Ülkemizin fotoğrafına geniş açıdan bakmak…

Ülkemizin önemli makamlarını değerli, donanımlı, deneyimli varlıklarıyla yıllardır işgal edenlere, olup bitenleri bir türlü görmeyenlere, hele de görevleri...

Ülkemizin önemli makamlarını değerli, donanımlı, deneyimli varlıklarıyla yıllardır işgal edenlere, olup bitenleri bir türlü görmeyenlere, hele de görevleri olduğu halde onlara gerçekleri göstermeyenlere baktıkça!

Bir yanda kadınların yaşama alanlarını daraltılmasını onaylayanların, diğer yanda teslimiyetçi kültüre, sorgusuz sualsiz itaate mecbur bırakılanların artan sayısını gördükçe!

Ev sahibi olmanın hayal olduğunu, kiraların alıp başını gittiğini, devlet destekli kurumların dahi verdikleri sözü tutmadığını (TOKİ örneğinde olduğu gibi) hatırladıkça!

Kiraların serbest uçuşa geçmesine, ev sahibi kiracı davalarının yüzde 50 artmasına, aidatların cep yakmasına, kara kara düşündüren barınma, ısınma, aydınlanmaya yönelik zamların sınır tanımamasına, ülkemizin yolsuzluk algı endeksinde zirveye tırmanmasına tanıklık ettikçe!

İşsizliğin, enflasyonun, salgınların, kayıpların, karamsarlığın, mutsuzluğun, stresin tetiklediği ruhsal çöküntünün nelere mal olduğunu görüp, ülkemizi Avrupa birincisi yapan ilaç kullanımındaki ulaşılmaz başarımızı, uzmanlara göre tanısı kolay, yaşaması zor depresyonun nelere yol açtığını duydukça!

Herkesin birinci derdi ekonomi iken, gelir değil borç artıyorken, fabrikalar şalter indiriyorken, evrensel normların koyduğu ve koruduğu değerler yerle bir ediliyorken “benden sonra tufan değil, her an tufan” diyen yönetimin ilgisizliğine tanık oldukça!

Et ve sütte kıtlık kapıda diyen üreticiyi, ekmek, peynir ve yağdaki fiyat artışının alım gücü kalmayan tüketiciyi nasıl sarstığını ve sarsacağını, veresiye defterlerinin gittikçe kabardığını duydukça!

1937 yılında Sovyetler Birliği’nin tarımsal gıda ihtiyacının yüzde 35’ini tek başına karşılayan Türkiye’den bugün aynı ülkeden en fazla buğday, Ayçiçek yağı, arpa, kepek, nohut bezelye, mısır soya, saman ithal eden ülke durumuna gelmemiz yetmez mi deyip, nereden nereye sorusuna net bir cevap aradıkça!

Nihai ve naçiz kanaatim şudur ki!

Sığ ve kıt arka planlarının doruğunda olanların, yerleşik düşünce kalıplarından sıyrılamayanların, günü kurtarmayı yeğleyenlerin, siyaset dilinde aklı selimi hâkim kılamayanların, 3.5 yılda 3 Hazine ve Maliye Bakanı, 5 TÜİK başkanı, 4 Merkez Bankası Başkanı değiştirenlerin oturdukları makamların yetki ve kudretine sığınanların insafına ve insafsızlığına bırakılan bir ülkede yaşıyoruz!

Daha önce ayrıntılı yazdığım için sadece kısa bir bilgi notuyla yetineceğim! AKP iktidara geldikten sonra, son 16 yılda plastik çöp ithalatımız 196 kat artmış. Bu acı gerçek çocuklarımız, geleceğimiz, onurumuz için, her alanda destan yazmaya devam ediliyor demek değil midir?

Yine gerçekleri söyleyemiyorsanız, olup biteni göremiyorsanız, konuları kavrayamıyorsanız, bazı şeyleri yapamam diyorsanız, söylenenleri anlamıyorsanız, gereksiz şeylerin yapılmasını ısrarla istiyorsanız, temel sorunları dile getirmiyorsanız bu ülkeyi önemsemiyor, gerçeklerini yok sayıyorsunuz demek değil midir?

Ayrıca sesinizi tüm halka duyuramıyor, ciddi konuları gizliyor, toplumu kemiren sorunları görmezden geliyor, geçmişi unutuyor, geleceği önemsemiyor, tabanı küstürmek istemiyor, yurttaşın borçlu, esnafın iflasta olduğunu unutuyorsanız! Tüm bunlar bazı şeylere meşruiyet kazandırıyorsunuz demek değil midir?

Tablo bu denli karanlık ve iç karartıcı iken, müthiş bir zamanlama dehası olan CB’nın; “Enflasyon düşüşe girmiştir, girecektir!” sözü ilaç gibi geldi desem!

Ve noktayı üniversite öğrencisi Deniz Barış Çatal’ın; “Bizler barınamıyoruz, beslenemiyoruz, geçinemiyoruz. 2 bin kişilik yurdun 18 metrekarelik odasında 6 kişi kalıyoruz. Siyasetçiler görseler keşke!” şeklindeki sözleriyle koysam