Bilincinde olmak mı? Farkına varmak mı?
Biraz başka pencerelerden bakarak, biraz satırbaşı ve örneklerle açarak, başlığın hakkını vermeğe çalışırsak: Genelde yönetim, özelde bizler; 4 ayda 3 bin 918...
Biraz başka pencerelerden bakarak, biraz satırbaşı ve örneklerle açarak, başlığın hakkını vermeğe çalışırsak: Genelde yönetim, özelde bizler;
4 ayda 3 bin 918 şirketin kapandığının bilincinde ya da farkında mıyız?
1975 yılında kurulan TDV’nın (Türkiye Diyanet Vakfı) Rusya’dan ABD’ye, Almanya’dan İngiltere’ye, Fililipinler’den Haiti’ye pek çok yerde 103 cami yaptırdığının gururunu yaşıyor muyuz? (dosta düşmana gücümüzü ilan etme babından!)
Liselerde müfredat programının tepeden tırnağa değiştiğinin, tatil süresi artarken, derslerin azaldığının, Resim, Beden Eğitimi ve Müzik derslerinin seçmeli hale getirildiğinin ayırdında mıyız? (Ülkenin geleceği adına bu uygulamanın yaratacağı boşluk adına!)
Son 15 yılda tren kazalarında 1492 kişinin hayatını kaybettiğini önemsiyor muyuz?
82 milyonluk ülkemize 5 milyon da mülteci katmakla övünürken; nüfusumuzun hızla arttığını, toplam harcamanın düştüğünü, yıllık tüketimin yüzde 4.71 azaldığını, salatalığın bile 5 kat arttığını önemsiyor muyuz?
Karnımızı doyurduğu halde oy (!) vermediğimiz devlet harcadıkça, halk olarak bizim pek çok şeyden kıstığımızı, ekonomide yüzde 2.6 küçüldüğümüzü biliyor muyuz?
İşin uzmanları; “Ekonomideki temel sorunları görmeyen ya da anlamayan Ankara bu işi çözecek gibi görünmüyor” diyor. Peki! Aldıkları akıl ötesi kararlarla bugüne kadar aklımızla alay edenlerin, akla ziyan son kararlarıyla beynimizi yakmaya kalkanların farkında mıyız?
Döviz rezervlerinin eridiğinin, halkın alım gücünün azaldığının, küresel rekabette kan kaybettiğimizin, enflasyonda 121.sırada, yargı bağımsızlığında 111.sırada, basın özgürlüğünde 129.sırada yer alışımızın ayırdında mıyız?
Ekonomide daralma, yangına dönen işsizlik, siftahsız kepenk kapatan esnaf, yetti artık deyip iflas bayrağını çeken şirketler, kemer sıka sıka beli kopma noktasına gelen yurttaş sayısı günbe gün artarken! Konuşana ve ağzını açana “senden bunun hesabını sorarız!” diye tehdit eden siyasi iradenin yarattığı korku imparatorluğunun farkında olmalıyız! Hele de doğruları konuşmaya, gerçekleri dinlemeye yüksek profilli siyasilerin tahammüllerinin hiç olmadığının…
Şimdi geçte olsa birkaç alıntı yapma zamanı…
Bir süre önce TÜSİAD başkanı Karlowski; “İş dünyası ancak istikrarlı ve hukukun üstünlüğünün var olduğu ortamlarda yatırım ve üretim yapar. Böyle ortamlar yaratmak devletin başlıca görevidir!” demişti. Aynı toplantıda TÜSİAD YİK Başkanı Özilhan; “12 yılda 15 kez sandığa gitmek istikrara zarar veriyor, tüm enerjimizi yiyor, yorgun düştük, bu durum tüm kesimleri zorluyor!” şeklinde konuşmuştu.
Akabinde CB; “Günü geldiğinde hesabını sormasını bilirim” şeklinde en üst makamdan ihtar ve tehdit niteliğinde, kulak çekme havasında bir açıklamayla mahcubiyet ya da geri adım attırma hamlesine girdi.
Bu örneklerden yola çıkıp, bu ve benzeri tür çıkışların dünya genelinde bize bakışı nasıl etkileyeceğini hesap ediyor muyuz? En çok da eskiden günü kurtarması için elma şekeri verilen halka, şimdilerde gözdağı verilmesini içimize sindiriyor muyuz?
Gelelim sözün özüne! Üniversite yıllarımda her biri birbirinden değerli hocalarımdan; Devrim Tarihi, Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı ve Cumhuriyet Dönemi Türk Tiyatrosu derslerini dinlerken aklıma mıh gibi çakılanlar var. Eli öpülesi cumhuriyet kuşağının o inançlı kadroları bize kürsülerden şöyle derdi; “Ülke yönetiminde olsun, şirket yönetirken olsun; Bağımsızlığı kazanmak ve bağımsız olabilmek zor iştir. Emek ister, akıl ister, yürek ister, cesaret ister, özgür düşünebilme, duyabilme, sezebilme, karar verebilme ve uygulayabilme ister. Herkesin harcı değildir, başarılı ve yansız yönetim. Çünkü bu iş kabadayılık değil, yüreklilik, yiğitlik ve donanım ister. Sizler öğretmen olacaksınız, bu gerçeği unutmayın, önce anlayın, sonra anlatın.”
Hocalarımıza sözümüz var! O nedenle her zaman, her yerde, her ortamda vazifemizdir! Yazacağız, anlatacağız, paylaşacağız. Çünkü cumhuriyet değerlerine inanıyor, yapmamız gerekeni yapıyor, olmamız gereken yerde duruyoruz.