Çağrımız ve dileğimiz…
Liyakati dışlayan, birikimi küçümseyen, eş-dost-akraba kayırmacılığını öne çıkaranlar tarafından emir ve talimat verilerek yönetilen ülkemizde, şaşırtmayan...
Liyakati dışlayan, birikimi küçümseyen, eş-dost-akraba kayırmacılığını öne çıkaranlar tarafından emir ve talimat verilerek yönetilen ülkemizde, şaşırtmayan bir karar daha alındı. 1 Aralık 2020 tarihine kadar toplantı yapmak yasak! Bu karar açık, yalın ve en net ifadeyle şu demek oluyor. 29 Ekim yasak, 10 Kasım yasak! Korona demek ki o tarihlerden sonra ülkemizi aniden terk ediyor. Bravo COVİD 19’a ve öngörü sahibi yönetime!
Şimdi ülkemizden haberler…
İtibardan tasarruf etmeyen, özel uçak filosuyla dostun düşmanın ağzını uçuklatan, kredi notu Uganda ve Senegal seviyesine indiği halde başta Almanya olmak üzere tüm dünyanın kıskandığı ülkemizden söz ediyoruz!
Tarımda Avrupa şampiyonu olan, doğalgazı bulmasına az bir zaman kalan, aşıyı buldu bulacak olan, dünyanın en büyük ekonomisi olmasına gün sayan ve her alanda şaha kalkarak dünyanın ciddi manada kıskandığı ülkemizden söz ediyoruz!
Dünya liderinin öncülüğünde demokrasiden sağlığa, eğitimden adalete, köprüden tünele, metrodan otoyola, millet bahçesinden şehir hastanesine her anlamda komşularını çatır çatır çatlatan ülkemizden söz ediyoruz!
Bu arada bütçe açığı büyüyormuş, dış borç ve riskler artıyormuş, enflasyon yükseliyormuş, dış ilişkilerde sorun bitmiyormuş. Aman sende dert ettiğin şeye bak…
Bu arada ülkemizde 4 evden 1’i salgında gıdasından kesmiş, üniversite öğrencileri okullarını bırakmış, aileler doktora gitmemiş, pek çok kişi sigortasını iptal ettirmiş, hastaların yüzde 6’sı ilacını alamamış, milyonlarca emekli zamlarla baş edemeyince çareyi geç vakitlerde semt pazarlarına çıkmakta bulmuş. Bu da sorun mu şimdi?
Bu arada döviz artmış, vergi artmış, borçlar artmış, dertler diz boyu, 2 milyon esnaf perişan olmuş, gençler işsiz, okullar kapalı, EBA hebaya dönmüş, sağlık dersen ortada! Bu da dert mi?
Önemli ve geçerli olan içte ve dışta yaratılan algı yönetimidir. Talan, yağma, avanta düzenini sürdürmektir. Olup biteni görmemek, duymamak en önemlisi ve hayırlısı ise susmaktır. Bunun için de uzun uzun düşünmeye, özel çaba sarf etmeye gerek yoktur. Yanıtı son derece basittir! Karıncanın gözü kadar bile olmayan küçücük olayları büyütüp, dikkatleri dağıtırsın olup biter. Ondan sonrası sen sağ ben selamet…
Sırada eğitim raporu var, söz artık gerçek rakamlarda…
Her ile üniversite açma projesine göre; Hitit Üniversitesi’nin bazı bölümlerine öğrenci gelmiyor. Mehmet Akif Üniversitesi Diş Hekimliği bölümünde öğrenci yok. Sinop Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Fizik- Kimya- Mühendislik- Mimarlık bölümlerinde eğitim verilmiyor, Fizik-Kimya Bölümünde öğrenci yok. Abant Üniversitesi Teknoloji Fakültesinde 2012’den beri personel var, öğrenci yok. Kocaeli Üniversitesi Ulaştırma Yüksek Okulunda öğrenci olmadığı için eğitim yok. Mimar Sinan Üniversitesi Kültür Varlıkları Bölümü’nde öğrenci yok…
Çağ atlayan, şaha kalkan ülkemizin yükseköğretiminde durum bu! Ancak öğrencisi ve binası olmayan okullarda personel var, hayalet üniversitelerde, atıl yüksekokullarda görevli personel maaşlarını alıyor. Bu duruma MEB ne diyor, ya da nasıl bir açıklama getiriyor? Pardon güldürmeyin insanı!
Özetle; Jean Paul Sartre; “Aydın olmak, dünyadaki her şeye karşı sorumlu olmaktır” der. Bu sözü esas alırsak demek ki toplumların sözünün eri, eğilip bükülmeyen, yaşamını bilinçli inançlara ayırmış ve adamış, özverili dürüst insanlara ihtiyacı var. Üzüntü duymayan, utanmayan, kahrolmayan, başına yastığa koyunca yatağında dört dönmeyenlere değil. Bizim de çağrımız ve dileğimiz bu yöndedir…