Asya’nın unutulmuş yüreği…
Taliban’ın yalan rüzgârları estiren, hayal pazarlayan, göstermelik açıklamalarının inandırıcı olmadığı, şiddet ikliminin ve katliamların devam ettiği ortada...
Taliban’ın yalan rüzgârları estiren, hayal pazarlayan, göstermelik açıklamalarının inandırıcı olmadığı, şiddet ikliminin ve katliamların devam ettiği ortada bu çok net ve kesin! Yine kesin olan başka bir şey daha var ki o da şu; Afganistan’da yaşanan aydınlıkla- karanlığın savaşında; sabırla, cesaretle, akılla yazan, konuşan, açıklama yapan, mücadele veren, her şeyi göze alarak kalıp direnen, özgürlüğün sembolü olanlar Kadın! Kaçıp kurtulanlar Erkek! Ne iyi…
Pakistanlı Şair İkbal; “Afganistan, Asya’nın kalbidir!” der. Olup biteni hazmetmek zor olsa da, zaman alsa da başlıkta vurguladığım gibi şu anda Afganistan Asya’nın unutulmuş yüreği ise Afganlı hemcinslerimizin görünmez olmasına izin vermeyelim…
Unutmayalım ki! Her gülüşün ardında bir keder, her sıkılmış yumruğun ardında engelleyen bir sevgi, her sessizliğin ardında önemli bir neden vardır. Dolayısıyla Afganistan’da kadınlar zafere kadar korkulu rüya olmayı sürdürecektir…
Afganistan kocaman bir zindan gibi! Tahta bacaklarını sürükleyerek ekmek arayan çocukların, kalın burka’nın içinde soluksuz ve ışıksız kalan kadınların, büyük bölümü işsiz olan babaların yaşadığı kocaman bir zindan. Toplumun yarısının köle sayıldığı, kadınların sahip olduğu her şeyin ve kazanımlarının ellerinden alındığı, kariyerinin, işinin, gücünün, diplomasının yok sayıldığı bir zindan Afganistan…
İtiraz edenin elinin kesildiği, oje sürenin parmağının koparıldığı, burkasından gözü görünenin gözünün çıkarıldığı, sokağa yanında erkek olmadan çıkanın kırbaçlandığı bir zindan Afganistan…
Okuma yazma oranının kadınlarda yüzde 2, erkeklerde yüzde 18 olduğu, 6- 13 yaş arası çocukların %70’inin okuma yazma bilmediği, eğitimin, sanayinin olmadığı ama terörün ve savaşın hep olduğu bir ülke Afganistan…
Kadının insan haklarının hiç olmadığı, eğitim, çalışma, seyahat, sağlık, adalet, boşanma gibi temel haklarının olmadığı ancak ölüm, recm edilme, hayattan dışlanma korkusunun hep var olduğu bir ülke Afganistan…
Sahip olduğu sınırlı özgürlükler için çok bedel ödeyen, kendini iyi yetiştiren, kariyer yapan, sanata, bilime, iş hayatına yatırım yapan, hayatı ve yarınları için çabalayan, ama burka giymeyi reddettiği için öldürülen kadınların ülkesi Afganistan…
İnsanı insanlığından utandıran bu resmi biraz daha net görmek için şimdi de çocuklara kulak verelim!
Afganistan’da çocuklar nedense çok güzel. Tanrı herhalde kaderlerindeki olumsuzluğu, çocuklara verdiği güzellikle dengelemek istemiş.
12 yaşındaki Şeri; “Paris’te okumak isterdim. Havaları güzel, insanları nazikmiş” diyor.
15 yaşındaki Arif; “Bilgisayar öğrenmek istiyorum. Ama hiç görmediğim için gözümün önüne getiremiyorum” diye konuşuyor.
14 yaşındaki Kerman; “Her sabah 5.30’da kalkıp namaz kılıyorum. Amacım iyi bir çevirmen olmak” şeklinde özetliyor geleceğe ilişkin düşlerini.
9 yaşındaki Mirvas; “Hayalimde doktorluk yatıyor” diyor.
13 yaşındaki Feyza; “Taliban’ı sevmiyorum, çünkü kızların okumasına izin vermiyor” diye yakınıyor.
18 yaşındaki Abdül Rafe; “ABD, doları çocuklara, bombaları Taliban’a göndersin. Tersini yapmasın!” diyor.
12 yaşındaki Nazik; “Ben ülkemi seviyorum. ABD bunu niye yapıyor. Her gece korkuyorum ve ağlıyorum” diye konuşuyor.
14 yaşındaki Arif; “Arsenal’i, Inter’i, Manchester United’ı duymadım. Ama Madonna’yı duydum” diyor gülerek.
Şeri’lerin, Kerman’ların, Mirvas’ların, o güzel Afganlı çocukların memleketinde 2 bin 900 kişiye bir hastane, 800 kişiye bir telefon, 180 kişiye bir televizyon düşüyor. Onların evleri, barkları yok. Yurtları yok. Dünyadan haberleri yok. Özetle hiçbir şeyleri yok. Onlar kendilerine yeni bir yaşam kurmak için kaçıyorlar. Taliban’dan kaçıyorlar, bombalardan kaçıyorlar, vahşetten, dehşetten, açlıktan, sefaletten kaçıyorlar…
Gelelim 18 yaşındaki Ramazan’ın yürek yakan öyküsüne…
Ramazan 18 yaşında, lise son sınıf öğrencisi, ilerici bir gençti. Düşüncelerinden ötürü beyaz sarıklı ve kara cüppeli mollalarca başı kesilerek, gözü oyularak öldürüldü ve yüreği bir köpeğe verildi. Beyaz sarıklı, kapkara taassup, 20. yüzyılın gözlerini oydu, Ramazan’ın bedeninde. Katiller, öldürdükleri gencin kanından testiye akıtıp, o testiden su içerek oruçlarını bozdular.
Ramazan’ın tek suçu anlamak, sormak ve konuşmaktı. Olaydan sonra aileler çocuklarını, “Sorma, konuşma, anlama. Yoksa hükümetin adamları gelir!” diye korkuttular. Olay, 1971’de Afganistan’da gerçekleşti…
O günden bu güne değişen nedir? Taliban’ın sempatik görünmek için kullandığı ılımlı dili mi? Kocaman bir zindan olan Afganistan, aradan geçen bunca yıla rağmen Asya’nın unutulmuş yüreği olmaya devam ediyorsa o dil samimi değildir, sahtedir…
Y.N: 2001’de köşemde yazdığım, 2007 yılında yayınlanan “Çilenin Coğrafyası Yok” adlı kitabımın Afganistan bölümüne aldığım bu yazımı yıllar sonra yeniden ve yine yayınlamak istedim. Kararı siz verin o topraklarda, kadının ve çocukların kaderinde değişen bir şey olmuş mu?