'Bir Cumhuriyet Şarkısı' ve Hissettiklerim…

Sizin hiç mutlulukla yılgınlık, özveriyle alın teri, vazgeçmekle geçmemek, ayak oyunlarına direnmekle çaresiz kalıp teslim olmak, 101 yaşındaki destansı cumhuriyetimizin kuruluş günlerindeki ruha, birlik ve beraberliğe hayran kalıp alkışlamaktan öte sık sık ağlamak gibi duygular arasında 2 saati geçen bir süre gidip geldiğiniz oldu mu? Benim oldu…

Sizin hiç zamanın ruhunun esas alındığı bir filmde; o zorlu koşullarda eşsiz bir liderin aklına koyduğunu yapmak için verdiği mücadeleyi! Kültür ve sanat insanlarına duyduğu güveni! Vatan sevgisinin ne demek olduğunun dosta düşmana ilanının nelere mal olduğunu! İmkânsızı mümkün kılmanın nasıl bir şey olduğunu iki saat boyunca gözünüzü kırpmadan ama çok sık silerek izlediğiniz oldu mu? Tüm salonla birlikte benim oldu…

Sizin hiç 1930’ların yokluk yıllarında azim, kararlılık, geceler boyu uykusuzluk, birlik ruhu, başarma duygusu, sözün arkasında durma kararlılığı! Eşsiz bir lidere duyulan güvenle çıkılan sanatsal yolculukta, umudun ete kemiğe büründürülmesi için verilen olağanüstü mücadeleye, yaratılan mucizenin arka planında çekilen çilelere, “azim ve başarma” ikilisinin yarattığı gurura tanıklık edip, bu duygular arısındaki geçişlerde seyirciyi avucunun içine alan duygu seline tanıklık ettiğiniz oldu mu? Ya da heyecandan ne yapacağınızı bilemediğiniz oldu mu? Benim ve salonun oldu…

Tüm bu duygusal geçişler "Bir Cumhuriyet Şarkısı" filmini izlerken oldu…

Bu duyguları yaşatanlar kimler mi? Yönetmen Yağız Alp Akaydın! Senaryo BKM! Atatürk rolünde Ertan Saban! Ahmet Adnan Saygun rolünde Salih Bademci! Zeki Üngör rolünde Okan Yalabık! Münir Hayri Egeli rolünde Ahmet Rıfat Sungar! Nimet Vahid rolünde Birce Akalay! Mediha Hanım rolünde Melis Sezen! Süleyman rolünde Mehmet Özgür! Miti rolünde Bensu Soral! Rollerinin hakkını vererek harika bir oyun gücüyle zoru başarmışlar.

Atatürk’ün davetiyle ülkemize gelen İran şahı için bestelenen ve Özsoy operasından esinlenerek yazılan, o yıllarda 26 günde tamamlanan bu eser "Bir Cumhuriyet Şarkısı" adıyla yeniden yorumlanırken, geçmişin sanatsal ruhunu perdeye başarıyla yansıtmıştır.

Biz izlerken zamanın ruhunu, tarihsel, sosyolojik, kültürel arka planını, hikâyeye zenginlik katan ve derinlik kazandıran unsurların başarıyla günümüze uyarlandığını gördük. Bunca yaratıcı enerjiyi bir potada eritmenin, onları yönetmenin, sanatın, ekip ruhunun, inanmışlığın ve operanın büyüsü olsa gerek diye düşündük. O koşullarda ve çok kısa bir sürede bir eser sahnelemenin icracının ve seyredenin aynı havayı soluması demek olduğunu, aynı hedefe yürüyenlerin ortak başarısı anlamına geldiğini görerek hem çok duygulandık hem de sık sık alkışladık.

Kutlama notu: Sadece kulağa -göze değil, ruhlara hitap eden, salonu alıp anılara, geçmişe götüren, "helal olsun" dedirten, "Bir Cumhuriyet Şarkısı" bitince; ağlamaktan ve alkışlamaktan bıkmayanlar olarak salondan ayrılırken bile gözümüzü perdeden ayıramadık.

Yazarıyla, kurgusuyla, çarpıcı sahneleriyle, sanatçılarıyla, sesleri, yorumları, ışığı, dekoru, özel ve özenli giysileriyle, izleyiciye saygıyı esas alan, unutulmuş göz ardı edilmiş değerleri bulup çıkaran, rahatlatan, umut veren, hala umut var dedirten bu dönem filmine emek veren tüm ekibi kutluyorum. İzledikten sonra bana hak vereceğinizi biliyorum…

Hatırlatma notu: 1938 yılında Çankırı’da Büyük Atatürk’ün direktifiyle içinde orkestra çukuru da olan kültür ve sanat merkezi inşa edilir, bugün kaderine terk edilen bu haberi okuyunca şaşırdık mı? Hayır! Ancak ülkemizin geldiği ve getirildiği kırılma noktası adına çok üzüldük…

Önemli not: Yenileceklerini bile bile Büyük Atatürk’le girdikleri her savaşı kaybedenlerden, motivasyonu, bağlantısı, ajandası belli olanlardan kültürü yansıtan geçmiş- gelecek bağlantısını anlamalarını beklemek biraz garip değil mi? Ya da ülkemizin en sağlam direğinin Atatürk ve onun temsil ettiği cumhuriyet ruhu ve onun izinden ayrılmayan vazife kuşağı olduğunu kabullenmelerini ummak? Keşke gereksiz, anlamsız, boş çabalarından vazgeçip daha yaşamsal konulara el atsalar…

Bir Cumhuriyet çınarını, Muazzez İlmiye Çığ’ı kaybettik. Bu 110 yıl ardında neler mi vardı? Çığlık çığlığa süren bir merak, gürül gürül akan bir bilgi, bitip tükenmeyen bir düşünme azmi ve onların getirdiği bir başarı vardı. Yine dopdolu geçen bu yılların ardında laiklik, insanlık, çağdaşlık uğruna verilen mücadele ve yılmak bilmeyen azim ve kararlılık vardı. Ve Türkiye’nin yolunu, yönünü, hedefini genç kuşaklara usanmadan, üreterek, çalışarak, didinerek, koşarak anlatmak heyecan ve coşkusu vardı. Işıklar içinde uyusun…