57 Yaşında Kaybettik! 86 Yıldır Yaşıyor… Nutuk Atanların Değil, Nutuk Yazanların İzindeyiz

"Büyük Atatürk bize güç verdi, ondan güç aldık. Bu nedenle sevdamızın ortak adı Mustafa Kemal’dir. O bizim hem kimsemiz, hem dar zamanlarımızın açarı, hem sorularımızın cevabı, hem de vazgeçmememizin, direnmemizin, dik duruşumuzun adresi ve borçlu olduğumuz yegâne kişidir."

Atatürk’le girdikleri her savaşı kaybedenlere! Ne kadar iyi yüzme bilirseniz bilin, uçsuz bucaksız Atatürk okyanusuna dalınca asla kapanmayan ve kapanmayacak olan bir parantezle karşılaşırsınız. O attığı çağdaş adımlarla tüm savaşları kazanmaya devam ediyor, unutturmaya çalışıldıkça unutulmaz hale geliyor. Bunu unutmayınız…

Açıklamaya gerek yok ama sözü bağlamak adına; lider olmak vizyon ve iddia gerektirir. İnsanlara güven vermenizi, ikna etmenizi gerektirir. Duruşunuzla, projelerinizle, hayata geçirdiklerinizle, konuşmanızla, bilginizle, ulusal ve evrensel ilişkilerinizle, giyiminizle, tarzınızla, kürsü, salon, meydan hitabetinizle bunu kanıtlamanız gerekir. (Tarif et derseniz, zorlanırım, yapamam, tarihe bakın derim! DİB’nın adını anmaması karşısında da “vay be!” derim!)

Atatürk’ün ışık saçan sözlerini yansıttığı kapıdan girenler bir daha çıkamaz…

Tam da burada bir itirafım var! Büyük Atatürk kendimi bildim bile yolculuğumun tüm taşlarını döşerken bana yön ve yol çizdi. Olağanüstü dehasıyla da bunu sürdürüyor. Sade, yalın, şatafatsız yaşamına bakınca yaptıkları sorularımızın ve sorunlarımızın yanıtları değil midir?

Kuruluş kodlarına ve kurucu kadrolarına bakınca! Büyük Atatürk bize güç verdi, ondan güç aldık. Bu nedenle sevdamızın ortak adı Mustafa Kemal’dir. O bizim hem kimsemiz, hem dar zamanlarımızın açarı, hem sorularımızın cevabı, hem de vazgeçmememizin, direnmemizin, dik duruşumuzun adresi ve borçlu olduğumuz yegâne kişidir. O’nu tanıdık sevdik, güvendik, yola çıktık, yol aldık, O’nun her bakışı ve her sözü örgütlenmemiz için, kırılan onurumuzun ayaklanması için, evrensel dehasının yarattığı ışığı ve kararlılığı yansıtır.

Atatürk’ün ışığında yüreğimizin aydınlandığını, onurumuzu kime borçlu olduğumuzu, yolumuzu belirleyenin kim olduğunu, umudumuzu güçlendirenin kim olduğunu, barış çağrısıyla dünyaya örnek olanın kim olduğunu biliyoruz. Tıpkı O’nun adını kazımak isteyenlerin nafile çabalarına verilecek yanıtların ne olduğunu bildiğimiz gibi…

Tarih ve olaylar her dakika, her saat, her zaman Atatürk’ü doğruluyor ve haklı çıkarıyor.

Çok iyi bir asker! Çok başarılı bir komutan! Çok iyi bir öğretmen! Çok iyi bir yönetici! Matematikçi, tarihçi, konuşmacı! Pek çok özelliği şahsında barındıran bir devlet adamı ve öncü! Hal böyle iken, toplumun kurtuluşunun, silkinişinin, ileriye atılışının, başarısının işaret fişeği olan büyük önderi nasıl unutalım?

6 Şubat depreminde Japon kuvvetlerine ait nakliye uçağıyla arama kurtarmaya katılan Yarbay Takashi Yosuke’nin omzundaki armada Atatürk resminin altındaki; “Bizim maviye olan sevdamız Selanik’te açılan bir çift mavi gözle başladı!” sözünü nereye koyalım?

57 yıllık kısa yaşamının 12 senesi çocuklukta, 12 senesi askeri okulda, 12 senesi cephede, 6 senesi orduda, 15 senesi cumhuriyette geçen, bu sürece 11 savaş, 24 madalya, 13 kitap ve koskoca bir vatan sığdıran ve hayatının her anını ülkesine adayan bir liderin adını anmayanlara ne diyelim?

Koskoca Atatürk anlatmakla, yazmakla biter mi?

Siyasi, toplumsal, hukuki, kültürel, sanatsal, ekonomik devrimlerini, kendi çabasıyla Fransızca öğrenen bir askeri okul öğrencisi oluşunu, yalnızlıkları olan, hastalıklarla boğuşan, en yakın çevresinin ayak oyunlarına, kıskançlıklarına tanık olan, çok zorlu, çok acılı, çok kayıplı kurtuluş sürecini yaşayan bir liderin bu başarısını anlamayanlara nasıl anlatalım?

Tehditlere karşı yılmayan, geri adım atmayan, eksilmeyen, yenilmeyen bir liderin, uykusuz gecelerini okuyarak, not alarak, düşünerek geçiren bir aydının bu çabasını yok sayanlara, görüp anlamayanlara yaptıklarını daha başka nasıl izah edelim?

Hangi ülkede! Kanlı bir savaşın hemen ardından, ateş hattından çıkmış bir komutan, her biri barış, sanat, güzellik içeren müziğin, tiyatronun, operanın perdelerini halkına açabilmiştir?

Hangi ülkede! Cumhuriyeti gençliğe emanet ederken, kadınlara olan güvenini öne çıkaran ve onları yücelten adımları da ihmal etmeyen! Kadınların tek başına lokantaya gidemediği yıllarda; ince bir zekâ, yüksek bir adap, görgü ve incelikle örülmüş kararlı bir duruş sergileyerek olaya el koyan ve kadınların lokantaya gitmelerinin de önünü açan bir başka lider vardır?

Hangi ülkede! Fransa’da 1944, İtalya’da 1945, Yunanistan’da 1952, Belçika’da 1960, İsviçre’de 1971 yıllarında verilen hakları 5 Aralık 1934 yılında Türk kadınına vererek onu gelişmiş batıdan çok daha önce seçme ve seçilme hakkına kavuşturan bir başka öncü vardır?

Hangi ülkede! Kara tahta başına geçip alfabe öğretirken önünde duran kız çocuğuyla çağdaş Türk kadınının küçüklük dönemini işaret eden! Kılık kıyafet yasası, medeni kanun, belediye seçimleri, milletvekili seçilme hakkı gibi siyasal hakları vererek karma eğitime geçerek, toplumsal gelişimde her iki cinsi yan yana yürüten! Kadının iyi bir eğitim alarak, bilimde, sanatta, toplumda hak ettiği yere gelmesi için çaba gösteren başka bir örnek daha vardır?

Hangi ülkede! Savaşı değil, barışı yeğleyen, “Yurtta barış, dünyada barış” diyen, hem savaşta, hem barışta rakipsiz olan! İlim, bilim, akıl, gelecek, gençlik, barış, öngörü derken akla ilk gelen! Şeref madalyalı göğsündeki cesur yüreği ülkesi için çarpan, 38 yaşında istiklal ateşini yakan, 41 yaşında zaferle taçlandıran, 57 yıl yaşamasına rağmen 86 yıldır yaşayan başka bir lider vardır?

Hangi ülkede! Cephede savaşan, hasta yatağında, çadırında kitap okuyan, dans eden, tango yapan, sanatçılara sesiyle eşlik eden, yüzen, salıncakta çocuklar gibi sallanan, at üstünde şaha kalkan, traktör süren böylesi bir öncü vardır?

Hangi ülkede! Fabrika, işçi, iş adamı, mühendis, doktor, uzman, tüccar, su, baraj, elektrik, yurttaşlık yasası, üniversite, banka, burjuva, ihracatçı, ithalatçı, sermaye yokken yoktan var eden bir lider örneği vardır? Yine kitaplıklarda kitap yokken ulusal kütüphane kuran, alfabe yokken okuma yazma seferberliği başlatan bir öncü vardır Bunun adı imkânsızı başarmak değilse nedir?

Bizler nutuk atanların değil, nutuk yazanların izindeyiz.

Bunun adı 7 yaşındaki kız çocuğunun; “Yaşasaydın sana sarılmak isterdim!” sözündeki içtenlik demektir. Bunun adı ilkokul öğrencisinin; “Atam! Ekonomi çok kötü, kantin çok pahalı satıyor. Bir tost yemeğe hasret kaldık!” şeklindeki yakınmasını O’na yöneltmesi demektir. Bunun adı Fransa’dan kalkıp Dolmabahçe’deki törene gelen kadının; “Fransa’dan Atatürk’e baktığınızda ne görüyorsunuz?” sorusuna; “Özlem ve gurur. Çünkü söylediği her şeyde haklı çıktı!” şeklindeki cevabı demektir.

Özel not: Kalemi ne zaman elime alsam! Ne zaman bilgisayarın başına otursam! Özgürce yazabilmeyi, bilimsel- çağdaş, eşit eğitim fırsatıyla beni aydınlatan ve yolumu açan, rotamı çizen Atatürk’e olan ödenemez borcumu düşünürüm.

Önemli not: Ne zaman kürsüye çıksam, Atatürk tarafından önüme açılan aydınlık yolu ve cumhuriyetin bana katkısını düşünürüm. Bu bilince varmasaydım, başarılarla, kazanımlarla, coşkularla, umutlarla, hedeflerle, devrimlerle tanışmasaydım, buluşmasaydım şimdi kim bilir neredeydim diye düşünürüm.

Özetle: Terk edilemez ve ertelenemez bir borç olarak gördüğüm cumhuriyet ideallerini benimsemek eşsiz kurucuya duyduğum minnetin ifadesidir. Her sorunda kilidi açacak olan bu emanete gözüm gibi sahip çıkmak, O’nun izinden gitmek vicdan ve namus borcu olarak yüreğime emanettir.

Demem o ki: İçimizde pek çok şeyin kırıldığı günümüzde içimi dökmek ve O’na yine ve yeniden saygı duruşunda bulunmak istedim…

Etiketler
Mustafa Kemal Atatürk 10 Kasım