Bakmadan gördüklerimiz, bakarak göremediklerimiz!

Tarih önünde kadın erkek, yöneten yönetemeyen, susan konuşan, bağıran çağıran, çalışan oturan herkesin günü geldiğinde; yazıp söyledikleriyle ilgili, susup yerine getirmediği yükümlülükleriyle ilgili karne alacağı kesin de! Şimdi ön çalışma adına karne notlarına bakalım!

CB demiş ki; “Dönem fedakârlık dönemi. Kimse kendi hırsı için memleketin geleceğini ateşe atamaz.” Saraylara, uçaklara, araç filolarına, aile boyu seyahatlere bakınca kimin fedakârlık yaptığı çok belli de, kastedilen kim o belli değil!

Yönetim erbabının “ben mizansenim!” diye bas bas bağıran fotoğraflarına, takım elbiseli bıyıklı kişilerin termal havuza hop diye atlayarak davul zurna eşliğinde türkü çığırıp el çırparak halay çekmelerine bakınca alacakları not kaç olur bilinmez ama! Yine yapay gülüşlü resimlerine, malumat sahibi siyasilerin pehlivan tefrikasına dönen ve hiç değişmeyen açıklamalarına bakınca notları ne olur bugünden kestirmek mümkün değil ama! O karnelerin kırıklarla dolu olacağı kesin…

Annelere evlat, evlatlara anne borcu giderek artan ülkemizde, renkli görüntülerle gündeme gelenler keşke biraz da açık pazarlarda, ya da internet üzerinden av malzemesi adı altında satılan muştalar, bıçaklar, kamalar, palalar, tüfekler konusuna ciddiyetle eğilseler, iş işten geçtikten sonra kalkıp şöyle olsaydı, böyle olmazdı demeseler ne iyi olur.

Yaşanan panik havası sırlar dökülüp, her şey ortalığa saçıldığı için olmasın?

Paşa gönüllerinin neden yara aldığını, nelere bozulduklarını iyi bildiklerimiz; durup oturup nefretin, şiddetin, öfkenin, sevgisizliğin en ağırını yaşatacaklar, taraflı ideolojik ve toplumsal zemin için gereken adımları hızla atacaklar, yanlı ve yanlışlarla dolu kültürel ve toplumsal dönüşüm hızlarına yetişmek mümkün olmayacak sonra kalkıp kameralar, mikrofonlar önünde timsah gözyaşları dökecekler...

Kaçıncı kez vurguladığımı bilmiyorum ama! Dayak yiyen, sakat kalan, kaçan, intiharı seçen, ailesine sığındığı için bıçak darbeleriyle öldürülen kadınlar için, aileler aranıp sabır dilenecek. Binlerce hektarlık orman, üzüm, zeytin, incir, tavşan, kaplumbağa, kuş, börtü böcek yanıp kavrulacak ve tüm bunlar doğaya ve kadere bağlanarak işin içinden kolayca sıyrılmak mümkün olacak…

Yine ve yeniden sığınmacı konusuna küçük bir örnek…

Ağustos 2019 itibariyle Suriyeli sığınmacı sayısı resmi rakamlara göre 4 milyona yaklaşmış. (gayri resmi rakamlar 5 milyonu aştı diyor) Buna ilaveten 170 bin Afganlı 142 bin Iraklı, 30 bin İranlı, 5 bin Somalili var topraklarımızda. Şimdi gelelim işin demografik yanına! Dünyada nüfusu 4 milyon civarında olan 113 devlet var. Demek ki bu sayıyla ve bu gidişle bizim zoraki misafirlerimizden 8-10 ülke çıkabilir!

İşin tuhaf ve sorun yaratacak yanına gelince; Bizdekiler gitmeyi düşünmüyorlar, buna ne onların niyeti var, ne de yönetimin böyle bir talebi! Bu arada kendi şirketlerini kuran kurana! Kendi alfabeleriyle tabelalarını asan asana! Yaşadıkları mahallelerde silahlı, bıçaklı, taşlı sopalı, yaralamalı ölümlü kavgalara karışan karışana! Durmadan çoğalan nüfusları, bayramlarda gidip hemen geri dönmeleri de işin diğer yanı!

Şu anda Kilis nüfusunun yüzde 81’ini, Hatay, Gaziantep ve Şanlıurfa nüfusunun yüzde 20-25’ini oluşturuyorlar. Sınır kapılarında günlerdir bekleyenler ve hakaret edenler hariç…

Kadından girip, karneden çıkarak, sığınmacılardan girip başımıza açtıkları ve açacakları sorunlara değinip örnekler vererek nereye varmak istedim? Ona da okurlarım karar versin! Benden bugünlük bu kadar…