Fikri derinlik…
Fikri derinlik en çok kimlerde olmalıdır ve bu başlıkla kastedilen kimlerdir derseniz? Yanıtı uzun ve kapsamlı olur bu sorunun! Özetle yönetenler...
Fikri derinlik en çok kimlerde olmalıdır ve bu başlıkla kastedilen kimlerdir derseniz? Yanıtı uzun ve kapsamlı olur bu sorunun! Özetle yönetenler, destekleyenler, yandan- yöreden ayrılmayanlar diyerek, bu soruyu esasında bilip de bilmezden gelenlere, görüp de başını çevirenlere sormalı desek olur mu?
Yağan yağmur gibi zamlardan, düşmeyen enflasyondan, kapıyı çalan deprem ve kuraklıktan bunalan halk ne yapsın? Evde ekmek bekleyen ailesinden, iş bulamayan çocuklarından, erzak isteyen eşinden bunalan yurttaş ne yapsın? Ya çaresizlik içinde karısıyla kavga edecek, ya bindiği toplu taşıma aracının şoförüyle atışacak, ya çocuklarına bağıracak, ya borç istediği ve alamadığı akrabalarıyla tartışacak, ya da pompalıya davranacak. Öyle de oluyor netekim!
Kaygı, öfke, tahammülsüzlük üçlüsü için sakın ola yaşın gereği denmesin! Bu sorunun cevabı net, açık ve bellidir! Yaşanamayanların sonucu, koşulların dışı vurumu, dayatılanlara tepkidir…
Gelelim aydın sorumluluğuna…
Sosyal, siyasal, kültürel alanlarda dinamo etkisini sürdüren, her daim çölde bir vaha olan aydınların, okuryazar kesiminin ortama hâkim olan bu sessizliğe ses katması, açıklamalarıyla, yanıtlarıyla, beyanlarıyla, yazılarıyla geçiştirme çabalarına dur demesi, akıl ve alın teri akıtılarak elde edilen kaynakları yok pahasına satanları eleştirmesi gerekmez mi? Kesinlikle…
Dahası kendilerinden önce yazılanlar ve yazanlar için, unutulmayanlar için, canımıza okuyan dizeler (!) için, gözümüzü açan yazılar için, dile- yüreğe yapışıp kalan sözler için büyük ustalara şapka çıkararak ve saygı duruşunda bulunarak, onları unutturmaması gerekmez mi? Kuşkusuz…
Ve hal böyle iken; Kamuoyunu nasıl boş şeylerle tartıştırırım, nasıl yok yere davalar açarım, nasıl sık sık ekran karartırım, nasıl durmadan ekranlarda boş boş konularda tartışma programları yaptırırım derdine düşen siyasal iktidarın algı yönetimine şapka çıkarılmaz mı? Hem de nasıl…
Mesela TBMM’de; Muhalefetin sunduğu emeklileri, asgari ücretliyi, öğrencileri, 65 yaş üstünü, kadın cinayetlerini, sağlık çalışanların, adaletsiz vergi dilimlerini kapsayan, milyonlarca yurttaşın yüzünü güldürecek olan, derdine deva olacak olan 662 kanun teklifi gündeme bile alınmadan reddedilmişken! Bu koşullarda yönetim başarılı bulunuyorken, bu algı yönetiminde ki başarı alkışlanmaz mı? Ayakta alkışlanır…
Kabul edelim ki siyasi iktidar; Enflasyonu, işsizliği, gırtlağına kadar borca batanları, evine ekmek götüremeyenleri, ekonomik krizi halkın gözünden nasıl kaçırırım, ülkedeki bütün teraziler bozukken nasıl pembe bir tablo çizdiririm konusunda son derece başarılı olduğunu yıllardır kanıtlıyor! Az şey mi?
Tam da burada dayanamayıp sorun kaynayan ülkemizin bilimsel verilerine, nüfus yapısındaki dinamiklere bakarsak önümüze şu tablo çıkıyor: Ortalama 5 çocuğa sahip olan ve ülkelerine dönmeyi hiç düşünmeyen Suriyeli konuklarımız. Ülkemizi mültecilere ev sahipliğinde dünya birincisi yapan özverimiz! Dünya genelinde Suriyeli mültecilerin yüzde 98’ini ülkemizde ağırladığımız ulaşılmaz konukseverliğimiz! Dolayısıyla bize nur topu gibi dereceler kazandıran başarılarımız…
Yol haritası var mı yok? Dereleri kurutanlara, dağları oyanlara, ormanı yolanlara, ağacı kesenlere, sulak arazileri çalanlara, yeşile düşman olanlara, doğayı çimentoya boğanlara yaptırım uygulandı mı? Ya da bu acımasızlığı yönetim katında duyan var mı? Üzerinde ciddiyetle durulup düşünülmesi gereken bu kadar önemli bir konu varken bu tepkisizlik niye diye soruyor, yönetimden ses seda çıkmadığına göre acaba radikal önlemler mi alınıyor diye düşünüyor, sonra da düşünceniz size anlamsız ve saçma geldiği için saç baş yoluyorsunuz…
Özetle; İnsan yüreğinin taşıyabileceğinden çok daha ağır bir tabloyla yüzleşirken, yazılıp çizilenleri okurken, tüm olup biteni aynı duygularla ve acı veren bir ifadeyle okuyan okurlara “huzur var mı?” diye soruyor, “pardon huzur mu dediniz? Yok, öyle bir şey!” yanıtını alıyorsunuz…
Y.N: Okur yorumlarını ve uyarılarını alıp kabul eden biri olarak, yılların eğitim ve yazarlık eleğinden titizlikle ve alnının akıyla çıkmaya çalışan biri olarak, soruların ve sorunların peşini bırakmaya niyeti olmayan biri olarak demem o ki; Çok pahalı bir ucuzluğun sergilendiği, vasatlığın doruğa tırmandığı, sorunların kaşındığı, haklı taleplerin görmezden gelindiği günümüzde, siz hala bu ülkede kalite niye prim yapmıyor diye üzülenlerden misiniz?