Hedefler ve gerçekler!
Bugün planladığım yazı başkaydı ama konu çok, gündem yoğun, yazı günüm üç olunca; yine ve yeniden temel da aynı, görünüşte benzemez konuları birbirine...
Bugün planladığım yazı başkaydı ama konu çok, gündem yoğun, yazı günüm üç olunca; yine ve yeniden temel da aynı, görünüşte benzemez konuları birbirine bağlayarak ilerleyecek, bu arada başlığı klişe bir sınav sorusu saymanızı rica edeceğim! Bu sınavdan geçip geçemeyeceğimizi bilemesek bile nokta atışlarla konuyu açmayı deneyeceğim…
Manzara ortada! Atı alıp Üsküdar’ı geçenler, bildiğini okuyanlar, daha doğrusu meydanlara çıkanlara meydanları dar edip meydan okuyanlar, toplumun sinir uçlarını germeğe kararlı olanlar, durmadan verip veriştirenler, bol bol ve üst perdeden atıp tutarak, ortalığı inim inim inletenler, bundan sonra ne yapar, nasıl ilerler, daha hangi yolları denerler bilemeyiz! Görünen o ki; Konuşanı susturmanın, hakkını arayanlardan kurtulmanın bir yolu olmalı. Ya bir yol bulacaksın, ya bir yol açacaksın misali…
CB; “132 üniversite kurmak suretiyle yükseköğretimi yaygınlaştırdık” diyor. YÖK; Türkiye’de halen 132 adet hukuk fakültesi olduğunu, bunların 87’sinin devlet, 45’inin özel olduğunu açıklıyor. Barolar günlerdir ayakta ancak olup biteni ve talep edileni ne 132 hukuk fakültesinden duyan oluyor! Ne de yeni açılan 132 yükseköğretim kurumundan bir ses çıkıyor! İlginç değil mi?
Varsa yoksa başta bakanlar, bürokratlar, yönetim erbabı olmak üzere herkesin dilinde tek bir sıfat var; “Sn. Cumhurbaşkanımızın takdirleriyle, Sn. Cumhurbaşkanımızın talimatıyla, Sn. Cumhurbaşkanımızın kararlarıyla, Sn. Cumhurbaşkanımızın telkin ve tensipleriyle, Sn. Cumhurbaşkanımızın emir ve direktifleri doğrultusunda!” Arkadaş! Yetki, görev ve sorumluluk tek bir kişiye bu kadar mı yüklenir? Bu kadar mı yorar insanı yakın çevresi!
Açlık sınırı 2 bin 925 lira olmuş, yoksulluk sınırı 10 bin 344 lirayı bulmuş. Ekonomiyi yöneten dehalar, önerilerini sürdürerek, yeni paketler açıklıyor. Ve CB insanın içini açan açıklamasıyla; “Ülkemizin küresel bir aktör haline geldiğini görmeyenler hüsrana uğramaya devam edecekler. Şahlanışımızı bu defa durduramayacaklar. Cumhuriyet tarihinin en büyük projelerini hayata geçirdik, 52 adet HES yaptık” diyor. Bu sözler üzerine insanın gözleri doluyor.
Bu koşullarda işe iyi tarafından bakmak zor! Küresel aktör olmaya evet! Şahlanışı görmemeye hayır! Neden derseniz? Avukatı yerde sürükle, kadını öldür, doktora yumruk salla, memuru sürgüne yolla, konuşana, karşı çıkana sopa göster, yayıncıya ekran karartma cezası ver, 40 satır ve sayısız kırbaç modası varsa ve yaygınsa! İyimser olmak mı? Bu sorunun yanıtı elbette hayır! Keşke siyasal irade üstüne titrememiz gerekenlere daha faza eğilse, daha çok sahip çıksa da bizim de gözlerimiz dolup boşalsa!
Madem özgüvenleri tavan yapan ve takdiri hak eden yüksek tepelere göre hedefler hayata geçmiş biz gelelim gerçeklere! Korona denen mikrop çok mikropluk etti doğru! Ya akıl sır erdiremediğimiz diğerlerine ne demeli? Sağlığa zararlı yiyecekler mi dersiniz, zararlı tarım ilaçlarının yol açtığı hastalıklar mı dersiniz, virüs belasının başımıza açtığı sorunlar mı dersiniz? Denizin, havanın, suyun kirletilmesi, sit alanlarının talanı, sahillerin işgali, ekmek peynir gibi satılan ve bireysel silahlanmayı artıran satışlar mı dersiniz? Bitmedi…
Konuşan kim olursa olsun! İşçisi, öğrencisi avukatı, esnafı emeklisi, çalışanı, iş arayanı, kadını erkeği, genci yaşlısı kim ayağa kalkmışsa, kim burnundan soluyorsa, kim yan yana gelip birleşiyorsa, üzerlerine yıkım ekipleri yollanarak susturulmak isteniyorsa biter mi?
Anlamak zor değil ama anlatmak zor! Hırslı, hırçın, hınçlı adımlar atan, ihanet, sefalet ve cehaleti hoş gören ülkelerde yıkım ekipleri her daim iş başında olurlar! Ama biz olmayalım! O ekiplerin amacı emir komuta doğrultusunda; susturmak, konuşturmamak, halkı uyandırmalarını engellemek, gerçekleri söylemelerinin önüne set çekmektir. Ama biz onlardan değiliz ki?
Sürüncemede kalan bunca sorun yüzünden insanlar sürekli bir bezginlik hali içinde yaşasa da! Bugün ülkemizde 3 milyon 735 bin genç kadın ne eğitimde, ne de çalışma yaşamında yer almasa da! Kendini çaresiz, geleceksiz hisseden gençlerin sayısı her gün biraz daha artsa da! Bir kesimin hayranlıkla, bir kesimin şaşkınlıkla izlediği bu can yakıcı gündemde ve iklimde duygu patlamaları yaşansa da! Minicik bir virüs tüm hayatımızı alt üst edip yaralarımızı deşse de! Takdir edilesi bakana göre biz büyüyorsak daha ne isteriz!
Bitirme notu: Özdemir Asaf’ın hoşgörüsüne sığınarak; “tüm özgürlükler aynı hızla karartılıyordu, birinciliği kadınlara ve ekranlara verdiler!” diye yazmasam, söylemesem, paylaşmasam bu yazı eksik kalırdı…