Vazgeçilmez hayallerim…
Müjdat Gezen “Çocukluğumu Bindirdim Tramvaya. O Gitti Ben Kaldım Yaya” adlı kitabında; “Hayat 60 yaşına kadar ciddiye alınması gereken, 60-70 arası ciddiye...
Müjdat Gezen “Çocukluğumu Bindirdim Tramvaya. O Gitti Ben Kaldım Yaya” adlı kitabında; “Hayat 60 yaşına kadar ciddiye alınması gereken, 60-70 arası ciddiye alınmaması gereken, 70’ten sonra ise alsan da almasan da fark etmeyen bir oyun. Yine gelse o gençlik günleri. Gerçekten hem güzel günlermiş, hem güzel yıllarmış. Çünkü gençtik, gençlik neredesin be? Yaşlılık kara kış, ben baharı yaşamak isteyenlerdenim. Bahar umuttur!” diyor.
Katılırız katılmayız ama usta sanatçı öyle diyor. Peki, ben bu örneği yazıma niye aldım biliyor musunuz? Ben de bilmiyorum. Gerçeklerin altını acıtarak çizdiği için olmasın…
Tam da ustaya hak vererek, yaşlılık zor, eski güzel günlere özlem cefaymış diyerek yazımı yazmaya hazırlanırken, uzun süredir iş bulamayan, iyi eğitimli, doktoralı öğrencimin; “Hocam artık diplomaya değil, torpile ihtiyaç var” telefonuyla hem eskiye dalıp gittim, hem de gerçeklerle bir kez daha yüzleştim.
Gençlerin çoğunun; “Fırsat bulursam ülkeyi terk etmek istiyorum, daha iyi bir yaşam beklentisi, değer görme talebiyle istiyorum bunu” açıklamasını okuyunca da kendi kendime 13 milyonu aşan genç nüfusa ne sunuluyor diye sordum…
Sonra da sayılamayacak kadar çok danışman ordusuna, anlı şanlı makamlara, allı pullu koltuklara, bakanlara, bakan yardımcılıklarına, başkanlara, sayısız arabalara, çift maaşlı kurumlara, çok maaşlı kurullara, olağanüstü harcamalara bakarak; gençlere hak verdim, gelinen noktaya hayret ettim, pes dedim…
Demek ki bundan böyle eğitimcilere ve ailelere düşen görev gençlere; “Görmedim, duymadım, bilmiyorum” üçlüsünü öğretmek olmalı! Ondan sonra gelsin ballı makamlar, çifte kavrulmuş maaşlar, torpilli atamalar…
Bu arada ataerkil kodlar, hem geçmişe hem değerlere saygı, eğitimin önemi, gençlerin umutları, ailelerin hayalleri mi dediniz? Pardon duyamadım! O eskidendi geçmiş ola…
Gelelim günün yükselen değerlerine…
Yeni Türkiye! Doğayı talan etmek, umutları yerle bir etmek, hayalleri bitirmek, küçük esnafı intihara sürüklemek, liyakatsiz atamaları sürdürmekse! Büyük başarı sağlanmıştır.
İleri demokrasi! Doymak bilmez bir iştiha, aşırı böbürlenme, bıkıp usanmadan caka satma, her daim had bildirme, önüne gelene parmak sallama, sık sık ayar çekme, arada sırada çalım atma, debdebeden, şaşaadan, cafcaftan, kibirden, hava atmadan kaçınmamak ise! Sınıf üstün başarıyla geçilmiştir.
Destansı şaha kalkış! Diz boyu yolsuzluk, yandaşı kayırma, önü alınamayan işsizlik, gençlerin karartılan geleceği, toplumu içten içe eriten yoksulluk, çürüten eğitimsizlik, ölümle pençeleşen insanlar ve lebalep dolu mezarlıklar ise! Sınıfta çoktan kalınmıştır.
İfade özgürlüğü! Yasaklar, güce daha çok sığınma, oto sansür, her gün artan basın davaları, bazı basın kuruluşlarını ilan cezalarıyla soluksuz bırakma, bazı gazetecileri hedef gösterme, onlara yönelik saldırılara göz yumma, habercilere yönelik şiddeti önemsememe, basın özgürlüğünde 180 ülke arasında 153.sırada yer almaksa! Zihniyet sıkıntılı, sorun derinlerde, sorular havada asılı demektir.
Ek bilgi: Bu arada basın özgürlüğünde ABD 44. sırada yer alırken, Suudi Arabistan 17, Suriye 173, Çin 177. sırada yer alıyor. Bize de 153.sıra düşüyor.
Dahası var. Daha doğrusu dahası hep var o da şu: Olup bitene bakınca, yine ve yeniden Atatürk dehasının aklın, yaşamın rehberi olduğunu iyice görmek! Bu büyük önderin yaptıklarının, sözlerinin, öngörülerinin ne denirse denilsin kaybolmayacağına inanmak. 23 Nisan’ın, 19 Mayıs’ın, 30 Ağustos’un, 29 Ekim’in satır aralarını iyi bellemek. Sadece Samsun’a çıkışın bile neye karşı, neyin başlangıcı olduğunu, o büyük ve eşsiz adımların arkasında yatan gerçeklerin ne olduğunu akıldan çıkarmamak. Ulusal ve uluslararası sınavlardan geçebilmek için gerek ve yeter şartın ulus bilinci olduğunu, algı yönetimiyle işin yürümeyeceğini unutmamak…
Yine TBMM’nin Kurtuluş Savaşı’nın karargâhı olduğunu unutanlara, tarihe geçmeyi planlayanlara, coğrafyaya da damga vurmak isteyenlere bu ancak geçmişi ve tarihi bilmekle gerçekleşir diye hatırlatmak…
Önemli not: Şimdi ben tüm bunları milyonuncu kez yurttaş, insan, eğitimci, kadın, yazar şapkalarımla bir kez daha hatırlatarak ne mi yaptım? Size bir konu açtım, üzerinde düşünün demeye getirdim o kadar. Çünkü hala umudum var. Hayal kurmak benden vazgeçse de ben hayal kurmaktan vazgeçmeyeceğim. Hele de hayalimin adı Atatürk ve Cumhuriyetse! Kim ne diyebilir?