Zirve yapan sorunlar…
“Ver yetkiyi, gör etkiyi!”, “Sabredin, şükredin, dua edin!”, “Çeşitli ürünler noktasında, fiyatları başa baş getirme noktasında, Atatürk hava limanını millet...
“Ver yetkiyi, gör etkiyi!”, “Sabredin, şükredin, dua edin!”, “Çeşitli ürünler noktasında, fiyatları başa baş getirme noktasında, Atatürk hava limanını millet bahçesi yapma noktasında!”, “Avrupa kararıyor, Türkiye parlıyor! “Ekonomik olarak battık diyenler var ama herkesin altında arabası var.” gibi sözler uzun süredir CB’den duyduklarımızdan sadece bazıları! (Oysa Avrupa’da bin kişiye 560, bizde 157 otomobil düşüyor. Yani Avrupa liginde sonuncuyuz)
Alt metni okumaya çalışırsak; “Verdik yetkiyi, gördük etkiyi diyen, 80 liraya aldığım bir çuval yemi 400-500 liraya alıyorum, tarlamı ekemiyorum, gübremi atamıyorum, hayvanlarıma yem alamıyorum. Nasıl sabredeyim, kime şükredeyim, kimlere dua edeyim!” diye yakınan çiftçinin feryadına kulak veren var mı?
Sabır, şükür, dua! İyi de; Doludizgin ilerlediğimiz enflasyona mı, zamlara mı, işsizliğe mi, kadın cinayetlerine mi sabredip, şükredelim? Yoksa unutmadan kutuplarda ev sahibi olmak için imzalanan anlaşmaya mı gözümüz aydın diyelim! Ya da Venezüella’ya tarla bakmak için giden bakanlara, Brezilya’dan yola çıkan asbest yüklü gemiye, attıkları her adımı cumhuriyet tarihinin en büyük projesi olarak pazarlayan yönetime mi alkış tutalım? (Bu arada Almanya yetmez dünya niye bizi kıskanmıyor anlamak zor!)
Her söze, her açıklamaya; “CB’nin öngörüsü ve talimatıyla” diye başlamak yukarıdan dikte edilen bir emir midir? Göze girmenin yollarından biri midir? “CB’nın talimatıyla Balıklı Rum Hastanesi’nde çıkan yangına müdahale edildi!” şeklinde konuşmak CB talimat vermeseydi hastane cayır cayır yanacaktı demek midir? CB yoğun iş yükü ve seyahatleri arasında unutursa 17 bakan ve her birinin 4 yardımcısı hiçbir şey yapmayacak mıdır?
DERİN MEVZULAR…
Her şeyin daha pahalı, insanların daha yoksul olduğu bir ülkede keşke ekonomistler “bir ülke nasıl yönetilemez ve bu hale getirilir!” konulu bir kitap yazsa. Böyle bir kitap bunca somut örnek varken kesinlikle yok satar…
Suriyeli kardeşlerimiz, Afganlı evlatlarımız, Pakistanlı dostlarımız, Nijeryalı akrabalarımız, İranlı hısımlarımıza bunca cömert jestler yapılan bir ülkede, halkın büyük çoğunluğu üvey evlat muamelesi görüyorsa derin derin düşünmek gerekir. Suriye’nin nüfusu 17 milyonken, 9 milyonu bizde yaşıyorsa! MSB; “Biz Türkiye ve Suriye’de 9 milyon Suriyeli kardeşimizin hayatını kolaylaştırıyoruz!” şeklinde açıklama yapıyorsa! Keşke bir de bizim hayatımızı kolaylaştırsanız diye sitem etmek gerekir…
Durmadan ışıldayan gözlerini öne süren Bakan Nebati; “Tablo apaçık ortada. Küresel ekonomideki tüm zorluklara rağmen Türkiye tam yol ilerliyor. Ekonomimiz çok şükür sağlıklı ve sağlam!” şeklinde konuşursa; “Şu an insanların gözüne baktığın zaman acı görüyorsun, ekmek kavgası görüyorsun, yaşam mücadelesi ve umutsuzluk görüyorsun. Eti bırakın kemiğe bile paramız yetmiyor!” diyen yurttaşın feryadını duymak gerekir…
“Avrupalı ülke ülke geziyor, biz promosyon için banka banka geziyoruz!” diyen 13 milyon emeklinin haklı sitemini dikkate almak gerekir…
“KPSS’de başardım mülakatta çaktım, sınavda yüksek puan aldım ama arkam yoktu hiç bir yere giremedim!” diyen sesleri duymak gerekir…
Ülkeyi yönetenlerin ve yönetmeye talip olanların öncelikle ve özellikle; Kural olmayınca yerle bir olan kurumlara, cezasızlığın cesaretlendirdiği tehdit ve intikam diline, vaatler ve gerçekler arasındaki uçurumun yay gibi gerdiği sinirlere, kin ve kibirden beslenenlerin ayrıştırıcı üslubuna dikkat kesilmesi gerekir…
“1 litre süte karşı 1 kilo yem alamıyorum!” diye yakınan besiciye! Bir zamanlar karma aşıdan kuduz aşısına, çiçek ve tifüs aşısından boğmaca aşısına kadar 17 çeşit aşının tamamını üretirken şimdi Çin’den, Hindistan’dan aşı ithal eden ülkemize! Hiç uçak inip kalkmayan, hiç yolcu ağırlamayan, Aydın’dan Balıkesir’e uzanan ve yolcuya hasret kalan havaalanlarına! Gözünü halkın cebine diken iktidara! Marketle üretici arasında 9 kata çıkan farka! 1 yıl içinde elektriğe 12 kez, doğalgaza 13 kez gelen zamma! 24 yılın rekorunu kırarak İstanbul’da yüzde 100’ü bulan enflasyona! Ortalama aylık geliri 1668 TL’nin altında olan ve günlük 55 lirayla yaşam savaşı veren 7,2 milyon yurttaşımıza! Acilen çözüm üretmek gerekir…
ÖVÜNÜLESİ BAŞARILARA GELİNCE!
Çıkış noktasını, kurtuluş haritasını bilmeyenler yüzünden yine derecelere doyamadık, büyük büyük başarılara imza attık. Aman diyim gözden kaçmasın! Listede neler mi var?
Kısaca! Derecelere doymuyoruz! Birbirimize öylesine huzur katmışız ki; “Sinir- stres- üzüntü” üçlüsünde dünya ikincisi, Avrupa birincisi olmuşuz…
Ezcümle! Savaş halinde olan Rusya’da enflasyon yüzde 15.9, Ukrayna’da 21.5. iken bizde ağız uçuklatan bir şekilde gelirin yüzde 70’i gıdaya gittiği için gıda enflasyonunda dünya dördüncüsü olmuşuz…
Özetle! Bu arada 17 bakanlık, 68 bakan yardımcılığı makamını işgal eden yetkin kadrolar; “Tüm zamanların rekoru! İhracatta yeni rekor! Türkiye hız kesmiyor! Cumhuriyet döneminin en büyük atılımı! Enflasyonda da olsa artık Avrupa ve G 20’de şampiyonluğumuz konuşuluyor.” diye söze başladıklarında gözlerimizi faltaşı gibi açıyoruz…
Özetin özeti! Enflasyonda da olsa şampiyonluk! Raydan çıkan fiyatların, destan yazılan ekonominin geldiği yer! Gece gündüz, yatsı imsak, sabah akşam bizi kıskanan batı! Ülke herkesinken koltukların ve makamların bazılarının tekelinde olması! Gücünü Haktan ve halktan aldığını söyleyenlerin yazdığı başarı hikâyesi ve destansı öykü 21 yılı geride bırakırken çok hakça ve adilane değil mi?