Kimden neyi öğrendik?
Yalan yanlış, kulaktan dolma, temelsiz mesnetsiz konuşmaların pirim yaptığı günümüzde bugün “Kimden neyi öğrendik?” konusunu masaya yatıralım! Sesimize ses...
Yalan yanlış, kulaktan dolma, temelsiz mesnetsiz konuşmaların pirim yaptığı günümüzde bugün “Kimden neyi öğrendik?” konusunu masaya yatıralım!
Sesimize ses katan, her karanlıkta kararlılıkla ayağa kalkmamızı sağlayan, büyük bir çınarın gölgesinde olduğumuzu unutturmayan Büyük Atatürk’ten çaresizliğe çözüm bulmayı öğrendik…
Cumhuriyet değerlerini özenle inşa eden Gazi Mustafa Kemal’den; Çağdaş değerlerden vazgeçmemeyi, dik durmayı, direnmeyi, inandığımız yolda yılmadan yürümeyi, eğitimde fırsat eşitliğinin ne demek olduğunu öğrendik…
Ölüm kalım savaşının ortasında ölümü göze alarak iç ve dış düşmanlara meydan okuyan Atatürk’ten cumhuriyet mayasıyla yoğrulan hamurun ne demek olduğunu öğrendik…
Büyük devrimcinin siyasal mirası olan çağdaş ve laik cumhuriyet bayrağını sahiplenerek inançla, cesaretle taşıyan, mesaisine ve mesleğine sadık cumhuriyet öğretmenlerinin elinde şekillendik. Tarihi dönüm noktalarının yılmaz savunucusu olan cumhuriyet aydınlarından düşünmeyi, sormayı, sorgulamayı, paylaşmayı öğrendik…
Falih Rıfkı’dan Çankaya ve içini dolduranların kimliğini!
Aziz Nesin’den düşünerek gülmeyi!
Nazım Hikmet’ten memleket gerçeklerini!
Yaşar Kemal’den Çukurova insanını!
Kemal Tahir’den toplumsal gerçekleri!
Orhan Kemal’den Bereketli topraklar üzerindeki ağa sömürüsünü!
Tevfik Fikret’ten özgürlüğün ne olduğunu!
Yakup Kadri’den yaban ve yabancı olmanın ne anlama geldiğini!
Cevat Şakir’den Ege kültürünü!
Cahit Sıtkı’dan 35 yaşın önemini! Öğrendik.
Ancak ABD’li şair Emerson’un; “Günlerin bilmediğini yıllar öğretir!” sözüne karşı; yılların ve olayların öğretemediğini kime sormalı demeyi öğrendik.
Sırada sanatın ve kitapların dünyası var…
Doğayı konuşturan ustaların, coğrafyayı ayağa getiren yazarların, sınırları kaldıran şairlerin adreslerinde dolaşalım. Yetinmeyelim! Havayı ovayı, dağı bağı, denizi dereyi, bahçeyi çiçeği, börtü böceği dillendiren, kanatlandıran, uçuran, donatan, coşturan sanatçıların kulağını çınlatalım…
Söz ve göz belleğimizi dolduran düşünsel ve bilinçsel sıçramamızı sağlayan yazarları! Edebiyat tutkusunu içimize sindirenlerin sayesinde memleketi tanımanın, doğayı sevmenin, haksızlığa karşı direnmenin ne olduğunu öğretenleri! Ağacı, suyu dalı, toprağı, arıyı, sineği, özetle doğayı anlaşılır dille anlatanları alkışlayalım…
Onların bir yandan kapıların kilidini açan, toplumun sesi, vicdanı, bilinci olan adil ve eşit bir dünya için savaşım veren, zulme karşı duran, barış için çırpınan çabalarına bakarken! Diğer yandan yazarlarımızın dilinden, elinden kaleminden Türkçemize kattıklarını, yerel ve evrensel katkılarını, geçmişten günümüze kurdukları köprülere bakalım…
“Benim başlıca derdim doğadır. Kendimi bildim bileli benim dostum doğadır!” diyen, “Dünyamız tükeniyor, birçok hayvanın, ağacın, böceğin, kuşun soyu tükendi!” diyen Yaşar Kemal’e kulak verelim…
Şimdi sorunun yanıtı için eskilere dönme zamanı…
Bize hocalarımız; “Düşünen sorar, yorumlar, eleştirir, tartar, yalanla gerçeği, doğruyla yanlışı ayırmaya başlar” o nedenle “öğrenin” derdi.
Bize büyüklerimiz kimlikli ve kişilikli olmak “evetlerden çok hayırlarla gelişir” diye öğüt verirdi.
Bizi üniversitemiz okuyan, düşünen, yorumlayan, dinleyen, sanatın yaratıcı gücünden yararlanan aydınlık ve çağdaş insanlar olarak eğitti.
Bize memleketimiz nefreti, öfkeyi, gerilimi, tehdidi, saldırıyı, kapı pencere indirmeyi, sanat merkezi kundaklamayı değil, içimizdeki Cumhuriyet ve Atatürk ateşini büyütmeyi öğretti.
Borçluluk notu: Sözü buraya getirmişken! Edebiyat yolcuğumda elimden tutan kalemlere, edebi kimliğime katkı sunan yazarlara, Çankaya adlı başyapıtıyla Büyük Atatürk’ün özelliklerini yansıtan Falih Rıfkı Atay’a! Toplumsal gerçekliği bize öğreten Tevfik Fikret’e! Türk klasikleri saydığımız Kemal Tahir, Orhan Kemal, Yaşar Kemal’e!
35 yaşın önemini anlatan Cahit Sıtkı’ya! Gülümsemeyi öğreten Aziz Nesin’e! Hüzünlenmeyi öğreten Nazım Hikmet’e! Anadolu’yu anlatan Yakup Kadri’ye! Bodrum’u tanıtan Cevat Şakir’e! Şarkılarıyla mest eden Müzeyyen Senar’a! Her rolün hakkını veren sahne ışığıyla Yıldız Kenter’e! Ne çok şey borçluyuz değil mi? Sizce?