Dizelere sığınmak…
“Bugün açız yine evlatlarım diyordu peder/ Bugün açız yine/ Lakin yarın ümit ederim sular biraz daha sakinleşir/ Ne çare kader…” Bu dizeler “Hak bellediğin...
“Bugün açız yine evlatlarım diyordu peder/ Bugün açız yine/ Lakin yarın ümit ederim sular biraz daha sakinleşir/ Ne çare kader…” Bu dizeler “Hak bellediğin yola yalnız gideceksin” diyen Tevfik Fikret’in ünlü “Balıkçılar” şiirinin giriş dizeleridir…
“Görmeden ölürsem millette ümit ettiğim feyzi/ Yazılsın seng-i kabrime vatan mahzun, ben mahzun” diyor Namık Kemal…
“Açlık ordusu yürüyor/ Yürüyor ekmeğe doymak için/ Ete doymak için/ Kitaba doymak için/ Hürriyete doymak için/ Yürüyor ekmeksizleri ekmeğe doyurmak için!” Son derece güncel ve zamansız bu dizeler elbette Nazım Hikmet’in…
Hulusi Kılıçaslan ise şunları söylüyor: “Ey kuru çeşmelerde su diye duran bacı/ Bu yılda gözyaşınla doldurup git bakracı/ Gene de avunmazsa içini yakan acı/ Az daha sık dişini ne var erken ölecek/ Ferhat dağı delecek, Urfa’ya su gelecek.”
Eda - Seyfi Doğanay şöyle sesleniyor: “Evde otururken kendi halinde/ Bir akşam kapıyı vurdu yoksulluk/ Gelen kimdir deyip açıp bakarken/ Süzülüp içeri girdi yoksulluk/ Misafir zannettik bir de sevindik/ Merhaba sultanım hoş geldin dedik/ Rahat otur diye bir minder koyduk/ Yedi sülalemi sardı yoksulluk!”
“Benim için beş paradır/ Özünü bilmeyen insan/ Her yerde yüz karasıdır/ Sözünü bilmeyen insan/ Düşünceden fukaradır/ hem tembel, hem avaredir/ Vicdanından biçaredir/ İzini bilmeyen insan.” Karslı Âşık Karahanlı Murat Yıldız böyle diyor:
Ziya Paşa da: “Ya dehre gelmeyeydim/ Ya aklım olmayaydı.” diyor! (dehr: dünya)
Âşık İhsani ise noktayı şöyle koyuyor: “Geliyoruz, geleceğiz yakındır.”
Bu önek dizelerden sonra bir sorum, üç notum var.
Bu şiirleri okudukça ne ağrıma gidiyor biliyor musunuz? Nedenler ortadayken, haksızlık diz boyuyken, ev ve ülke bütçesi iflas etmişken, borç gırtlağa dayanmışken, sanayi çökmüş, tarım “imdat” diyorken, işsizlikte dünya ikinciliğine tırmanmışken şiirlerde teselli aramak insana dokunuyor…
Dinmeyen kin, susturulamayan nefret, sonu gelmeyen gaddarlık, özenle yaratılan ve hem geren, hem yoran hava, yüreğin kaldıramadığı görüntüler, bünyenin reddettiği sözler, içi daraltacak şekilde bilime meydan okumalar artarken geçmişe ve sanatçılara sığınmak insana ağır geliyor...
Bir not: “Yan bakanı yakarım” diyen meydan ağası havasında konuşanları duyunca, Fikret’ten, N. Kemal’den, İhsani’den, Kılıçaslan’dan, Karahan’dan, Doğanay’lardan medet ummayıp da ne yapacağız? Hele de bugünlerde…
Diğer not: Devlet sorumluluğunu ve görev duygusunu yaşamı boyunca tüm önceliklerin önüne koyan Kraliçe 2. Elizabeth’in 1971 yılında Anıtkabir özel defterine: “Savaşta yiğit, barışta sadık bir dost olan Türk ulusunun Ata’sına sonsuz saygıyla!” şeklindeki ifadesini! Son Türkiye ziyareti olan 2008’de Atatürk’ün mozolesine çelenk koyarak saygı duruşunda bulunduktan sonra; “Birleşik Krallığın büyük değer verdiği bir dostu ve modern tarihin büyük şahsiyetlerinden biri olan Mustafa Kemal Atatürk’e saygılarımı sunmak, benim için büyük bir onurdur” sözlerini! İsmet İnönü ile görüşürken protokol dışına çıkarak sehpada bulunan çay servisini bizzat yapıp, İsmet Paşa’nın fincanına çay koyarak sergilediği istisnai jest ve saygısını! 70 yıl tahtta oturan ve Balmoral’da huzur içinde yaşamını yitiren Kraliçenin son derece şık renkli tayyörlerini, hele de giysileriyle uyumlu özgün şapkalarını unutmayacağım…
Önemli not: Bugün 20 milyona yakın öğrencinin ve 1 milyonu aşkın öğretmenin ders başı yapacağı gün! 2022-2023 öğretim yılı sağlık, başarı, huzur dolu olsun…