Ne yapmalı? Ne yapıyoruz? Hazırsanız başlayabiliriz…
Virüs kaynaklı gönüllü ve zorunlu bu karantina günlerinde; Sokaklar, caddeler, alanlar bomboş, dükkânlar, sinemalar, tiyatrolar, kütüphaneler, okullar, çocuk...
Virüs kaynaklı gönüllü ve zorunlu bu karantina günlerinde; Sokaklar, caddeler, alanlar bomboş, dükkânlar, sinemalar, tiyatrolar, kütüphaneler, okullar, çocuk yuvaları, işyerleri, berberler, terziler, spor salonları, kahveler, yüzme havuzları, futbol sahaları, lokantalar, oteller kapalı iken insan sıkılmaz mı?
Dünyanın mini mini bir virüs yüzünden şallak mallak, tepe taklak olduğu bugünlerde ruh sağlığını korumak ve moral değerleri ayakta tutabilmek bir kısmımız için kalıcı, bir kısmımız için zor atlatılır süreç demekken insanın morali bozulmaz mı?
Evlerde geçirdiğimiz bitip tükenmez saatler; Bizi eski defterleri açma, eski dostları arama, okunmayan kitaplara el atma, unutulan hobileri hatırlama, arşivlere dalma, dolap çekmecelerini düzeltme gibi arayışlara itmez mi?
Doğrusu biz aynı konuyu yazmaktan, sizler de okumaktan artık sıkıldığımızı düşünüp, bu ruh halinden kurtulmak adına farklı yollar arayıp, ne yapabilirim arayışına girerken gözüme Cumhuriyet Gazetesi’nin Pazar Ekinde çıkan haber ilişmez mi?
Ruhsal durumuma basbayağı iyi gelen, bana “oh miss!” dedirten, düşünmemi ve gülümsememi sağlayan bu haber üzerine sorumlu yazar olarak(!) durumdan vazife çıkarıp okurlarımla paylaşmak bana yakışmaz mı? Yazının yazılma nedeni bu haberdir deyip, teşekkürlerimi sona saklamaz mıyım?
Efendim! Sadede gelirsek; Cumhuriyet Pazar yazıları beni hem dünyada dolaştırır, hem de her zaman güldürür, gülümsetir, düşündürür, hayal kurdurup esin kaynağı olur. Bu Pazar gene Kanada’dan Mahmut Şenol, Almanya’dan Ahmet Arpad, Seul’den İdil Jordan’a kitlenip kaldım. Ve ortaya karışık bir yorum yapmak istedim!
Krizle baş edebilmek ve hasarsız atlatabilmek adına adı geçen ülkelerde insanlar kulüpler kurup yeni icatlar yapıyormuş. Bu virüsü yenmenin yollarından biri de meşguliyet, meditasyon, yoga, spor, terapi imiş! Bilimsel mi değil mi bilemem! Onu uzmanları düşünsün ben yazanların yalancısıyım!
Bu ülkelerde yaşayanlar; “Bir kahkaha bir pirzolaya bedeldir” sözünden yola çıkanlar, kahkahanın protein değerini çok yüksek bulanlar, hele de bu pahalılıkta alamayanlar için altın değerinde olan kahkahalarla o boşluk doldurulabilirmiş diye savunanlar işe girişip, yola koyulmuş! Böylece “Öyle gülünmez böyle gülünür!” adı altında farklı formatta yarışmalar düzenlenmiş, elektronik ortamda ödüller verilip izlenme rekorları kırılmış…
Tam da burada yılların eğitimcisi olarak bu bir ev ödevidir desem!
Hal böyle iken, bizi devamlı kıskanan “Eyyyy Batı” bu tür çözümlere zaman ayırıp, kafa yorarken, bir eğitimci olarak bunu bir sınav sayıp bizde dersimize iyi çalışalım derim! Bu sınavdan başarıyla geçmek için, travmayı daha kolay atlatabilmek için, salgın bitince (artık bitsin!) ortak duyguları, ortak sevinçleri, ortak özlemleri bir an önce hayata geçirmek için şimdiden hazırlık yapalım derim.
Sosyal yaşam bu denli kısıtlanmışken, tek başına yaşayanlar daha da yalnızlaşmışken, evlerde kavga kıyamet sesleri artık ufak ufak duyuluyorken, her gün yeni bir haberle yüzleşiyorken! Aklımıza takılan binlerce soruya yanıt arıyorken, pek çok konuda soru işaretleri havada dolaşıyorken, bu sıkıntılı durumdan kaynaklanan sorunlar artıyorken alt yapı çalışmaları için kolları sıvayalım derim.
Merkezi ve yerel otoritelerin açıklamaları karşısında daha fazla bunalmamak, virüsle kriz arasında sıkışıp kalmamak için çıkış yolları arayalım, gizi yeteneklerimizi ortaya çıkaralım, zorda olsa deneyelim derim!
Önerim kabul gördüyse! O halde gelin hep birlikte; Fyodor Dostoyevski’nin; “Kendi planlarımızı yapıyorduk, ama kaderin de planları olduğunu unutmuştuk.” Sözünü haksız çıkarmanın yollarını arayalım, ne yapmalı diye düşünelim, arşivlere dalalım! Lütfen yaptıklarınızı bana yazın, köşemden paylaşacağım sözzzzz!
Özel Not: Okurlarımdan gelen ileti, yorum ve geri dönüşlere baktığımda sağlıkçıların başı çektiğini görüyorum. Bu yazının önermesinin yorumunu dost listemde seçkin yerleri olan, gönül kataloğumun başına yerleştirdiğim sağlıkçı dostlarıma bırakıyorum.
Teşekkür Notu: Bu vesileyle; “Yazılarınızı keyifle okuyup, dostlarımızla paylaşıyoruz. Hele de yazılarınızın altına koyduğunuz kısa notlarınız bizi çok etkiliyor, lütfen daha sık yer verin!” diyen Dr. Fatma Tombul, Dr. Ezgi Balaban, Dr. Aslıhan Usluer Onat, Prof. Dr. Oya Uygur Bayramiçli, Dr. Necati Küçükgül, Dr. Soner Yeşilbaş, Fizyoterapist Elif Yalman, Diş Hekimi Emine Öziç ve Diş Hekimi Hüseyin Şirin’e sağlıklı günlerde buluşmak dileğiyle teşekkürlerimi sunarım…
Hatırlatma Notu: Daha önce yazmıştım ama yeri geldiği için atlamak istemedim. Cakarta’da seyyar terziler varmış, bisikletleriyle dolaşıp, yırtık sökük, ya da yeni giysiler dikiyorlarmış. Şimdi kalkıp sorunun küresel olduğunu görüp teselli mi olalım? Yoksa fırsat bu fırsat deyip dolaplarımızı gözden mi geçirelim? Bize kalmış, hatırlatma benden, uygulama sizden…
Örnek Alma Notu: Bu satırların yazarı bizzat Paris’te kadınlardan oluşan seyyar kuaförlerle tanıştı, New Jersey’de de seyyar kuaför Mevlide hanıma saçına fön çektirdi.
Güldürme Notu: Cumhuriyet Gazetesi’nden Çizer Cihan Demirci diyor ki;
“Biz çocukken elma dersem çık, armut dersem çıkma derdik. Şimdi de deprem dersem evden çık, Korona dersem evden çıkma mı diyeceğiz?”
Moral Notu: “Henüz ülkemizde 65 yaşını geçen kadın olmadığı için 65 yaş üstü sokağa çıkma yasağı sadece erkekleri mi kapsıyor!”
Alkış Notu: Cihan Demirci’yi bizi çocukluğumuza götüren “elma- armut” benzetmesi ve biz kadınlara çok iyi gelen son derece zarif göndermesi için ayakta alkışlıyorum.
Ben Sözümde Durdum Notu: Yoğun talep üzerine kısa notlarla durumu özetledim! Sıra sizde, ev ödevlerinizi bekliyorum!