıl anlatılacaktır? Sizin geçmişinizde koskoca bir Atatürk ve cumhuriyet gerçeği var. Geçmiş kolay kazanılmadı ki kolay kaybedesiniz.” Şeklinde ders gibi konuşurken ve umutla geldiğini söylediği ülkemizin bugünkü halini tanımlarken; onu gözlerimi açarak ve ondan kaçırmaya çalışarak dikkatle dinledim…

Meslektaşımla evli Rus gelinimiz; “Bir Türk gelini olarak Rus Komsomolskaya Pravda Gazetesi’nin YSK seçimleri iptal etti. Nasıl yani, mümkün müydü böyle bir şey?” başlığıyla çıkmasından büyük üzüntü duydum. Ülkeniz bunu hak etmiyor” derken içimin cız ettiğini hissettim.

Iğdırlı hemşerimin Kübalı damadı; “Sandık ve yasa tanımayanları neden seçiyor, yetinmeyip baştacı ediyor, tercihlerinizi ve seçimlerinizi çalanlara göz yumuyorsunuz?” derken yerden göğe hak verip sustum…

Yeğenimin Alman arkadaşı; “Der Spıegel Dergisi, İstanbul seçimlerinin iptalinden çıkan sonuç bu ki: Erdoğan demokrasiyi kaldırıyor, şeklinde manşet attı. Bu manşeti içinize sindiriyor musunuz?” derken beynimde şimşek çakıp, kafam atmaz mı?

Eyyy Rusya! Eyyy Almanya! Eyyy Kore! Eyyy İngiltere! deme zamanı geldi gibi…