Bu yazı niye yazıldı?
Ticaret Bakanının girişimciliğini alkışlamamak olmaz! Ne yani MEB özel okulu sahibi olacak. Sağlık Bakanı özel hastane sahibi olacak. Turizm Bakanı seyahat...
Ticaret Bakanının girişimciliğini alkışlamamak olmaz! Ne yani MEB özel okulu sahibi olacak. Sağlık Bakanı özel hastane sahibi olacak. Turizm Bakanı seyahat şirketi sahibi olacak. Ticaret Bakanının başı kel mi? O da kuracak şirketini, satacak dezenfektanını, kanıtlayacak girişimci ruhunu, geri kalmayacak mevkidaşlarından! Üç iş adamı bakan arasında bir de iş insanı kadın bakan niye olmasın?
Tüm bu gerçeklere kim ne diyebilir? Bu işin bir yanı, gelelim diğer yanlarına! Yönetimin dedikleri tek tek çıkıyor. Tarımda dünya lideriyiz! Sanayide rekora koşuyoruz! Teknoloji ihracatımız yukarıya doğru(!) pik yapıyor! Yerli aşıya az kaldı! İşsizlik mi? Ona hiç girmeyelim. Çünkü insanımıza iş beğendiremiyoruz! Yoksa o alanda da başarımız tartışılmaz…
Turizm Bakanı; “30 milyon turist hedefimizden vaz geçmedik!” diyor.
Dışişleri Bakanı; “Turistin görebileceği herkesi Mayıs sonuna kadar aşılayacağız. Tüm dostlarımız güvenli bir şekilde tatil yapabilir” diyerek mevkidaşını destekliyor.
Sağlık Bakanı; “Şu anda Türkiye 100 milyon doz Snovac, 90 milyon doz Biontech, 50 milyon doz da Sputnik ile anlaşma imzalamış durumdadır” açıklamasını yapıyor.
Bu açıklamalar üzerine biz ne mi yapıyoruz? Yıllardır anlamaya çalışıp dinlediklerimizin, bizi daha doğrusu hayatımızı ve hayallerimizi dinleyip anlamaya çalışacağı günlerin hayalini kuruyoruz…
Sonrası mı? Derin bir sessizlik.
Bu arada; Sisteme dair, doğaya dair, hırsa, talana yalana dair, eşitliğe, özgürlüğe, kadın cinayetlerine dair, olup bitenlere dair, zorla dayatılanlara dair, 20 yıl içinde en verimli tarım alanlarının, meraların, yeşil alanların yok edilmesine dair cevap bulamadığımız pek çok sorunla cebelleşiyoruz.
Yine fabrikaların kapatılmasına dair, en güzel ormanların taş ocakları uğruna yağmalanmasına dair, kentlerin betonlaşmasına dair, milyonlarca gencin hayallerinin yerle bir edilmesine dair belleğimizi meşgul eden onlarca konuyla uğraşıyoruz.
Güncelliğini her daim koruyan, iç acıtırken göz de açan sorulardan, konulardan, sorunlardan sonra ne mi oluyor? Her zaman olduğu gibi derin bir sessizlik!
Aslında hepimizin gündelik yaşamında cevabı olan bu örnekler üzerinden düşünmeye başlayarak, tam da burada genç okurlarım için kendi dönemime dair bir pencere açarsam! Şanslı olmasak da mutlu çocuklardık. Bizim kuşak bizi ilgilendirmeyen derslerle de ilgilenirdi. Bunu kendimizi iyi ve çok yönlü yetiştirmenin yolu olarak görür, çok okur, elimize geçeni okumadan bırakmaz, birbirimizle tartışır, kitapları okurken onların adeta içine girer, kahramanlarıyla özdeşleşir, hayat dersleri çıkarmaya çalışırdık. Hiç unutmam Finlandiya’nın Rusya’ya karşı verdiği bağımsızlık mücadelesini anlatan ve Rus yazar Grigoriy Petrov tarafından kaleme alınan “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” adlı eser bizim kuşağın başucu kitaplarındandı.
O nedenledir ki dünyanın ilk yaşlı turizmini başlatan ve ülkesinde 1 milyona yakın 65 yaş üstünü istedikleri yere tatile göndererek masraflarını karşılayan Norveç hükümetinin bu kararını duyunca İskandinav ülkelerine hayranlığım arttı.
Son bir notla en kısadan söylersem: Bu nasıl bir değer vermedir? Bu nasıl bir “Ey 65 yaş sen önemlisin” demedir? Bu nasıl bir yaşlısına sahip çıkmadır? Nasıl ağrıma gitti anlatamam bu uygulama…
Kutlama notu: Aslında hepimizin günlük yaşamını belirleyen korkuların, endişenin, çaresizliğin, gözyaşının olmadığı, gündelik yaşamları bayram sevincine dönüştüren bir Şeker Bayramı diliyorum…