Müjdemi isterim! Yeni 5 K geliştirdim!
Korona, Karantina, Kaygı, Korku, Kemer sıkmayla geçen bu günler insanı daha mı yaratıcı yapıyor ne! Sadede gelirsek! Bu boşlukta soracağım yığınla soru...
Korona, Karantina, Kaygı, Korku, Kemer sıkmayla geçen bu günler insanı daha mı yaratıcı yapıyor ne!
Sadede gelirsek! Bu boşlukta soracağım yığınla soru varken, duyan var mı emin değilken çuvaldızı bu kez özellikle şahsıma(!) ayırdım! Haftada üç gün yazdığım köşemin harf, tümce ve sayfa kontenjanını kılı kırk yararak doldurmaya çalışırım. Tabii ki yayın yönetmenlerini kızdırmamak, okurlarımın sabrını taşırmamak gibi çekincelerim de var. Ola ki bir gün uzun diye eleştiri alırsam, sözü olan konuları, derdi olan sorunları yazınca uzun oluyor, ayrıca “dertli söyleyen olur!” demek zorundayım!
Şimdi eski bir yazımın bazı bölümlerini güncelliğini koruduğu için özetleyerek yineliyorum…
Koronaydı, Coviddi, 19’du, aşıydı, karantinaydı, Pandemiydi, Omicrandı diye diye sınırları aşarak toplumları eşitleyen, güvenilen tüm dağlara kar yağdıran (aşı mı demeliydim?) alıp başını gitmenin, alıp başını gidememenin ne anlama geldiğini kanıtlayan bu beladan şimdilik kurtuluş yok gibi anlaşıldı. Böylece şairin dediği gibi “bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçesine!” yaşamanın ne büyük hazine olduğu görüldü. Ve önüme bu boşlukta sorabileceğim yığınla soru döküldü.
Bu koşullarda, bu belirsiz bekleyiş sırasında görülen o ki işin şaka kaldırır tarafı, hafife alınacak yanı yok. Yaşamı, ölümü, salgını, hastalığı, yapılanları, yapılamayanları, iyiliği, kötülüğü, kaderciliği, mücadeleyi sorgularken; önem ve değer vermediklerimizi yeniden gözden geçirmeye başladığımıza göre sorunun yanıtı yine bizde mi yatıyor ne?
Sorunun cevabını beklemeden yakın tarihten açık ve somut örneklere geçelim!
Sözüm meclisten dışarı; Koronayla hemhal olduğumuz günden beri pek çok sorunla karşılaştık. Yasaklar, maske dağıtımı, yaş sınırı, 60’a yakın ülkeye yardım yaparken ülkeyi gözden çıkarma, sosyal mesafe vb. Neden derseniz nedeni yok veya çok! Sıralayacak değilim.
Sözüm meclisten içeri! Bağlı olduğu partinin genel başkanı tarafından görevden alınan Ankara’nın eski belediye başkanı; “Kolonyamı aldım, dünyada kendi tebaasını bu kadar düşünen ikinci bir lider yoktur, Allah sizi başımızdan eksik etmesin!” buyurdu! Tebaa derken kimi kastettiği bu açıklamayla yeniden göze girmenin taşlarını döşediği malum!
Yine CB; “Bu devlet milletin mecnunudur. Sevdiğini gurbette yalnız bırakmaz.” Şeklinde açıklama yapmıştı hatırlarsanız. Bence eksik! Yalnız milletini değil, milletleri yalnız bırakmayacak kadar alicenap bir milletiz! Cömertlikte sınır tanımadığımızı yazıp dururken haksız mıyız? İç piyasada maske yokken, aşı bulunmazken dünyanın dört bir yanına kargo uçaklarıyla sağlık malzemesi göndererek ambülans uçaklarımızı bakan yakınlarının hizmetine sunarak, destansı bir tarih yazmadık mı?
Dünyanın en yardımsever ülkesi olarak, itibardan tasarruf edilmez ilkesini esas alan bir devlet olarak; Halka zikredilmeye çalışılan, halka zerk edilmeye başlanan bu özelliklerimizle dünyaya nam salmadık mı?
Hastalığın ilk günlerinde sokaklar boşaldıkça, evlerde yalnızlığın büyüdüğünü gördükçe, büyük “ev hapsini” büyük gözaltına benzettikçe, olup biteni gözden geçirdikçe, nelerin değerini daha iyi anladığımızı, neleri yeni baştan ele alıp değerlendirdiğimizi, neleri gereksiz bulup kenara fırlattığımızı, hangi plan, proje, hayallerimizden vaz geçtiğimizi unuttuk mu?
Pek çok şeyden ders çıkararak, atasözlerine sığınarak; “Sabah ola hayır ola!” “Allah kerim!”, “Du bakali nolecek!” “Gün doğmadan neler doğar”, “Böbürlenme padişahım senden büyük Allah var” gibi sözlerde teselli aramadık mı?
Gelelim Corona imzalı mektuba! Niyeti belli ve tehlikeli olan mektup şöyle!
Bizde özellikle işe alımlarda adrese teslim ilan modası olduğunu bilen korona virüsü “bari ben geri kalmayım!” diyerek adrese teslim mektup yollamış! Şöyle diyor?
“Sizi evlere tıktım, adına zorunlu tatil dedirttim, ama görüldüğü üzere ben tatil yapmıyorum, durmadan ortalarda dolanıp siyaseti bile yönlendiriyorum. Sizin cumhurbaşkanınız Makedonya ve Bulgaristan Cumhurbaşkanlarıyla görüşüp, seçimle gelen belediye başkanlarınızla görüşmedikçe, hele de onların yardım kampanyalarını engelledikçe benim işimi kolaylaştırıyor. Bitti mi? Hayır…
Ayrıca niye gideyim ki? Bana rağmen, yaydığım virüse rağmen, insanlar can derdinde iken bile; ülkenizin doğa harikalarını imara açıyorsunuz, Kaz -Dağları, Fethiye, Ölü Deniz’le ilgili jeotermal projeleriniz hız kesmiyor. Salda Gölü’ne dozerleri soktunuz. Atatürk Hava Limanının pistlerini yerle bir edip hastane yapıyorsunuz. Heybeliada’ya beton döküyorsunuz. Rant yağmanız dur durak bilmiyor. İki ara bir derede Kanal İstanbul ihalesi açtınız. Doğaya kıyamam, ama size kıyarım o nedenle bir süre daha buralardayım haberiniz olsun!” Şimdilik bitti! İmza: Korona
Geçen günlerimize bakınca insanın zihni yeni projelere açık oluyor ve durmadan gelişiyor mu ne? Bu mektuptan ilham alarak “zihni sinir bir proce” geliştirdim! …
Procem ve önerim şu! Ekonomideki köpük, enflasyondaki müsilaj temizlendikten hemen sonra, ülkemiz şaha kalkmadan biraz önce, ekonomimiz uçuşa geçtiği esnada, destan yazma sırasında, hazır dünya bizi kıskanırken ve kar kalkınca! Tüm sokak ve caddeler deterjanla (gül suyu da olabilir!) yıkansın. Böylece 5 K’nın etkisini biraz olsun azaltmış oluruz! Nasıl proce ama!