Küçük, küçücük, mini minnacık dev problemler(!)
(Önce parantez açayım! Yazmıştım ama yineliyorum. Hem haftanın ilk yazısını, hem de haftanın son yazısını yazarken çok zorlanıyorum. Bu zifiri karanlıkta...
(Önce parantez açayım! Yazmıştım ama yineliyorum. Hem haftanın ilk yazısını, hem de haftanın son yazısını yazarken çok zorlanıyorum. Bu zifiri karanlıkta okurun zaten kararmış içini daha da karartmamak için ben tuşlara, tuşlar bana bakarken aklıma bir sürü konu geliyor. Örneğin bir süre sonra kutlayacağımız Kütüphanecilik Haftası geliyor. 27 Mart Dünya Tiyatro Günü geliyor. Ateşi bir türlü düşmeyen dallı budaklı mevzular geliyor. Dolayısıyla mal bulmuş mağribi gibi hangisine yapışacağım, hangisinin yakasını bırakmayacağım konusunda kararsız kalıyorum. Parantezi kapatıyorum…)
Acep diyorum! Dipten gelen ve hepimizi etkileyen derin dalgaların açtığı gediklere mi girsem! Gelenekleri, yasaları, edebi, adabı, saygıyı, görgüyü, terbiyeyi önüne katarak alıp giden daha doğrusu silip süpüren Yeni Türkiye’ye mi yazsam!
Değerlerin yer ve anlam değiştirdiği, saygısızlığın açıkgözlülük, şımarıklığın cesaret, yalan-dolanın yetenek, aldatmanın zekâ, hakaretin kahramanlık sayıldığı günümüzün geçerli gerçeklerine mi değinsem!
Sıkı espri yapan başbakanın; “16 yılda, 4 milyar 39 milyon fidanı toprakla buluşturduk. İnanmayan gitsin saysın” sözüne uyup fidan sayımına mı başlasam!
“Rektör ve akademisyenler için kep değil, sarık daha uygundur, sayın rektör arkadaşlarıma arz ederim” diyen rektörlerin görev yaptığı üniversitelerimizden mi bahis açsam!
“AKP’ye oy vermek ömrü uzatır. Biz 15 yıldır iktidardayız. İnsan ömrü 3.3 yıl artmış. Ömrünüzün artmasını istiyorsanız bir 15 yıl daha bize iktidarı verin!” diyen AKP İzmir milletvekilini mi alkışlasam!
Son yıllarda her düzeyde hayatımızdan çıkardığımız; “lütfen, teşekkür ederim, günaydın, pardon, özür dilerim, iyi akşamlar” gibi sihirli sözcükleri yine ve yeniden kullanıma sokalım çağrısı mı yapsam!
Yoksa ana akım medyanın “amiral gemisinin” emir komutayla el değiştirmesi üzerine George Orwell’in; “Gazetecilik, birilerinin yayımlanmasını istemediği haberleri yazmaktır. Gerisi halkla ilişkilerdir!” sözüne mi dikkat çeksem!
Derin sularda kulaç atmayı göze alarak; ekonomi ısındıkça kaygıların artmasına, 2016 yılında 24 bin 500 kişinin Türk vatandaşlığından çıkmasına mı vurgu yapsam! Sarayın himayesinde ve sarayda yapılan ayakta alkışlamalı, torpilli atamalı yargı çekilişine mi değinsem!
Ülkemizde bulunan 55 havalimanından 45’ inin zarar etmesine rağmen kalkıp yine ve yeniden hava limanı yapılmasına mı dikkat çeksem! Hesap kitap yapmadan ben yaptım oldu mantığıyla borçlanarak yapılan bu yeni havalimanlarında amacın; bir türlü içselleştiremedikleri, kendilerine ait hissetmedikleri değerlerimizi ortadan kaldırmak olduğunun mu altını çizsem!
Yoksa metrodan girip köprüden çıkarak, bedelini toplumun ödeyeceği fabrika, liman, tarım arazisi, dere yatağı, kupon araziler, yeşil alanlar, geçiş garantili köprüler, hasta garantili hastaneler, yolcu garantili havaalanları, yandaş garantili ihaleler yüksek faizli banka borçları yetmedi mi diye sorsam! “Metroda birinci önceliğimiz en fazla oy aldığımız yerler olacak” diyen atanmış belediye başkanına! Partinizin seçim sloganı olan eşitlik, kucaklama, ayrım yapmama bu mudur diye hatırlatsam!
Önemli Not: Özetle ne mi demek istiyorum? Karar veremedim, veremeyince de sıraladım. Acep soruları yanlış yerden mi soruyorum? Bilmiyorum! Bildiğim o ki şimdi sesimizi duyurmak için madalyonun öteki yüzüne de bakma zamanı! Zaten bütün dünyanın bizi kıskandığı bir dönemden geçiyoruz! Ve CB; “Halk bunalmış ellerini semaya açarak adalet çığlığı atar hale gelmişse, oradaki yargı sisteminde bir sorun var demektir” diyor. Teselliyi bu sözde mi arasak?