Yenilgi mi yanılgı mı?
Yazımın başlığı tanıdık bir soru! Cevabı için hem örneklere hem de yazının sonuna bakacaksınız. Ülkenin gerçeklerine ve yurttaşın sesine kulak veren çok az...
Yazımın başlığı tanıdık bir soru! Cevabı için hem örneklere hem de yazının sonuna bakacaksınız. Ülkenin gerçeklerine ve yurttaşın sesine kulak veren çok az sayıdaki yansız basına yansıyan manşetlere göre;
En büyük dert ekonomi, bütçe yoğun bakımda, turizm sektörü ağır yaralı, oteller beklemede, konut satışları çakıldı, örtülü ödenekten harcama tavan yapmış, ayda 500 TL geliri olan yurttaş sayısı 11 milyona, ayda 600 TL geliri olan yurttaş sayısı 16 milyona çıkmış…
Salgın nedeniyle 3 aydır kapalı olan adliyelerin kapısında uzayan kuyrukların ortaya koyduğu acı gerçeğe göre; Türkiye’de 21.5 milyon icra dosyası var. Açlık sınırı 2.394 lira, yoksulluk sınırı 8.282 lirayı bulmuş…
Mesela! İHKİB İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Başkanı Mustafa Gültepe diyor ki; “Dramatik bir kan kaybı yaşıyoruz, ağır bir fatura ödüyoruz, 2 milyar dolarlık mal depolarda bekliyor.” İddialı olduğumuz bir alan konfeksiyon ve tekstil de başkanın bu sözleri yankı buldu mu? Duymadık.
Şimdi sokağın çarşı pazarın sesine kulak verelim…
İşsizlik giderek artıyor, fatura dar gelirliye kesiliyor, yeşil fasulyenin kilosu 26 liraya çıkarak, fasulyenin kendini nimetten sayması sağlanıyor! Durmadan artan hayat pahalığına yakın zamanda çözüm gözükmüyor. Esnaf zorda, üretici darda, kadın mutfakta, işsiz koca evde, üniversite mezunu genç duvara astığı diplomasına bakmakta, para yok, umut yok, huzur yok. Kırık plakta ise “yolun sonu görünüyor” ezgisi çalıp duruyor, dönüp duruyor.
Gelelim; fikri, siyasi, idari, politik soy ağacımıza baktığımızda gözümüze çarpanlara; Bizim yakın geçmişimizde ekonomi bozulunca yeni konuları piyasaya sürmek, halkı başka şeylerle meşgul etmek, sık sık farklı alanlara dikkatleri çekmek adettir ve adettendir. Klasik yöntemlere başvurarak zaten çabuk unutan halka kitlesel bir korku ortamı yaratacak uygun bir ortam hazırlamak, “ekonomi saldırı altında, dış mihraklar yine iş başında, şaha kalkmamızı kıskanan batı ayakta, içten ve dıştan baskı altındayız!” diyerek dikkatleri başka noktalara çekmek, çevirmek bilinen yol ve yöntemler arasında!
Ancak bu durum organize bir hal alınca insanı zorlamaz mı, kaygıları artırmaz mı? Bu konuda yönetimin vereceği cevap merak konusudur.
Siyasal iktidara göre; Ülkemiz iç ve dış siyasette başarıdan başarıya koşuyorsa, yön verilen değil, yön veren ülke olmuşsak, ekonomik alanda, bürokraside, akademide destanlar yazılıyorsa, eski vekiller, eski güreşçiler bir koltuğa dört karpuz sığdırarak bankaların yönetim kurullarına ballı maaşlarla atanıyorsa, aralarında en az 4 maaş alanlar varsa! Üzülmek niye? Biz ekonomik alanda tarih ne ki destan yazıyoruz demektir.
İyi eğitim almış, iyi derecelerle okullar bitirmiş, doktora yapmış gençlerin planları ve hayalleri hayatın gerçekleriyle örtüşmüyorsa, havada asılı kalan tek parmak durmadan bazılarına sallanıp dururken, bazılarının sırtı durmadan sıvazlanıyorsa! Tekrar tekrar yazmanın ne anlamı var ki? Hayat işte bazen çok garip deyip beklemede kalmaktan başka...
Çarşıda pazarda, yolda sokakta acısını içine gömerek, yaşadıklarını bazen olgunlukla karşılayarak, bazen kaygılarını yere bakıp paylaşarak konuştuğunuz kişilerin, derin bir üzüntüyle söyledikleri; “alışkanlıkları nereye koyalım, yaşanmışlıkların özlemini ne yapalım?” sorusu havada asılı kalırken size sadece hüzün kalıyorsa, yazıp çizmenin ne anlamı var ki?
Yazı biterken aklıma geldi, paylaşmadan geçemem. Yıllarca çeşitli kademelerde devlet hizmeti yapmış, not alma ve not verme disiplininden gelen, eğitim sürecinde “bunların binde biriyle karşılaşsak basardık sıfırı!” diyen eğitimcilerin elinde şekillenen biri olarak; Son yılların modası bana çok garip geliyor. Devlet çarkı tweet atarak döner mi? İşleyişin her kademesinde haberli habersiz atılan twetlerle bir ülke yönetilir mi? Gece yarısı alınan kararlarla, torba yasalarla, yap- boz tahtasına dönen kararnamelerle ülkenin sorunları çözülür mü? Ya da telkinle, tavsiyeyle, öğütle, öneriyle, korkutmayla, gözdağıyla, yok saymayla, görmezden gelmeyle devlet denen mekanizma çalışır mı?
Yönetimin bakış açısı buyken, bizim istediğimiz de bu mudur? Bunun adı yanılgı mıdır, yenilgi midir? Kavrulma mıdır, savrulma mıdır? Hepsi birden midir? Karar veremedim! Bu soruya vereceğimiz yanıt hem kaderimizin, hem de geleceğimizin işaretidir. Nokta…