Büyük Zafer 100 yaşında…

Yazı dizisinin ikinci bölümünde; Milleti ile diz dize otururken, dünyayı dize getiren bir liderin, başkumandan olarak yönettiği büyük zaferin ayak izlerinde...

Yazı dizisinin ikinci bölümünde; Milleti ile diz dize otururken, dünyayı dize getiren bir liderin, başkumandan olarak yönettiği büyük zaferin ayak izlerinde dolaşmayı sürdürelim ve o yıllara giderek bazı satırbaşları açalım…

30 Ağustos Zaferi! Türk ulusunun Gazi’ye olan güvenini artıran, çağdaş cumhuriyetin devrimlerinin kapısını açan, dünyada emsali görülmemiş bir destan yazarak egemen güçlerden kurtulan bir ülkenin yarattığı mucizenin adıdır…

30 Ağustos Zaferi! Bıyıkları terlemeye başladığından beri ömürleri cephede geçenlerin, Trablus’tan Balkan Harbi’ne, Çanakkale’den Yemen’e, Suriye’den Kafkas Cephe’sine, Sina’dan Galiçya’ya vuruşmadıkları coğrafya kalmayanların parçalanmaya, yok edilmeye çalışılan imparatorluktan yeniden yarattıkları mucizevi devletin adıdır…

30 Ağustos Zaferi! Zaferin baş mimarının komutasında emperyalizmden kurtulan bir ülkenin yazdığı şahlanışın destanıdır…

Altı çizilen satırbaşlarıyla, öne çıkarılan bu örneklerle o zorlu koşullarda yapılanlar bitiyor mu? Hayır!

Başkomutanlık Meydan Muharebesi de denilen bu zaferi yine ve yeniden okuyarak derin derin düşünmek zamanıdır…

Zorlu mücadelede yapılanları, Cumhuriyet döneminin atılımlarını inkâr edenlerin, yok sayanların, önemsizleştirmeye çalışarak alternatif arayanların (!) yoğun olduğu günümüzde derin derin düşünme vaktidir…

Şimdi gelin! Mucize bir silkinişle savaşlardan sağ çıkmış bir ülke düşünelim. O ülke insanları canı tez, ufku geniş, aklı berrak bir liderin cesaretine tutunup peşine düşmüş ve bir toprağı vatan yapmışlar, özgür, çağdaş, laik bir ülke yaratmışlar.

Sonra ne mi olmuş? Daha doğrusu O büyük lider sonra ne mi yapmış? Milli Mücadeledeki her bir önemli tarihi ulusun bir dilimine, bir bölümüne bayram olarak hediye etmiş. (daha önce de vurgulamıştım) 30 Ağustos Zafer Bayramını Türk Silahlı Kuvvetlerine, 23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramını ülkemiz çocuklarına, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramını cumhuriyetin geleceğini emanet ettiği gençlere, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramını tüm millete armağan etmiştir. (daha ne olsun!)

Yetinmemiş! Osmanlı tarihinin, Osmanlı imparatorluğunun özel günlerini atlamadan, 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferini, 26 Ağustos Büyük Taarruzu, İzmir İktisat Kongresini, Lozan’ı ve evrensel başarısını dünyaya mesaj olarak vermiştir…

Şimdi biz kalkıp 15 yıla ve 57 yıllık bir ömre sığdırılan koca bir tarihi nasıl inkâr eder, nasıl unuturuz!

Güvenliğe önem veren, askerlik mesleğinin çağdaş ilkelerini ezber eden, bununla yetinmeyerek bu ilkelere evrensel boyutta katkı sunan, bir asker ve komutan olarak bu zorlu yolu ancak onun aşabileceği bir yol olduğunu nasıl unuturuz?

Atatürk Cumhuriyeti’nin bu ülkenin geçmişi değil, geleceği olduğunu, bu gerçeği kör gözlere inat sık sık hatırlatmak zorunda olduğumuzu, bunu cumhuriyet kuşağı olarak boynumuza borç bildiğimizi, bu gerçekleri dün ve bugün adına kıyaslama yapmak için unutturmamamız gerektiğini nasıl unuturuz?

Ulusal şahlanışın simgesi, kurtuluşun müjdecisi Mehmetçik’in cephede süngü süngüye çarpıştığı inanması zor olan bu zaferin Lozan’a giden yolun başlangıcı olduğunu nasıl unuturuz?

Gazi, Anadolu’ya çıktığında Anadolu’yu ve Anadolu insanını tanımayanlar arasından ona inanmayanların, bu işi başaramayacağını düşünenlerin çıktığını! Bu zorlu yola; kimisinin inancının, kimisinin cesaretinin, kimisinin bilincinin, kimisinin bilgisinin, kimisinin yüreğinin yetmediğini, kimisi de “padişahım çok yaşa!” demeyi yeğlediği için tek tek silinip gittikleri gerçeğini ve işin arka planını nasıl unuturuz?

Daha doğrusu! Büyük bir yürek, eşsiz bir irade gücü, bilime kapıları kapatmayan bir bakış, bilim insanlarının rehberliğini ihmal etmeyen bir duruşun adını nasıl unutur, nasıl unuttururuz?

Şimdi soralım! İnanılmaz mücadele! Sarsılmaz bir inanç! Destansı bir yurt sevgisi denilince akla ilk önce kim gelir? (Yanıtınızı duyar gibiyim)

Tüm bunlar dikkate alınarak Mustafa Kemal Atatürk’ün tarihin akışı değiştiren kararlarına ve adımlarına bakınca bir kez daha görülecektir ki;

Atatürk! Sahip olduğu derin yurt, tarih, vatan sevgisi ve bilinciyle dağılan bir imparatorluğun enkazından çağdaş, uygar, laik bir ulus yaratan öğretinin adıdır…

Atatürk! Korkmadan olayların üstüne giden, dediğini yapan, kazanan ve bunun adına da özgüven ve yapabilme gücü denilen cesaretin adıdır…

Atatürk! Aman vermez böbrek sancılarını, kırık kaburgalarının baskısını, 11 kez yakalandığı ateşli sıtmanın zorlayan sonuçlarını dindirmek için pelerinine sarınıp vatan toprağına uzanan özverinin adıdır…

Özetle; Cumhuriyet, 100 yıl düşünülerek bulunan bir merhemin adıysa, onu bulana, hayata geçirene, katkı sunana, merhem olana minnet, hasret duyulmazsa ne yapılır bir! Dersin konusu hiç bitmeyen Atatürk’tür iki! İşin sırrı buradadır, işin özü de özeti de budur üç!

Son söz: 30 Ağustos Destanı’nın ve Büyük Zafer’in 100. Yılı kutlu olsun. Büyük Atatürk’e minnet dolu, hasret dolu selam olsun…