Kara ne zaman görünecek derseniz! Sizce?
Unutulmamalıdır ki her görevli yaptığı işin nedenlerini ve sonuçlarını bilmekle yükümlüdür. Hele de yüce makamları işgal edenler iki kez sorumlu, üç kez yükümlüdür. Neden derseniz? Yanıtı belli ve nettir!
O halde yaşamsal örneklere yakından bakma adına tarihi biraz geriye saralım…
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu iradesinin başarısını başta Büyük Atatürk olmak üzere yol ve dava arkadaşlarının ülke kan ve barut içinde kurtuluş mücadelesi için savaşırken, İstanbul’dan kalkıp inançla Anadolu’ya geçerek çizdikleri yol haritasında aramak gerekir…
Atatürk’ün cepheden gelip kongreyi açmasında, Anadolu köylüsünü ilim ve fenle kalkındıracak yöntemleri hayata geçirmesinde, eşitlikçi çağdaş eğitim modeliyle ülkemizin kaderini değiştirmesinde aramak gerekir…
17 milyon nüfusun 4 milyonuna kısa sürede okuma yazma öğreten Millet Mekteplerinin kurulmasındaki isabette (millet kıraathaneleri değil!) aramak gerekir…
Devlet okullarında okuyan gençlerin; “başarı devletimindir!” diyerek topyekûn kalkındırma kervanına katılmak için koşarak Anadolu’ya gitmelerinde aramak gerekir…
İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif’in; “Ben şiiri iyi yazdım mı bilmiyorum. Ama Hamdullah Suphi çok güzel okudu!” sözlerindeki yalın, içten, alçakgönüllü, gösterişsiz ifadesinde aramak gerekir…
Tepeden indirilen rektörlerin (artık kendini nerede görüyorsa) “bana dokunan devlete dokunmuş olur!” diyebildikleri günümüzde; Yıllar sonra gençlerin cumhuriyetin kurucu kadrolarından aldıkları güçle haklıların arkasında, haksızlığın karşısında dimdik durmalarında aramak gerekir…
O halde soralım! Beğenilmeyen ve her fırsatta dudak bükülen 80 yıllık Cumhuriyet Yönetimi onca yılda ve onca yatırımla 131 milyar borç almışken, 18 yıllık iktidarın 304 milyar borçlanması karşısında acaba ne yapmak, ne demek gerekir?
Şimdi kalkıp nerde kaldı Atatürk’ün rasyonel, pozitif, bilimsel, mantığa dayalı, bilgiyi öne çıkaran bakış açısı derseniz! Bu sorunun yanıtı ve güncel özeti şudur: Artık yoğun bir şekilde şiddet dili, kavga ortamı, hoyratlık, düşmanlık, ötekileştirme, tehdit, baskı, yasak, yıldırma, görsel ve işitsel kirlilik moda…
İyisi mi yanıtı verilmeyen soruların çengelini bırakıp, güncel tartışmalara eğilelim, hangi alanlarda ileriye gittiğimize bakalım!
Özetle; Gerçeklerle yüzleşmek kimsenin umurunda değil, kadın kıyımı önemsenmiyor, gerginlikten beslenmek bazılarının çok işine geliyor. Şaha kaldırılan ülkemiz şimdi de şansını göklerde ve uzayda arıyor! Uzaya yolculuk için gün sayılıyor, Aya çıkmak için hazırlıklara başlanıyor, CB; “Cumhuriyetin 100. Yılında inşallah aya gidiyoruz. Az kaldı 2023 yılında ordayız. Ay’a sert iniş gerçekleştireceğiz” diyerek insanın ağzını açık bırakan, gözlerini faltaşı gibi açan müjdeler vererek geniş kitleleri etkiliyor! (Bu arada aşılar bir türlü gelmiyor ama olsun aya gidiyoruz ya!)
Ekonomide, yaşam standartlarında, hukukta, adalette, demokraside, özgürlüklerde, insan haklarında, tarım ve hayvancılıkta, kültür, sanat ve eğitimde destan yazılıyor…
Kamuoyunu iç siyasetle meşgul edip, kim, kimi, ne zaman, nerede, kaç saat ziyaret etti, kimlerden gece gündüz telefon bekleniyor şeklindeki görüşme ve beklenti trafiği hız kesmiyor…
Enflasyon ve işsizlik rakamlarını saklamak, iç ve dış siyasette olup biteni unutturmak, gerçekleri göz ardı etmek, her şeyi değersizleştirip, her yeri kimliksizleştirip her kurumun içini boşaltmak ne acıdır ki büyük ölçüde kabul görüyor…
Toparlarsak! Sonuç mu? Ya da ne mi diyoruz? Veya neyi soruyoruz? Orasını bilmem! Bildiğim o ki imdadıma Ziya Paşa ve Charles Darwin yetişirse, onlar ne demek istediğimi daha iyi anlatır sizlere…
Ziya Paşa diyor ki; “Ya dehre gelmeyeydim, ya aklım olmayaydı” (Dehr: Dünya)
Darwin diyor ki; “Bilgisizliğin verdiği güveni, bilgi hiçbir zaman vermemiştir.” Yorumsuz…