Adrese teslim açık mektup!
Facebook’ta yazılarıma ve kitaplarıma ilişkin yorum ve değerlendirmeleri Harbiye Müftüoğlu bana da yolluyor. İnsanın ayağını yerden kesen, ona iyi ki yazıyorum- yazmışım dedirten tüm övgüler için imza sahiplerine ve aracı kuruma(!) ağız ve gönül dolusu teşekkürler.
Aklıma geliyor da daha birkaç yıl öncesine kadar sık sık sınıf ve okul toplantısı yapar ve bir araya gelirdik. Bu arada yüzlerin değiştiğini, saçların beyazlaştığını, seslerin çatallaştığını, vücutların hantallaştığını görmez anahtar sözcükleri kitlenir; “Aaaa hiç değişmemişsin, lisedeki gibisin, geçen yıllar sana dokunmamış vb” gibi kendimizin de inanmadığı iltifatlar yağdırırdık birbirimize!
Bu arada inanmadan söylediklerimiz toplantının sonuna doğru gerçekleşir, yüzlerimiz gençleşir, saçlarımızdaki aklar görünmez olur, seslerimiz daha gür çıkar ve biz 20’li yaşlarımıza geri dönerdik…
Hani köklü dostluklar ve unutulmaz arkadaşlıklar vardır. Fırtınalardan geçmiş, sınanmış onaylanmış ve kabul görmüş. Bu buluşmalarda uzun aralıklarla karşılaşsak bile uzun soluklu olanlardan söz ederdik, “sen onlardansın birisin benim için” derdik birbirimize…
Yıllar önce karşılaştığımız günü, ayaküstü konuştuklarımızı, nelerden söz edip nelere geldiğimizi hatırlardık. Ne kadar zekiyiz, yıllar bize hiç dokunmamış, unutmamışız dercesine! Doğrusu şu ki; dostluk özveri, güven, hoşgörü ve emek istiyor. Ve kolay kurulamıyor onlarsız. Kan bağımız olanla kuramayıp, ana ayrı, baba ayrı öz kardeş dediklerimizle (!) kurmamızı başka nasıl açıklayabiliriz?
Yapılan her toplantıya yoğun duygularla gelip daha yoğun duygularla ayrıldığımızı, insan, doğa, tarih, okul yılları ve memleket sevgisinin giderek yüreklerimizi eline geçirdiğini, yaşlandıkça farklılıkları değil de ortaklıkları daha çok öne çıkardığımızı hepimiz görürdük. Yaşlandıkça öne çıkmak yerine bir şeyler yapmak için uğraş verdiğimizi anlamaya çalışarak…
Hayatımızın her alanına izinsiz dalanları, siyasal duruş, entelektüel birikim, içtenlik ve içerikten yoksun olanları yok sayarsak, umudu da, başarıları da, hayalleri de daha kolay tırmandırır, daha çabuk yaşama geçiririz. Değil mi?
Doğru mesajları doğruluğu tartışılan insanlardan beklemeden, geleceğimizi yönetimlere ve yöneticilere bağlamadan ve eğilip bükülmeden gövdemizi dik tutarak bir şeyleri daha kolay değiştiririz. Değil mi?
Yaşamın özellikle biz doğu insanına sunacağı pek çok güzellik varken, payımıza işsizlik, göç, umutsuzluk ve yoksulluk düşmesine dün olduğu gibi bugün de isyan ediyoruz. Değil mi?
Haksız bir veda ile erkenden çekip geldiğimiz baba topraklarımızdan kopmadan tuğla tuğla, çivi çivi, el ele, gönül gönüle yeniden örenleri, hemşerilerimizin çaresizliğine, güvensizliğine, umutsuzluğuna dur diyenleri, kültürel dokumuza, bizi biz yapan değerlerimize sahip çıkanları, baş tacı etmeliyiz. Değil mi?
Bize komşuluğun, hemşeriliğin, dostluğun, baba yadigârı olarak görülmenin en özel örneklerini sergileyenleri, oralara omuz veren, el uzatan herkesle çoğaldığımızı, büyüdüğümüzü zenginleştiğimizi unutmamalıyız. Değil mi?
Direnmek, sorgulamak, akıllı ve akılcı politikalar üretmek ve üretenlerin yanında yer almak. Yaşamın anlamı da biraz da budur. Değil mi?
Y. N: Adrese teslim bu mektubun muhatabı kendisini bilir, bilmeyen de sorar öğrenir…