Düşünmeme stratejisi üzerine…

Kendisine durmadan halkçılık payesi verenler, bıkıp usanmadan halktan biri olma gösterisi sergileyenler, yazıp çizileni metafor sanıp, mecaz sayanlar, açlık...

Kendisine durmadan halkçılık payesi verenler, bıkıp usanmadan halktan biri olma gösterisi sergileyenler, yazıp çizileni metafor sanıp, mecaz sayanlar, açlık sınırının asgari ücreti yakaladığını görmeyenler!

Ben sen, biz siz, bu şu, bendensin değilsin, bizimkiler sizinkiler diye diye güzelim ülkeyi ayrıştırıp köprüleri atanlar, yerli- milli edebiyatı adı altında yerliden de, milliden de uzaklaşanlar, benden sonra değil, her an tufan diyerek, siyasetteki nefret dilinden beslenenler!

Yaptıkları her şey için; “Bu eserin Türkiye’de yapılması tesadüf değildir. Tarihe damga vuracaktır!” sözleriyle övünenler!

Milyonlarca dolara mal olan, parası ödenmiş, kabulü yapılmış ve fakat kar yağışında çöken İstanbul Hava Limanının çöken çatısı için; “Önemli bir yer değil, zaten yıkacaktık!” diyenler, Atatürk Hava Limanı için; “Pist aktif olsaydı yeni hava limanındaki uçuşları etkilerdi. O yüzden kapandı. Hastaneyi de pistler kullanılmasın diye yaptık!” şeklinde itirafta bulunanlar, bunu hangi yasaya, hangi anlaşmaya, hangi bilgiye, hangi beceriye sığdırdığını anlatamayanlar!

Şimdi kalkıp Almanların kıskandığı, Avrupa ülkelerinin gece gündüz, “Ah, bizimde böyle bir havalimanımız olsa” diye dövündükleri gurur binaları için ne diyecekler? Doğrusu bilmek zor! Tüm bunlara şans mı desek, şaka mı desek, nasıl bir aymazlıktır diye mi sorsak, yoksa oturup saç baş mı yolsak karar vermek zor! İyisi mi son derece esprili ve şakacı Ulaştırma Bakanlarına sahibiz diye teselli bulalım!

Bulalım da; ülkelerin espriyle birlikte söylediği sözün arkasında duran, ağzından çıkanlar için mazeretlere sığınmayan, başı sıkıştığında bahane aramayan, yaptıkları için ucuz ve kolay yollara teslim olmayan yöneticilere de ihtiyacı yok mu?

Yine ülkeler net duruşundan ödün vermeyen, vicdani teraziden, adalet duygusundan ayrılmayan, değerlere sahip çıkan, değerlilerinden güç alan, hayatında dirence, özveriye, cesarete yer veren yöneticilere de özlem duyar değil mi? Özellikle de siyasi iletişim dilini iyi bilen liderlere…

Ağlatan veda…

Konumuzla birebir ilgisi olmasa da sırada boğazıma oturan başka bir düğüm daha var, paylaşmadan geçemem. 4 yıldır umutla atanmayı bekleyen, bu arada maddi manevi sıkıntılar yaşayan ve 28 yaşında hayatına son veren öğretmen Mustafa Kaya’nın ağlatan vedası!

Arkadaşlarının ve hocalarının anlattıklarına göre öğrencilik yaşamı boyunca aynı montu, aynı ayakkabıyı giyen, mezun olurken kepini havaya atarken her genç gibi hayaller kuran Mustafa öğretmenin tükenen umutlarını, yaşadığı çaresizliği, ruhunda açılan yarayı, kendisini ölüme götüren süreci, çöpe atılan emeklerini düşünürken, bu konuda MEB’in ne dediğini duymak isterdim.

Tam yazıyı nasıl bağlayacağım, işin içinden nasıl çıkacağım, diye kara kara düşünürken! Yine ve yeniden imdadıma Çizer Behiç Ak yetişmez mi? Yazıma noktayı o çizgiler koysun diyerek aradan çekiliyor ve sözü çizere bırakıyorum!

Yolda karşılaşan iki kişi aralarında konuşuyorlar; Adam soruyor; “Bu konuda sen ne düşünüyorsun?” Diğerinin cevabı tam da bize, günümüze ve yazıp paylaştıklarımıza göre; “Ben son yıllarda bir strateji geliştirdim. Düşünmüyorum!”

Bu cevabı daha fazla üzülmemek, kaygılanmamak, gerilmemek için uygulasak mı? Ne dersiniz? Sorunun cevabını siz değerli okurlarıma bırakıyorum…