Hazin tepkisizlik…
Zengin varsıl, doğu batı dörtgeninde; doğduğu yer kaderi olan, hayalleri gerçeklere yenilen, tercihleri değişen, hedefleri yerle bir olanların yazgısını...
Zengin varsıl, doğu batı dörtgeninde; doğduğu yer kaderi olan, hayalleri gerçeklere yenilen, tercihleri değişen, hedefleri yerle bir olanların yazgısını yıllar önce Büyük Atatürk eğitimde fırsat eşitliğiyle değiştirdi. Çağdaş eğitim reformuyla eşitsizliği ortadan kaldırdı. Medeni yasayla kadın-erkek eşitliğini sağladı. Günün birinde aydınlık ülkesinin kararacağını düşünerek attığı bu radikal adımları Köy Enstitüleri gibi bir projeyi hayata geçirerek taçlandırdı…
Bugün bilinçli, hesaplı kitaplı adımlarla getirildiğimiz noktada; öğrencilerin sosyo- ekonomik durumu, bölgeler arası başarı farkı, ailelerin gelir düzeyi, ebeveynlerin eğitimi, evin koşulları, evdeki teknik alt yapı, kitap sayısı gibi nedenlerle 58 ülke içinde sondan 8.sıradayız! Bu mudur başarı? Bu mudur şaha kalkan ülke?
Neresinden baksanız dökülen bir ekonomi! Her sokakta karşımıza çıkan satılık, devren kiralık ilanları! Geçim derdine düşmüş bir halk, iş arayan, işten atılan, işsiz kalan, hak arayan, banka borcuyla cebelleşen insanlar, 256 banka şubesinin kapanması sonucu çoğunluğu kadın olan ve işsizler ordusuna katılan 2 bin 226 kişi…
Veeeee! “Kapanan dükkân yok!” diyen CB! “İş beğenmiyorlar!” şeklindeki zehir zemberek açıklamalar yapan yöneticiler! 2 üniversite mezunu olanların garsonluk yaptığı bir düzen ve üniversite mezunu odacı arayan kurumlar…
Sözcüklere sözüm geçmiyor!
Özenle seçerek kullanmama rağmen sözcüklere bazen söz geçiremiyor ve kendime şunu soruyorum! Neyin mi sırası? Susmamanın tam da sırası…
Şu kaydı düşerek ilerlersek! “Ben de ne çok şey biliyorum aslında!” demeye getirip her konuda öne atılan anlı şanlı çokbilmişler! Ülke borç batağında, yurttaş nefessiz, tarım can yakıyorken dur durak bilmeyen zamlar! Kendilerince beklenti çıtalarını yükselttiklerini sanırken her gün biraz daha itibar ve itimat kavramlarını tartışmaya açanlar, “paramız var ki ithal ediyoruz!” diyen bakanlar, çaresizlikten ucuz, kalitesiz ve merdiven altı imalata artan yönelim! Sessizliğini koruyan tarım bakanı…
Gelelim artı hanemize yazılanlara! Yüzde 30’luk payla en çok ithalat yapan ülke haline gelen Türkiye! Tarımda dışa bağımlılık arttıkça ekmek kapısı olan tarlasını, traktörünü satan köylü, çiftçi, rençber! Para yutan şehir hastaneleri, havaya giden millet bahçeleri, satışa çıkarılan milyonluk tesisler, kapanan AVM’ler, kepenk indiren esnaf, bin bir özveriyle alınıp ekmek parası için satılan ev eşyaları, içi boş, borcu dolu buzdolapları, ekonomik bağımsızlığını yitiren bir ülke, “fırsat bulursam yurtdışına giderim!” diyen milyonlarca genç…
İstanbul’un özellikle Esenyurt, Eyüp, Fatih gibi büyük ilçelerine; Başta Suriye ve Afrika ülkeleri olmak üzere Somali’den Nijerya’ya, Çad’dan Uganda’ya, Senegal’den Libya’ya, Irak’tan İran’a, Afganistan’dan Asya’daki Türki Cumhuriyetlere kadar işsiz güçsüz milyonları doldurduğumuz güzel ülkemiz…
Böylece ucuz iş gücü yaratarak, kendi insanımızı aç, işsiz bırakarak, Ortadoğu kültürünü hâkim kılarak, suç oranlarını artırarak, sağlıktan gıdaya yardım alanlara sınırsız bir hoşgörü göstererek geldiğimiz yer…
Bitmedi. Biter mi? 17 yılda 5 binin üzerinde insanımızın canına kıydığı bir ülke! Trajik, dramatik, yürek parçalayan hayat hikâyeleriyle kendi hayatlarını noktalayan insanlarımız! Arkalarında açlık, yoksulluk, ağır geçim sıkıntısı, gelecek kaygısı, ödenemeyen borçlar, derin ve onulmaz acılar bırakarak çekip gidenler…
“Sizi seviyoruz, sizi korumaya çalışıyoruz!” ayaklarına yatarak 20 yaş altı, 65 yaş üstüne ortalıktan çekilin ayakaltında dolaşmayın, toplu taşıma araçlarında görünmeyin diyen devlet! Otobüsten indirilen, vapura, tramvaya alınmayan, işe, doktora, hasta ziyaretine, zorunlu alışverişe gidemeyen, tepkileriyle baş başa bırakılan ve kime ne diyeceğini bilemeyenler…
Özetlersek! Bir yanda! Devletin üç büyük taşıyıcı kolonu olan yasama, yürütme, yargıya bakarak! Adalet gibi, hukuk gibi, demokrasi gibi kavramlara baka kalarak! Siyasetin dinamiğini anlamaya çalışarak! Tartışılan konulara şaşırarak donup kalan ve toplumun büyük bir kesimini oluşturanlar…
Diğer yanda! Toplumun sağlık sorunlarını hiç atlamayan, hastalarını hiç unutmayan, vicdan ve sorumluluk duygusu denen o yüce mahkeme ve olup bitene karşı hep duyarlı olan, bunca haksızlığa, adaletsizliğe, hak yemeye, hakarete mesleği adına göz yuman sağlık ordusu…
Her alanda! Hastaneden sağlık merkezine, ambülanstan ameliyathaneye; Gözümüzü yaşartan, göğsümüzü kabartan her kademedeki hizmetlerine ve sorumluluk duygularına karşı kuru bir teşekkür, cılız bir alkışın dışında pek bir şey veremediğimiz beyaz gömlekliler…
Her yanda! Yönetimin havası pırıl pırıl ve güneşliyken havasında hüzün asılı olan milyonlar…