Her alan ve her konuda sergilenen niyet ve çabalar…
Yazarken bile gözlerinizin dolduğu, ekranın buğulandığı kalemin-klavyenin zor ilerlediği konular vardır. Ülkemizde yaşanan her alanda ve her konudaki karmaşık ve tehlikeli sorunlar yumağı gibi…
Doğadan çevreye, tarımdan hayvancılığa, insan sağlığından eğitime uzanan konulara ilişkin yanıtsız kalan sorulara bakınca liste o kadar kabarık ki hangi kurumdan ya da değerden başlamalı?
Ekonomiden işsizliğe, kayırmacılıktan abilik yapma hevesine, bölge liderliği sevdasından ben ne dersem o iddiasına yönetim katında sınırsız bir vurdumduymazlık hâkimken, hele de halkın büyük çoğunluğunda şaşırtıcı da olsa derin bir sessizlik yaygınken söze nereden girmeli…
Aaaa, iklim mi değişiyormuş, yeşil mi azalıyormuş, evi tarlayı sel mi basıyormuş, köy kent demeden toprak mı kayıyormuş, kent plancılığı denilen bir şey mi varmış? Özellikle yaz aylarında sabotaj kokan yangınlar da artış mı oluyormuş? Hay Allah ne kötü şey…
Dert ettiğin şeye bak! Sen olana değil, olacağa bak! Büyüklük merakımız her şeye yeter de artar bile! Dünyanın en büyük hava limanı bizde, dünyanın olmasa da (çünkü henüz yok!) en büyük millet bahçeleri için kolları sıvadık. Unutma sen ne anlarsın? Bazı şeyler anlatmak için değil, yaşatmak içindir…
Başkent Ankara’da Atatürk’le özdeş binalar tek tek yok edilip özelleştiriliyormuş, Cumhuriyetin tarihi yapıları, hafızası ve izleri siliniyormuş. Başta AOÇ olmak üzere, Etibank binası, İller Bankası Binası, Danıştay binası, Tarihi Hükümet Konağı, Numune Hastanesi, Çubuk Barajı içinde yer alan Baraj Gazinosu, Renda Köşkü, TCDD misafirhanesi gibi bir kısmı doğal sit alanı içinde olan tarihi binalar yandaş kurumlara, vakıf ve derneklere veriliyormuş! Yaa çok ilginç…
Eldeki fabrikalar, tesisler özelleştirmeden bol miktarda nasibini almış, ormandan kıyıya, tarladan bahçeye, eğitimden sağlığa el atılmadık alan kalmamış, Kaz Dağları’ndan Salda Gölü’ne, Şirince’den Ünye’ye madenden altına sırada daha neler neler varmış. Öyle mi?
Altına hücum için ormanların kalbine hançer saplanması, tarım arazilerine termik santral açılma izni verilmesi, en güzel göllerimizin betona açılması, deniz kıyılarının balık çiftliklerine teslim edilmesi talana ve çıkara göz yumulması gibi örneklerden yola çıkarak akıl yürütmek istersek; sorun çok daha köklü, çok daha derinlerde ve yapısaldır demez miyiz?
Gelelim “Hep yazıyorsunuz, yazacaksınız da değişen ne?” şeklindeki sorunuza! Haklısınız da! İşin da’sı şu! Bazı konularda yapılan evlere şenlik açıklamalar var ki komik de olsa gülemiyor, sadece acıyor ve baka kalıyorsunuz. Misal kesilen ağaçlar için bir AKP’li vekil; “Kâğıt, ahşap masa hep kesilen ağaçtan yapılıyor” derken, 3 koltuğu, 4 maaşı olan bir belediye başkanı; “Aldığım para o kadar da değil” diye açıklama yaparken bu dehşetengiz sözlere karşı ne yapılır diye dalıp gidiyorsunuz…
Yine evlerine ballı 4 maaş giren üst düzey yetkililerden; “Sabrımızı sınamayın, vatandaşla alay etmeyin, özel teşebbüste çok daha fazlasını kazanacak kabiliyetli bireyler olarak devlette daha az maaşla fedakârlık yaptığımızı unutmayın!” şeklinde şaka gibi açıklamalarla gündemi meşgul ederken, özgüvenin bu kadarına bravo doğrusu diyorsunuz…
Her neyse, konuyu dağıtmayalım!
Şaka desen değil, espri desen hiç değil, aklımızla alay etmek desen belki deyip susalım mı? Yoksa çok geniş alanlara ve anlamlara uzanan ve her kula nasip olmayan bu rahat ve pişkin açıklamalar için bu ne rahatlıktır diye soralım mı? Ya da yapılan bu açıklamalar tartışmaya, tartışmalar eleştiriye, eleştiriler dirence, direnç başkaldırıya taşınırsa suçlu kim olur diye sorgulayalım mı?
İyisi mi biz kendimizi yormayalım! Yönetimin böyle bir derdi olup olmadığını özverili ilgililer, fedakârlık yapan yetkililer, konunun rakipsiz uzmanları düşünsün!