Kuşak Güzellemesi
Geren, üzen, yoran ülke gündeminden bir yazılık uzaklaşmaya var mısınız? Yanıtınız evetse kuşak güzellemesine ne dersiniz? Öyle anlar vardır ki; Yaşamın...
Geren, üzen, yoran ülke gündeminden bir yazılık uzaklaşmaya var mısınız? Yanıtınız evetse kuşak güzellemesine ne dersiniz?
Öyle anlar vardır ki; Yaşamın değerinin kalmadığını, eksildiğinizi, azaldığınızı, bir şeylerin elinizden kayıp gittiğini görür, anılara ve dostlara sımsıkı sarılmak ve bazı şeyleri gün yüzüne çıkarmak istersiniz…
Öyle bir yaş aralığı vardır ki; İç dünyanıza hapsedilen, çok yakınlarınızla bile paylaşırken düşündüren anılarınızı, tanıklıklarınızı, kaleme aldıklarınızı merak edenlere açmak onlara anlatmak, yarınlara bırakmak istersiniz…
Öyle zorlu koşullar vardır ki; Kapıları aralamak, onları kalıcı kılmak, hele de insanda ne neşe ne umut bırakan ülke gündemine bakınca derin ahlar çekerek eski günlere dalıp gidersiniz…
Öyle zaman dilimleri vardır ki; Yaşadıklarında bazen gölgeleri, bazen bulutları, ama en çok da umutları paylaşan ve derin iç dünyasında herkesi ağırlayanları görünce kuşak güzellemesi yapmanın tam sırası dersiniz...
Öyle bir ruh hali vardır ki; Kat kat örtülerin, kapalı kutuların, açılmayan çekmecelerin, defter sayfalarında sararan günlüklerin, el yazısıyla tutulan notların yitip gitmesine gönlünüzün razı gelmediğini hissedersiniz…
Bu gizemli girişi şimdi açma zamanı!
Bizler! Dost tanımının hakkını veren, arkadaş olan, yoldaş olan, omuz olan, el veren, benim, senin, ötekinin değil bizim hikâyemiz diyen, “en güvenilir gölge omuz omuza yol yürüdüğümüz arkadaş gölgesidir” gerçeğini savunan, iyi günde kötü günde birbirini arayan ve anlayan kuşaktanız…
Bizler! Eğitimin eğitim olduğu dönemde, Cumhuriyet kürsülerinden bizleri eğiten, cumhuriyete gözü gibi sahip çıkan, Atatürk sevgisini kutsal ve ulusal bir emanet gibi taşıyan donanımlı hocaların elinde hem yüzü gülen hem kaderi değişen kuşaktanız…
Bizler! Oturmuş sistemin elinde şekillenen, o nedenle olup biteni, hele de eğitim adına atılan adımları, yapılan değişiklikleri, yaşanılanları görünce derin üzüntü duyan kuşaktanız…
Bizler! Bir yandan ülkemizin sırtımıza yükledikleriyle yüzleşirken! Diğer yandan enerjimizi alıp götüren pek çok sorunla cebelleşirken! Öte yandan yaşımız gereği sağlık sorunlarıyla boğuşurken; duyarlı yürekler olarak bedel ödemeyi göze alan, hala yazan, okuyan, araştıran, koşan, konuşan, paylaşan, üreten kuşaktanız…
Bizler! Son yıllarda hayatımızın muhasebesini yaparken, bir yandan insan ilişkilerindeki sıradanlaşmaya üzülen, diğer yandan telefon bağımlısı olanları, konuşma yerine, birbirinin sesini duymak yerine mesaj atanları, watsaptan yazarak geçiştirenleri, sanal ortamı seçenleri içten içe eleştiren kuşaktanız…
Bizler! Buluşmaları, doğum günlerini, birlikte çıkılan seyahatleri çok önemseyen, bunları uzun ömürlü bir dostluğun yapı taşları sayan! İçten ve çıkarsız yol arkadaşlığını gözü gibi koruyan! Tüm artılarına rağmen teknolojinin hayatlarımızı ele geçirip bizi yalnızlaştırdığına inanan ve hayatın düzeyini belirleyenin güçlü insani ilişkiler olduğunu ısrarla savunan kuşaktanız…
Bizler! Birbirini beyinlerine kazınan hatıralarıyla anan, arka çıkan, dost eli uzatan, saran, kavrayan, kucaklayan, zor anlarında birbirinin hayatına sığınan ve orada rahat eden güçlü bağların bizi eğitip biçimlendirdiğine inanan kuşaktanız…
Bizler! Acıların üstesinden birbirimize tutunarak gelen, her zorlu anda birbirini avutmaya çalışan, bu duyguların aramızda güçlü ve kopmaz bir bağ oluşturduğuna inanan kuşaktanız…
Bizler; “Sana ne?” sorusunu “Bana ne olur mu? Bu dünyada hiçbir şey bana ne değil!” diye cevaplayan kuşaktanız…
Bizler! Gençlik rüzgârlarının yarattığı bazı heyecanların yüzümüze yansıması sonucu bakışlarımızdaki parlaklığı aile büyüklerimiz anlarsa ayıp olur diye nereye bakacağını şaşıran kuşaktanız…
Bizler! Hepimizin yaşamı “keşke”lerle sarılı ve sızılı iken; Gerçek dostluğu ve uzun süreli yol arkadaşlığını servet olarak gören, gerçek arkadaşlığı paranın ve varlığın gücünden çok daha önemli sayan, asla yolda bırakmayacak sağlamlıkta dost- arkadaş çevresine sahip olan kuşaktanız…
Bizler! Hırslı, hınçlı, hırçın sözcükleriyle arasına mesafe koyan, inatçı, inançlı, gururlu ve umutlu olan, ortak hedef, ortak amaç, ortak kader, ortak dert, ortak tasa, ortak keder gibi güçlü bağları, köklü duyguları yok saymayan, küçümsemeyen, aksine önemseyen kuşaktanız…
Bizler! İçsel yolculukları nehir gibi gören, “her nehrin bir denizi vardır” diyen, her insanın bir hayali olduğuna inanan ve o büyük nehrin kıyısında büyürken, dağların ovaların ardını da hep merak eden ve merakını diri tutan kuşaktanız…
Bizler! İşsizlik, pahalılık, yokluk, yoksulluk, sefalet manzaralarına çok üzülen, yüksek enflasyon, nesiller boyu sürecek borçlanma gibi konulara kafa yoran, bilmediği kavramları öğrenmeye çalışan, çevrenin küçümseyen bakışları karşısında “ne de olsa öğrenmenin yaşı ve sınırı yoktur!” diye hemen savunmaya geçen kuşaktanız…
Bizler! Büyük Atatürk’le kaderi değişip, yolu açılan, Nazım Hikmet şiirleriyle yaşama kafa tutan, çok daraldığında Sabahattin Ali’nin; “Görecek günler var daha! Aldırma gönül aldırma!” dizeleriyle direnen, Zeki Müren’le hayallere dalan, acıklı filmlere gözyaşı döküp, komik filmlerde kahkahalarla gülen kuşaktanız…
Bizler! İyi eğitimli, erdemli, yurtsever, idealist, cesur olduğumuz kadar, annelerimizden öğrendiğimiz yemekleri, yöresel lezzetlerimizi dost sofralarında başarıyla uygulayan, çocuklarını ninnilerle uyutan, dost ve kardeş dayanışmasından asla ödün vermeyen kuşaktanız…
Bizler! Sanatla, tarih bilinciyle, geçmiş değerlere bağlılıkla, doğa ve hayvan sevgisiyle büyüyen! Zihinlerine duvarlar örmeden hem çocukluğunu hem gençliğini doyasıya yaşayan! Anadolu’nun bozkırında da İstanbul’un göbeğinde de aynı görev bilinciyle işine asılan, hele de emeğe, geleneğe, göreneğe çok değer veren kuşaktanız…
Bizler! Anlayışsızların, vurdumduymazların, unutarak yaşayanların çok arttığı günümüzde, ülke sevdasıyla, Atatürk sevgisiyle, hayatta ve ayakta kalmaya çalışan, dostluklara sımsıkı tutunan, hayal kırıklığı yaşasa da yaralarını kendisi sarmaya çalışan kuşaktanız…
Bizler! Anılarımızda her biri ayrı tadı olan imgelere, izlere, hatıralara, çiçeklere, hediyelere, detaylara, özel günlerdeki yazışma ve buluşmalara, özenle hazırlanmış yemek masalarındaki doyumsuz sohbetlere, yemeklerin kokusuna, sofranın düzenine, kişiye özel hediyelere, bizi o hikâyenin bir parçası yapan konuşmalara, çağrışımlara anlam yükleyen ve bunu hiç unutmayan kuşaktanız…
Bizler! Bazen bilinçli, bazen zorunlu bir tercihle; insan öğrendikçe yol alır, yol aldıkça değişir, değiştikçe ya vedalaşır ya da kucak açar diyen, “geçmişi bilmek, geleceğe taşır” öğretisini belleyen kuşaktanız…
Bizler! Kolay vazgeçmeyen, hemen pes etmeyen, gerçeklere sırt çevirmeyen böylece dayanma gücünü kanıtlayan ve yaşama tutunma biçimini kendisi belirleyen, nesli tükenmekte olan ve çabası ortak olan kuşaktanız…
Bizler! Eğitimden kadın haklarına, yeşili korumadan hayvan severliğe, Çukurova’nın bereketinden Marmara’nın zeytinliklerine, ülkenin havasından suyuna her konu ve her sorun karşısında sesini sözünü esirgemeyen kuşaktanız…
Bizler! Doğayı ve doğadaki canlıları miras olarak sayan, koruyan, kollayan, bunu bir hayat felsefesi ve yurtseverlik sayan, olup biten karşısında uyumayan, olup biteni yutmayan, sesi çıkmasa da sesli sedalı yutkunan kuşaktanız…
Bizler! Bir ömre pek çok şey sığdıran, bilgiye, zekâya, mizaha, değer veren, sorular soran, net ve anlaşılır yanıtlar bekleyen, gözlerinin içiyle gülerken, yüreğinin derinliğiyle kederlenen ve seven kuşaktanız…
Bizler! Cumhuriyetin kuruluş felsefesinin başat sütunlarından olan sanatın, edebiyatın, konserin, tiyatronun önemine inanan, değer yargılarını içselleştiren, hayatın ilk yarısını geride bırakıp, enerjisini büyük ölçüde tüketen ve yaşamın ikinci yarısından gün alan kuşaktanız…
Umarım ve dilerim! Kuşağımızın özelliklerini sıralamaya çalıştığım, sözcükleri özenle seçerek, kavramları bilerek ve kasten kullandığım, bizden sonrakilere bir kez daha ne olduğumuzu ve ne olmadığımızı anlatmak adına, belleğimin iç sesini dinleyerek yazdığım bu yazıyı okuyanlar; Dönemin ve çağın dayattığı sıkıntı, gerginlik, bunalım ve düş kırıklıklarıyla dolu bugünlerde! Işıkların ve umutların giderek söndüğü ülkemizde! Yaslanacak bir dağ aradıklarında kuşak dayanışmasının, dost gölgesinin ne anlama geldiğini bu satırlarda biraz da olsa bulurlar…