Dün sabah kadıköy’e giderken çok ilginç bir şey oldu!
Ne oldu diye merak edenlere, ne gibi ilginç şey diye soranlara, yazıyı sabırla okumalarını öneririm. Okuduktan sonra hukuki deyimle hayatın olağan akışına...
Ne oldu diye merak edenlere, ne gibi ilginç şey diye soranlara, yazıyı sabırla okumalarını öneririm. Okuduktan sonra hukuki deyimle hayatın olağan akışına ters mi dersiniz? Son yıllarda görüp işittiklerimizin dışında bir davranış olarak mı görürsünüz? O size kalmış…
Efendim yıllar önce Almanya’da doğan, daha sonra okulda tanışıp sevdiği erkeğin ardından ülkemize gelen, işleri gereği pek çok yeri dolaştıktan sonra İstanbul’u mesken tutan bir dostum var.
Sıkı okuyan, sanatın her dalına meraklı, Türk yemeklerini yapmada mahir, dilimizi çok iyi konuşan bir arkadaşım o benim. Tanımlamaya çalıştığım bu yetenek küpü dostum son zamanlarda birdenbire dikişe merak sarıp, evdeki giysilerin şeklini değiştirip, ilavelerle yepyeni modeller üretip yaratıcılığının da altını çizmez mi?
Ancak küçük bir sorunu var, dikiş makinesi yok dostumun! Bu konuda benden yardım isteyince, bende de olmadığı için yıllardır tanıdığım, gözü kapalı pek çok kişiye önerdiğim terzi dostlarıma kendisini götürebileceğimi söyledim. Çok sevindi, dikilmeye hazır, ya da düşünülmüş, biçilmiş kumaş parçaları dolu koca bir paketle bana geldi, heyecanla yapılacakları anlattı, yola koyulduk…
Bağdat Caddesi Çiftehavuzlar Durağından Kadıköy Altıyol’a gitmek için sarı dolmuşa bindik! Yol boyuna susmadan konuştuk, bana hayalindeki modelleri, terzilerin hemen dikip dikmeyeceğini, fiyat aralığını sorup durdu.
Yol bitti, dikiş atölyesinden içeri girdik. Kendisini tanıttım, terzilerim her zamanki konukseverlikleriyle kahve ve çay önerdiler, arkadaşım çay, ben kahve rica ettik. Tam o sırada onun telefonu çaldı, baktı ve “tanımadığım bir numara” dedi. Bir an tereddüt ettikten sonra biraz da sıkıntıyla açtı ve aynı anda rengi atarak, elini çantasına atıp, işaret diliyle bana; “cüzdanımı dolmuşta düşürmüşüm, onu haber veriyorlar” dedi. Bu arada karşı tarafı soru yağmuruna tutmayı da ihmal etmedi!
“Ne zaman düşürmüşüm, kim bulmuş, sizin elinize nasıl geçti, ne zaman alabilirim, içinden bir şey alınmış mı?” gibi onlarca panik sorusu!
Telefonu açan, kendisinin aracın sürücüsü olduğunu, arka koltukta oturan bir kadının koltuğun altında bulup kendisine verdiğini, cüzdanı açınca içinde bulunan kartvizitten telefonun numarasını gördüğünü, her ihtimale karşı bankayı arayıp kartları iptal ettirdiğini, şu anda yolda olduğunu, bulunduğu yeri söylerse ona getirebileceğini söyledi.
Tüm bu gelişmeler olurken, arkadaşımın tüm coşkusunu yitirdiğini, yüzünün sapsarı olduğunu görünce aracı olduğum için ben çok üzüldüm, terziler ne yapacaklarını şaşırdılar. Dikişi, modeli, çayı, kahveyi unutup, gelecek telefonu beklemeye başladık, arayan olmadı, biz yeniden aradık, açan olmadı! Günümüzde olup bitenlerden yola çıktık, komplo teorileri yazmaya başladık. Tam o sırada arkadaşımın kredi kartlarının olduğu bankadan, kartlarının kullanıma kapatıldığına dair mesaj gelmez mi? Derin bir nefes alırken beklenen telefon da geldi! Arayan kişi; “Şu anda Bostancı’dan çıktım, Altıyol’a yaklaşınca sizi arayacağım, arabamın plakası şudur. Köşeye gelirseniz, cüzdanınızı teslim edeceğim” dedi.
Terziler bizi yalnız bırakmayınca, 4 kişi hemen yolun başına çıktık, plakasını bilmemize rağmen, geçen her sarı dolmuşun içine baktık! Derken beklenen an geldi, dolmuş yanaştı. Sürücü, aydınlık yüzüyle, efendi tavırlarıyla, kibar duruşuyla ve nazik bir sesle “Buyurun emanetinizi, sizi biraz beklettim ama trafik çok yoğundu ancak gelebildim” dedi. Arkadaşım, hemen cüzdanından biraz para çıkarıp uzattı ama genç sürücü; “İnsanlık vazifemiz, şimdiye kadar böyle şeyler çok yaptım, mümkün değil almam, ben bunun için yapmadım” dedi. Bu arada ben de memleketini sordum.
Terzi dostlarım, ben ve arkadaşım bu az bulunur davranış karşısında dona kaldık yolun ortasında! Hala böyle şeyler oluyor mu, hala bu tür insanlar var mı diye sorup durduk kendi kendimize. Ben iki koldan çok sevindim. İlki terzileri ben önermiştim, cüzdan bulunmasaydı bundan böyle arkadaşımın zihninde kötü bir anı olarak kalacak ve ben çok üzülecektim. İkincisi bu az bulunur jestle Alman kökenli dostuma karşı ülkem adına zafer kazanmış bir komutan havasına girmiştim!
Olayı dün yaşadık. Hem arkadaşım, hem Adapazarlı olan terzi dostlarım hemşerilik kontenjanından “bunu yaz!” dediler, demeseler de yazacaktım zaten. Ben bu yazıyla hem onlara verdiğim sözü yerine getirmek ve daha önemlisi insan ilişkilerinin dibe vurduğu, güven duygusunun yerlerde süründüğü, sözün yerinde yeller estiği günümüzde bize bir insanlık dersi veren ve ülkeye ait umutlarımızı yeşerten Adapazarlı sürücü Murat Karaçayır’a sesli sedalı teşekkür etmek istedim.
Söz Notu: Bu olayı derslerimde, verdiğim eğitimlerde, dost ahbap sohbetlerinde hep anlatacak, beklemek ve üşümek pahasına hep Murat Karaçayır’ın dolmuşuna bineceğim. SÖZ…
Rica Notu: İstanbul Minibüsçüler Odası’nın, Minibüsçüler Derneği’nin, İstanbul Şoförler ve Esnaf Odası’nın, ya da ilgili kuruluşun dikkatine! Bu davranışı değerlendirin lütfen. Dikkate alın ki Murat Karaçayır’ların sayısı artsın. (Aracın plakası ve sürücünün cep telefonu bizde mevcuttur)