Sağlık ordusuna alkışlı açık mektup!
100 bin kişiye 186 hekimin düştüğü, günde ortalama 40 sağlık emekçisinin fiziksel ve sözel şiddete maruz kalıp, tehdit, hakaret ve saldırıya uğradığı, 4 yılda...
100 bin kişiye 186 hekimin düştüğü, günde ortalama 40 sağlık emekçisinin fiziksel ve sözel şiddete maruz kalıp, tehdit, hakaret ve saldırıya uğradığı, 4 yılda 9 hekimin öldürüldüğü ülkemizde geçte olsa değer bilmeye başladık mı ne?
Sağlık ordusunun her neferine; hekiminden eczacısına, hemşiresinden ebesine, acil sağlık teknisyeninden acil bakım teknikerine, sağlık memurundan ambülans görevlisine her kademede hizmet sunanlara (unuttuklarımdan özür dileyerek) hak ettikleri sevgiyi geçte olsa göstermeye başladık mı ne?
İlk tanıyı koyarak kaderi değiştiren, kırmayan, incitmeyen, göze sokmayan, ürkütmeyen önerileriyle hayatın akışını yönlendiren hekimlere geç kalmakla birlikte ve kuru bir alkışla da olsa sahip çıkmaya başladık mı ne?
Herkesin çekindiği evlere giren, herkesin bakamadığı yaraları tedavi eden, gecesini gündüzüne katan, uykusuzluktan kan çanağına dönmüş gözleriyle nöbet odasında kulağı telefonda, gözü kapıda bekleyen hekimlerin neler çektiğini anlamaya başladık mı ne?
Hele de olağanüstü koşullarda; bizler her meslekten insan olarak evlerimize çekilip kendimizi karantina ve garantiye alırken; milyonlarca virüsle mücadele ettikleri için evlerine gidemeyen, ailelerini göremeyen, çocuklarına sarılamayan sağlık ordusunun hakkını teslim etmeye başladık mı ne?
Yıllarca doğuda görev yapan bir hekim eşi olarak; Kuş uçmaz kervan geçmez yerlerde, alt yapısı, malzemesi olmayan köylerde, kapanan yolda akmayan suda cepheyi terk etmeden hizmet veren sağlık çalışanlarının neler çektiğini anlamaya başladık mı ne?
“Salgın bitene kadar bize izin yok!” diyen, “Servisteki hastalarımın günlük tedavilerini bitirmeden açlığımı gidermek aklıma bile gelmez!” diyen, evinin yolunu unutan sağlık emekçilerinin kadir kıymetini anlamaya başladık mı ne?
Hasta sayısının çokluğuna, sağlık hizmetlerinin yetersizliğine aşırı yoğunluğa, zorlu koşullara rağmen yakınmadan, “acaba virüs kapar mıyım?” diye düşünmeden, takdir edilmeden, hastalarından ya da hasta yakınlarından gelen bir teşekkürle, bir minnet bakışıyla mutlu olan sağlık çalışanlarının çilesini anlamaya başladık mı ne?
Sabahladıkları hastanelerde canla başla çalışırken; “Biz buradayız, siz evde kalın!” diyen, hastalarını Azrail’in elinden almak için çabalarken, dövülen sövülen, sürülen, öldürülen sağlık çalışanlarını geçte olsa alkışladık mı ne?
Sadece dostların anlayabileceği, paylaşabileceği, çaresiz bırakan bir süreçte insanı rahatlatan bir yaklaşım sergileyen tüm sağlık ordusuna, gökyüzünün en parlak yıldızlarına geç kalmış teşekkürlerimi sunarken;
Kırık kaburgasıyla cepheden cepheye koşan, aman vermez böbrek sancılarını siperlerde pelerinine sarınarak hafifletmeye çalışan, hastalığının en ileri aşamasında; “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz” diyen aşılmaz ve aşınmaz Büyük Önderin bu özlü sözünden yola çıkarak!
Hepimiz; Cumhuriyetin kamucu sağlık, toplumcu hekimlik, koruyucu tıp politikasını benimseyen Türk Sağlık Ordusunun emin ellerine emanetiz demek istedim…