Görülenler, görülmeyenler…

Yutan yutsa bile, bilen bilir, gören görür! Neyi mi? Ayrıntıları ve kanıtları meraklıları araştıra dursun! Unutulmasın, hatırlansın diye biz özet geçelim! Gerçekten yepyeni bir siyaset dilimiz, alışılmadık bir diplomatik üslubumuz oldu son 15 yılda…

Sadece karşıki dağlara değil, Himalayalara, Everestlere, Pirene sıradağlarına, Alp’lere tepeden bakan bir edamız, şehirdeki dubleli- dublesiz tüm yolları, hanları- hamamları, köprüleri- kâşaneleri, sarayları AVM’leri “ben yaptım” diyen bir bakış açımız oldu son yıllarda…

Yetmedi. Yerli ve milli merakımız, payitaht, sultan ve saray özentimiz hiç hız kesmedi. Bol propagandalı, zorunlu katılımlı, barkovizyonlu, tantanalı törenler düzenlendi. Kalabalık gruplar ve sayısız maiyetle sık sık dış gezilere çıkıldı. Yıllar rüzgâr gibi gelip geçerken bu 15 yıla değişim ve dönüşüm adına çok şey sıkıştırıldı…

Rivayet muhtelif, uluslararası hukuka aykırı olsa da eskiden büyükelçilik, konsolosluk açtığımız yerlere ilgili bakanın ifadesine göre; emniyet müdürü, jandarma komutanı, kaymakam ve vali yardımcısı atanır oldu!

Yüksek frekansla konuşma, her yerde had bildirme, parmak sallama, posta koyma, ayar çekme, bağırıp, çağırarak sert çıkma, laf yetiştirip laf çakma moda oldu! “Yok, hükmündedir, bizi bağlamaz, pişman ederiz, biz baş eğmeyiz, o kim oluyor, tepelerine bineriz, yola getiriyoruz, siz ne anlarsınız?” şeklindeki sözlerle diplomaside irtifa kaybedilse de seçmen kitlesi ve tabanda ciddi mesafe alındı…
Cari açık düşmesine rağmen, Türkiye’nin borcu rekora koşmasına rağmen, dış ticaret açığı yüzde 54.2 artmasına rağmen, gelir artışı ve istihdam sağlanmamasına rağmen, olmayan var gösterildi. Dolar, Avro, benzin fiyatları semalara yükselirken, ekonomi pırıl pırıl, piyasalar coşkun bir sel gibi akıyor, para bollaştı, bunun adı muhteşem başarıdır, 7 yıldızlı büyümedir diye ilan edildi…

“Ekonomi çok iyi bir öğretmendir, zorla öğretir” sözü yabana atıldı. Zarar ediyor diye topa tutulan ve apar topar satışa çıkarılan (hatta satıldığı söylenen) Şeker Fabrikalarının genel müdürlüğüne savcı atandı, yönetiminde Fars dili uzmanı görevlendirildi…

AVM’ler büyüdü, yeşil alanlar bitti, Cumhuriyetin kazanımları ve ülkenin geçmişi üç otuz paraya satıldı. Hesapsız kitapsız, nerede duracağını bilmeden atılan adımlarla gençlerin hayalleri, ülkenin hedefleri, çocuklarımızın geleceği bitirildi. Sonra ne mi oldu? Kültür, gelenek, tarih, coğrafya, mimari, sanat, edebiyat AKM örneğinde olduğu gibi yerle bir edildi.

En son ve en taze örneği ise Bay Kahraman sergiledi! Geçmişini ve geçmişte neler dediğini bilenler için şaşırtıcı olmasa da Meclis başkanının; “Sahneye bayan oyuncular çıkmıyor değil mi? Aferin!” dediğine tanık olundu! Sanata ve tiyatroya karşı düşüncelerini teee bakanlığından beri artık ezber ettiğimiz zihniyetin geldiği noktayı; hem yasalara, hem kadınlara, hem sanata, hem insanlığa karşı bir suç olarak gören var mı bilmiyoruz!
Bildiğimiz o ki tuhaf, ilginç, adını koyamadığımız garip bir soru işareti ortalarda dolanıp duruyor ve hepimiz suçluyuz diyor kulaklara…
Hele de gerçeklerle yüzleşirken soru sormak zorunda kalmak ve bi türlü yanıt alamamak zor geliyor insana…