Yürekte iz, gönülde söz, ardında köz bırakan kadınlar…
Biz yazmaktan, siz okumaktan yoruldunuz biliyorum. Ama ne yazık ki ne sonu geliyor, ne yasalar yeterli cezayı veriyor, ne erkekler vaz geçiyor. Ne gelenekçi...
Biz yazmaktan, siz okumaktan yoruldunuz biliyorum. Ama ne yazık ki ne sonu geliyor, ne yasalar yeterli cezayı veriyor, ne erkekler vaz geçiyor. Ne gelenekçi, ataerkil anlayışta dokunulmazlığı olan ve patlamaya hazır bir volkan gibi esip gürleyen erkeğin öfkesi ve şiddeti bitiyor. Böylece kadın cinayetleri artarak, çeşitlenerek sürüp gidiyor…
Olan da öfkesini dizginlemesi beklenmeyen ve istenmeyen erkeğin elinden, canını kurtarmak için çırpınan ama yenik düşen kadınlara oluyor…
Olan da yararsız ve yanıtsız; “kimse yok mu?” feryatlarının boşlukta sallanan seslerine oluyor…
37 yaşındaki karısını 46 yerinden bıçaklayarak öldüren adama; “öldürürken canavarca his, eziyet ederken haz ve zevk duyduğunu gösterir somut bir delil olmadığından” müebbet yerine 18 yıl ceza verilmiş. İyiymiş doğrusu! Keşke karısı ölürken kameraya alsaymış, belki mahkeme heyetini inandırırmış! Ya da adam 46 yerine 460 bıçak sallasaymış daha etkili olurmuş.
Ne güzel bir dünya! Vur öldür, eziyet çek, işkence et, boğ, yüzünü yak, kulağını kes, bıçakla! Sonra da cinnete sığın, kıskançlık krizi geçirdim, şuurumu kaybettim, hatırlamıyorum deyip sıyrıl işin içinden.
Evli olduğu kadına yıllarca şiddet uygulayanlar! Ben kaybetmem seni kaybederim diyenler! Çocuklarının gözü önünde, komşu bakışları altında dayak atanlar! Kadın yetti artık deyip uzaklaştırma kararı aldırdığında kapısına dayananlar! Baba evine sığındığında önüne geleni aile boyu tarayanlar!
Bir gözüyle gülen, beş gözüyle ağlayan, çocukları görmesin diye yatağında hıçkıran kadınlar! Başka düşüncelerin, başka gerçeklerin, başka dünyaların var olabileceğine olan inancını ve umudunu hep koruyarak bıçak darbelerine yenik düşen kadınlar!
Kadın öldüğünde pişmanlık duyan(!) öfkeli kocalar, cinnet geçiren eşler, gururu incinen beyler, şeytana uyan sevgililer, seven kalbine yenik düşen erkek arkadaşlar! Yetmedi mi? Daha nereye kadar bu gaddarlık, acımasızlık ve vahşet devam edecek?
Yaşamı onaran ve çoğaltan kadınlara, çileli bağrının barınağında çok şey saklayan kadınlara, suratı harita gibi çektiği çilelerin, hissettiği kederin bütün çizgileri kazınmış kadınlara, yaşı 30 mu, 50 mi belli olmayan kadınlara, yürekte iz, gönülde söz, ardında köz bırakan kadınlara bu şiddet niye?
Arzu 9 kez, Ayşe 23 kez, Nahide 36 kez, Sevtap 60 kez resmi makamlara başvurarak, koruma talep ettiler, şikâyetçi oldular. Dilekçeleri dikkate alınsaydı yaşıyor olacaklardı. Mutlu musunuz?
Kadın cinayetlerinin dur durak bilmeksizin artması korkunçken! Görmezden gelmek daha da korkunçken! Cinayeti işleyenlerin kısa sürede aklanması felaketken! Katillerin iyi halden serbest bırakılmaları kan dondurucuyken! Bazı cinayetlere kılıf bulmak dehşet vericiyken! Toplumlara yakışan ve yaraşanın kadın-erkek eşitliği olduğunu yıllar önce açıklayan bir liderin ülkesinde yapılan hatalar zinciri karşısında donup kalıyoruz. Mutlu musunuz?
Bazı konuların üstüne nasıl atladıklarını iyi bildiklerimiz! Öyle böyle değil uzun atlama gerçekleştirdiklerini çok sık gördüklerimiz! İstanbul Sözleşmesini yürürlükten kaldıranlar! Gelinen noktadan mutlu musunuz?
İsterseniz kadın cinayetlerini daha iyi anlamak için; “Bir insanın ölümü, kendinden çok geride kalanların sorunudur.” Diyen Thomas Mann’a kulak verelim ha ne dersiniz?
Son dakika notu: Aynı liderin, aynı kadronun, aynı görüşün, aynı hükümetin 2011 yılında ilk imzacısı olduğu, 2014 yılında yürürlüğe soktuğu İstanbul Sözleşmesi, yine aynı lider, aynı kadro, aynı hükümet, aynı görüş tarafından 2021 yılı 1 Temmuz’unda feshedildi. Biz bu dönüşü ya da geri adımı nasıl anlayacağız, nasıl anlatacağız bilemedim! Bildiğim başta Reuters olmak üzere batı basını haberi manşetten şöyle vermiş; “Türkiye, kadına yönelik şiddeti önleme anlaşmasını resmen feshetti!”
Hüzün Notu: Bazı resimler, bazı görüntüler, bazı anlar, bazı olaylar vardır ki, ne yakanızdan düşer, ne belleğinizden silinir, ne de gözünüzün önünden kaybolur. Yakarak, vurarak, bombalayarak kıydığımız nice aydın, sanatçı ve bilim insanı yukarıdaki tanımın sınırları içindedir. Suçları konuşmak, yazmak, söylemek, düşünmek, üretmek ve paylaşmak, ortak paydaları ise “aydınlatma” olan 37 kişinin 2 Temmuz’da yaşamları karartıldı. Yakılarak ölenleri akıllarımıza ve yüreklerimize mühürledik ama bazı görüntüleri unutamamanın, bazıları karşısında çakılıp kalmanın bir nedeni olmalı değil mi?
Bilgi Notu: ÇYDD Maltepe şubesi 2 Temmuz Cuma günü saat 16.00’da şube merkezinde üniversiteli ve liseli bursiyerlere çevrim içi mezuniyet buluşması düzenliyor. Konuşmacı olarak gençlere sesleneceğim. Sonrasında da gençleri dinleyeceğiz. Yolu düşenleri bekleriz.