İşin özeti şu ki; Şiddet sahneden inmedikçe kalem sertleşiyor!

Sahneden ne zaman indi? Ya da inmiş miydi dediğinizi duyar gibiyim. Virüs belası bir kez daha kadınların başına patladı. Salgının tahrip ettiği ekonominin...

Sahneden ne zaman indi? Ya da inmiş miydi dediğinizi duyar gibiyim. Virüs belası bir kez daha kadınların başına patladı. Salgının tahrip ettiği ekonominin tetiklediği işsizliğin ve yoksulluğun faturası yine kadınlara kesildi. Zaten damarlarında kadına karşı hırslı, hırçın, hınçlı bir kan daima dolaşan erkekler dayak konusunda maşallah pek mahir olduklarını bir kez daha kanıtladılar! Bu kez de krizi fırsata çevirerek işsizliğin faturasını yine kadınlara çıkarıp, bedeli yine onlara ödetmeye başladılar.

Bu haklı eleştiriden sonra gelelim ülkemizin hallerine! Ne yazık ki eğitim şiddete engel değil! Baksanıza “açım” diyen kadına “geber” diyen yönetici var ülkemizde! Dünyanın hemen her yerinde veriler korkunç. Yüzde 80’i evlerinde olmak üzere Mart ayında 21, Nisan ayında 20 kadın öldürülmüş ve yetkililer geçen yıl aynı ayda bu sayı 44 idi diyerek kendilerine pay ve payeler çıkarmış! Kayıtlara göre İstanbul’da aile içi şiddet yüzde 38 artmış, Paris’te yüzde 35, İtalya’da yüzde 32. Yani birinciliği yine kimselere kaptırmamışız…

Kapı ardında korkularıyla, kırılganlıklarıyla, tedirginlikleriyle baş başa bırakılan, hüzünlü gerçeklikle bakan gözleriyle “güvende değilim” demeye çalışan, yaşlılar, çocuklar, kadınlar! Gidecek yeri olmayan, işi olmayan, sesini çıkaramayan, yardım isteyemeyen kapalı kapılar ardında şiddetle boğuşup duran kadınlar!

Anlı şanlı basın şiddeti görmezden gelerek, ünlülerin günlük yaşamlarıyla gün geçirirken! Çile, Kader, Buson, Yeter gibi adlarıyla iç burkan ve her zaman olduğu gibi sokaktaki, mutfaktaki yangının boy hedefi olmayı sürdüren kadınlar!

“Geçen zaman ne aydır, ne yıldır, ne gündür, ne dündür” diyen kadınlar! Sorunların dozer gibi ezip geçtiği, kesik ve kısık seslerin mırıltısının bile duyulmadığı, şiddetin dozerinin kadın hayatlarını düzlemediği günlere olan inancını koruyan kadınlar!

Kaderi yıllarca kör karanlıklarda; Masal yerine işkence, baskı, zulüm, dayak, tacizle çizilen, duyguları ve hayalleri erkenden törpülenen, annesi, ninesi, ablası gibi 15’de evlenip, 35’de nine olan ve bu krizde yine savunmasız- korumasız kalan kadınlar!

“Kendime bir palto beğendim o benim onu beğendiğimi bilmiyor, şimdilik bakışarak idare ediyoruz!” şeklinde konuşan çocuk ruhlu kadınlar! “Paçalarımı şimdi mi sıvayayım dereyi gördükten sonra mı?” diye soran zeki kadınlar! “Küçükken çekilen acıların ateşi kolay sönmüyor. Kabuk bağlamıyor. İzleri hayat boyu sürüyor. Babamdan çekinir, annemden korkardım, o duyguların kocamın tekmelerinin tokatlarının yanında ne kadar masum kaldığını sonra öğrendim!” derken yere bakan kadınlar! Heyecanı, yüreği, hayal dünyası sınır tanımayan kaderi de kederi de ortak kadınlar!

Bu tanımlamalardan sonra nasıl yaşayacağımızı tayin ve tarif ederek ağzımızın payını sık sık veren erkek egemen bakışa hepimiz adına sormak ve de kesin bir cevap almak isterim! “Önce orda bi durun ve söyleyin bilelim, bilmek istiyoruz. Karantina sırasında bile bunca kadın öldürülürken açık ve net konuşun! Sorgusuz sualsiz, amasız fakatsız kadın cinayetlerine karşı mısınız?” Ağzınızdan çıkanı kulağınız duymasa da ayağımızı(!) denk almak adına bu soruya net cevap almak istiyoruz.

Bir atasözü; “Kadınlar çocuk gibidir, sözünü dinleteceksin. Aslında temiz bir dayak gibisi yoktur” der. Atasözüne yorum getirmeye çalışırsak: Çocuk gibiyiz doğru, sözümüz dinlenmez doğru, ama dayak bir Türkiye ve kadın gerçeği olmaktan ne zaman çıkacak? Bu soruya doğru bir cevap beklemek de bizim doğrumuz ve hakkımız değil mi?

Anadolu’da çok söylenen bir türkünün sözleri; “Yel eser, yele bağlı. Top zülüf ele bağlı. Durmaz gelirim amma. Bir yanım ele bağlı” der. Yazıyı bağlarken aklıma nedense bu iki örnek geldi. Özlü sözlerin içeriğine, olup bitene, söylenip geçilene, anlı şanlı kurumların açıklamalarına bakınca sizin gelmez miydi?

Selam Notu: Bugüne kadar irili ufaklı tüm sorularımız yanıtsız kalmasına rağmen, muhataplar ısrar ve inatla suskunluklarını sürdürmesine rağmen, vicdanları kanatan tüm sorunlarımız boşlukta asılı kalmasına rağmen! Hayatta ve ayakta kalmaya çalışan kadınlara selam olsun…

Şahsıma (!) alkış notu: Evde kalmayı fırsata çevirdim. Arşivlere daldım, kitaplığımı düzenledim, öğrencilerime kitaplar ayırdım, dolapları yeni baştan ele aldım. Her neyse derinlere inmeyelim. Değerli hemcinslerim! Bu yazının özeti bizleriz. Özenle ve ısrarla okuyun derim, bana hak vereceksiniz!

Sitem Notu: Senaryom ilgi görmeyince(!) şiir denemelerine başladım: “Beni sorarsan kış işte!/ Dünya evlere çekildi daha ne olsun?/ Umut dersen başka bahara kaldı./ Hayaller mi? O şimdilik sislere takıldı!”

Dilek Notu: Hayallerin sislere takılmadan hayata geçeceği günlerin umuduyla…

Hatırlatma Notu: Bu köşeden pek çok konuya değinmeme rağmen, kişisel tarihimde özel yere sahip olan konular, sürekli hatırlattığım sorunlar vardır. Bunların başında da KADIN gelir. Virüsün tüm insanlığı kasıp kavurduğu bu koşullarda konuyu biraz ertelediğim için eleştiri aldım. Haklısınız…

Önce dilek, sonra kutlama notu: Yazı günüm Cuma olduğu için, Anneler Günü’nü kutlayamadım. Yarasız, beresiz, Koronasız, Kovidsiz, dayaksız, şiddetsiz günlerde; Göçüp giden annelere rahmet, kalıp direnenlere sağlık, esenlik ve huzur diliyorum.

Etiketler
Şiddet