Bu bir nereden nereye yazısıdır...

Çıraklıktı, ustalık dönemiydi, şahlanıştı, mega atılımlardı, projelerin şehinşahı sayılan adımlardı derken, ülkenin varını yoğunu, otoyollara, tünellere...

Çıraklıktı, ustalık dönemiydi, şahlanıştı, mega atılımlardı, projelerin şehinşahı sayılan adımlardı derken, ülkenin varını yoğunu, otoyollara, tünellere, köprülere, millet bahçelerine, şehir hastanelerine, betona, çimentoya, toza, toprağa gömdük! Bu yazımla çokbilmişlik (Ukalalık mı demeliydim?) hakkımı kullanarak, bir arada olmayı, birbirimizden umut alıp, umut vermeyi, huzurla uyumayı unutalı ne çok oldu değil mi diye sormak istedim…

Şiddet her türlü dili kuşanmışken, damgalama, yaftalama, yok sayma karşı çıkanı sindirme, düşman ilan etme tavan yapmışken, içinde özlemi, içeride hasreti büyütenler karşısında dışardan gazel atmalar tam gaz sürerken bu incitici dile değer miydi, değdi mi diye sormak istedim…

İşin daha önemlisi, ya da çok daha önemlisi ve en hazin tarafı da şu ki; Bakanlarımız ülke gerçeklerinin ayırdında değiller ama Allahtan çok şakacılar! Nebati Bakan çıkıp; “Bu ülkede genç olmak, iş adamı olmak o kadar tatlı, o kadar güzel ki!” derken, 2 milyonu bulan genç işsizin, yüzde 22’ye varan genç işsizliğin neresi tatlı, “Önümüzü göremiyoruz!” diye yakınan iş insanlarımız varken bu durumun neresi güzel diye sormak istedim…

45 bin araç garantisi verilen köprüden 6 bin araç geçince; “Araç sayılarına takılmamak lazım!” diyen bakana Sn. Bakan! “O halde neye takılalım?” diye sormak istedim.

Tabii ki bakanlar haklı! Ülkemizde 630 kişinin alınacağı mevsimlik işçi alımına 34 bin kişinin başvurduğu bir güzellik var. 21 koltuklu dekanlar var. 4-5 yerden maaş alanlar var. Sağlık Bakanlığı’nın Adıyaman’da kendi kuruluşları için alacağı 19 temizlik görevlisi için 17 bin kişinin başvurduğu bir tatlılık var. Şanlıurfa’da 60 temizlik işçisi alınacağı duyurulunca çoğu üniversite mezunu gençlerden oluşan 53 bin kişinin dilekçe verdiği bir güzellik var!

Bitmedi! Biter mi? 20 lirası olmayan yurttaşın berberde “veresiye defterine yazın, maaşı alınca veririm” dediği bir güzellik var. 4 milyon kişinin günde 15 lirayla geçinmeye çalıştığı ülkemizde, yatırım yapmak isteyenlere; “Rahat olun, problem yaşarsanız, bürokrasiyi alaşağı ederiz!” diye garanti veren, gözlerinin içi gülerek espri yapan Maliye Bakanımız var!

Beton aşkımız yüzünden su kaynaklarımız tehlikeye girmişken, açlık sınırı 5 bin TL’yi geçmişken, yoksulluk sınırı 16 bine dayanmışken, mutfaktaki artış yüzde 76’yı aşmışken, çırak olarak çalışan 6 milyon çocuk işçimiz varken yaşamsal sorunları duymayan bakanlarımız var! Aslında onlar da haklı! Affını talep etmek, ya da affedilmeyi beklemek az şey mi?

Örneklerle yetinmeden yinelersek! Şunu da eklemeliyim. Et Balık Kurumu’nun önünde kuyruklar uzadıkça aklına zam yapmak gelen dahi yöneticilerimiz var! Pazardan eli, cebi, filesi boş dönenlere; “Liste yaparak alışverişe çıkın!” diye akıl veren büyüklerimiz var!

İŞKUR’a göre kayıtlı genç işsiz sayısının 1 milyonu geçtiği, TÜİK’e göre 4 milyonu bulduğu, DİSK’e göre 10 milyonu aştığı acı bir gerçeğimiz var.

Kendini gerçekten nimetten sayan yeşil fasulyenin kilosunun 100 TL’ye dayandığı, limonu para etmeyen üreticinin bin bir emekle elde ettiği ürününü tarlaya döktüğü kendi kendine yeten, artanını döken bir tarım ülkemiz var!

Sahiller bittiği için sıranın denizlerin betonlaşmasına geldiği, Çeşme’nin dünyaca ünlü Paşa limanı Koyu’nun satışa çıkarıldığı, ülkemizin turizm cennetinden beton cehennemine dönüştüğü gerçeği var!

CB’nın; “Ayçiçek yağında sorun yok. Tarımda sıkıntı yok. Sebze ve meyve üretiminde Avrupa’da 1’inci sıradayız!” müjdelerini sıraladığı ülkemizde, borca batan yurttaşın sade suya çorbayla karnını doyurmaya çalıştığı bir ülkemiz var.

Laik eğitimi hedef alan okul müdürlerinin öğretmenlere yazılı talimat vererek; “Kız ve erkek öğrencileri aynı sırada yan yana oturtmayınız!” dediği, tarikat yurtlarında çocuklara şiddet uygulandığı, şaşırmamız gereken ama şaşırmadığımız ancak sınırları ve sinirleri zorlayan pek çok olay var!

Tarihi anlamak ve anlatmak için coğrafya bilmek gerek. Bu söze bir kalemde ben ilave edeyim. Bunun için de coğrafyayı bitirip tüketmemek gerek. Toprağı, akarsuyu, gölü, ırmağı, sahili, ormanı, yer altını, yer üstünü, dağı taşı yok edip, kirletip betonlaştırmamak gerek…

Başarının yolunun sevgi ve ilgiden geçtiğini bilmek gerek! Yurdumuzun çıkardığı en büyük dâhiye, Büyük Atatürk’e; Her konuda, her zaman, her dara düştüğümüzde ne kadar muhtaç olduğumuzu unutmamak gerek…