Nefessiz, yeşilsiz, mekânsız bırakılıyoruz ya! Pes doğrusu…
Çöken binalar, yıkılan duvarlar, patlayan kablolar, kayan zemine dayanamayıp raydan çıkan hızlı trenler, yaşanan göçükler sırasında saniyeler içinde toprağa...
Çöken binalar, yıkılan duvarlar, patlayan kablolar, kayan zemine dayanamayıp raydan çıkan hızlı trenler, yaşanan göçükler sırasında saniyeler içinde toprağa gömülen araçlar, sönüp giden hayatlar ve çarpık kentleşmenin neden olduğu facialar dizisi. Bu başlıklar basından…
“Yanlış mühendislik hesapları, yanlış uygulama, denetimsizlik.” Bu sözler, yaşananlar üzerine açıklama yapan İnşaat Mühendisleri Odası’ndan…
Zemin etüdü yapılmayışı, rant belediyeciliği, yandaş kayırmacılık, toprağa gömülen paraların doğurduğu sonuçlar! Bu değerlendirmeler genel kanıdan seçilen örneklerden…
Ekonomide gittikçe sertleşen rüzgâr, ABD’nin her gün yenisini açıkladığı yaptırımlar, Çin’den alınan borca zil takıp oynamalar ve damat bakanın müjdesi; “Önce içeride, sonra coğrafyamızda ve küresel iklimde bütün dünyanın parmak gösterdiği bir ülke olmaya doğru hızla ilerliyoruz”! Bu fotoğraf ise ülkeden…
Bu tablo karşısında girişte değinilen bir iki ipucuyla başlayıp, bir kaç cümleyle yetinmek varken lafı uzatmanın, ayrıntılara dalmanın âlemi var mı? Yok, ama fırsat buldukça, bazen bulmadıkça yazmamıza, paylaşmamıza, bu arada sudan bile olmayan gerekçelerle eleştiri almamıza rağmen manzara bu olunca yazmamak mümkün mü? Hayır! O halde devam…
Aslında bu siyasi hercümerç içinde yazdıklarımızın pek öyle kıymeti harbiyesi olmadığı ortada. Bu köklü değişim ve dönüşümün dayanılmaz ağırlığı altında yazıp çizdiklerimizin hiç bir önem taşımadığı net. Ama kendisini her şeyden ve herkesten sorumlu tutanların zihinsel konfor taşıması kolay değil! Dünyanın derdi sizin derdinizse, ülkenin gidişatı, evrenin gidişatı, basına yansıyanlar, yansımayanlar, aklınıza gelebilecek her şey ilgi alanınıza giriyorsa, dünyanın öbür ucundaki açlık, yeryüzündeki her yangın sizin içinizi de yakıyorsa işiniz zor, yolunuz uzun, zihinsel konfor denilen şey sizden uzak demektir…
Dilim söylemeye, elim yazmaya varmasa da;
Olması gerekenler yokken neler var derseniz! Efelenme, kas gücüyle ortalarda dolanma, milli ve manevi değerleri sözde savunma, 32 kısım tekmili birden güç sergileme bol miktarda var. “Yeşil bizden sorulur” diyenlerin devri iktidarında gerçekten tuhaf bir şekilde azalan yeşil, hızla betonlaşan mekânlar, nefes almanın giderek zorlaşması var. Bilim karşı çıkmasına rağmen, deneyim “yapma!” demesine rağmen örneklerini sık sık yaşadığımız; Vahşi kapitalizm, rant ve talan politikası, aç gözlülük, kar hırsı, alt yapı yoksunluğu, kamusal alanların özel sektöre devri var. Yine doğaya saygısızlık, ormanın, ağacın, suyun değerini bilmemek, küresel ısınmayı küçümsemek, ya da yok saymak, cehaleti, eğitimsizliği, bilgisizliği, disiplinsizliği görmezden gelmek var.
Neler yok derseniz! Hepimizin gözü önünde sürüp giden ve sürüp gideceği besbelli olan geçmişten ders alma yok. Haklı ve hak edilmiş bazı konularda hala önemsenen bazı şeyleri kabullenme yok. Konu bolluğundan geçilmediği halde içimize sinen konuları bulmakta zorlandığımız kesin. Zor ve acılı da olsa topluca ve toplumca hak ettiğimiz olaylar çok. Bu gerçeği içimize sindiremesek de beynimize kazımış mıyız? Evet. Şu anda ülkemizde mutsuzluk diz boyu mu? Hem de nasıl. Korkmadan, ürkmeden, tedirgin olmadan, nereye doğru yol aldığımız soru işaretleri içermiyor mu? (!) Durmadan tahakküm edenlerin arada sırada tereddüt ettiği görülmüş mü? Hayır!
Soruları sürdürürsek; Yönetim bazı konuların zorunlu, gerekli, yararlı olduğunu inatla, ısrarla, vurguyla yineliyor mu? Evet. Sorunlar sağanak olmuş dur durak bilmeden üstümüze yağıyor mu? Evet. Enflasyon dörtnala koşuyor, dolar deseniz durmadan depara kalkıyor, ABD yaptırımlarında sınır tanımıyor, eğitim yerlerde sürünüyor mu? Evet…
Çocukları bekleyen şey ya İHL’ne gitmek, ya da istemedikleri bir meslek ve işsizlik mi? Evet. Bu durumda; İşsiz, umutsuz, huzursuz çocuğunu gören babanın boğazında geçmeyen lokmaları, göstermek istemediği gözyaşlarını saklamak için sık sık başını çeviren anneleri, çocukların bakışlarına sinen sessiz soruları gören var mı? Yok…
Hız kesmeyen işsizlikle, 3.7 milyonu bulan işsizden 1 milyonunun üniversite mezunu oluşuyla, 7 kez değişen bakanla, en az 14 kez değiştirilen sistemle, bir gecede verilen talimatla değiştirilen ve raydan çıkarılan sistemin sonuçlarıyla ilgilenen var mı? Görünürde yok! Ülkenin bunca derdi sorunu varken uzaktan bakan CHP neyle meşgul? Bir teki bile başka ülkelerde yaşansa yer yerinden oynarken; Adalet, yargı, üniversiteler, basın eğitim, tarım, sanayi, harcama, saray merakı, doların durumu, ABD’nin yaptırımları ve Yeni Türkiye’den yepyeni bir yönetim modeli için CHP ne düşünüyor? Bilen varsa beri gelsin…
Gelelim sınıfta kaldığımız bir başka konuya, eğitime!
Özetlersek eğer; 511 bin öğrenci Temel Yeterlilik Testinde 150 puan barajını geçemeyerek elendi. 41 bin öğrenci sıfır çekti, bir başka deyişle gençler sistemin altında kaldı. Tüm sorulara yanıt verenlerin sayısı yüzde 1’in üstüne çıkamadı. Matematik ’de 40 sorudan ortalama 3.9’u doğru yanıtlandı. Fizik ’de 14 sorudan 0.4 doğru soru yapıldı. Okullarını dereceyle bitirenler liseye giremedi. 4 öğrenciden biri elendi. Bunun adı büyük çöküş değilse nedir? Bunun adı pek çok dersten sınıfta kalan bir nesil değilse nedir?
Özetin özetine gelince; Rahmetli Demirel Deniz Baykal’la birlikte kaldığı Zincirbozan’da demiş ki; “Deniz Beyle aynı denizi birlikte seyrettik. Biz birbirimizin değerini anlamakta geciktik.” Umarım ve dilerim; Memleketin iyiliği, insanımızın refahı, göz göre göre gelen karanlığı aydınlatma için, ya da yazmak bazen hastalık, bazen tutku, bazen sığınak olduğu için dile getirilenler bazılarının dikkatini çeker de birbirimizin, daha doğrusu gençlerimizin değerini anlamakta daha fazla gecikmeyiz. Bu uzun yazı için hepsi bu mu, tümü bu kadar mı derseniz?
Deriz ki; Yazarlık merakı hala baki olanlar için, gayri resmi tahminler de bulunmak zor değil...