Bu kez öfkemiz üzüntümüzden daha büyük…
Keşke siyasi sorumluluklarla, vicdani sorumluluklar bazı ülkelerde daha sık bir araya gelse! Karar mekanizmalarında doğulu yüreklerle, batılı kafalar daha sık buluşsa diyoruz…
Afganistan’da Taliban’ın kadınlara uyguladığı yasakların ardı arkası kesilmeyince! Ortaokul ve liselerden sonra üniversitelerin kapısı da Afgan kadınlara kapanınca! Ülkede (o da şimdilik) kız öğrenci kabul eden tek eğitim kurumu ilkokullar kalınca! STÖ’lerde kadınların görev alması yasaklanınca! Uyanık olmak, gözleri dört açmak adına yine ve yeniden bu konuya dönmek şart oldu.
Yönetimi ele geçirdiği günden bu yana kadınlara hayatı zindan eden Taliban örgütü önce kadın ve erkek öğrencilerin arasına perde çekti, sonra eğitim günlerini ayırdı, yetinmedi şimdi de yeni bir yasak getirerek üniversite kapılarını kadınlara ardına kadar kapattı. Yasak kararının ardından üniversitelerden zorla çıkarılan öğrencilere Taliban güçleri; “Defolun, yetersiz kızlar!” diye bağırdı.
Taliban’ın adım adım uyguladığı yasaklar…
Kadınların sosyal yaşamlarına ve spor faaliyetlerine engel getirildi. Vücutlarının herhangi bir yerinin görünmesine neden olacak spor dalları yasaklandı. Orta dereceli okullara gitmeleri engellendi. Yanlarında erkek olmadan seyahat etmeleri yasaklandı. Yüzleri görünmesin diye burka giymeleri zorunlu hale getirildi. Aile içi şiddetten kaçanlara yönelik destek sistemi kaldırıldı. Keyfi olarak gözaltılar başladı. Çocuk yaşta zorla evlendirmeler arttı. Çalışmaları engellendi, üst düzey çalışan kadınlar konumlarından uzaklaştırıldı.
Afgan kadınları olup bitene ne dedi!
Katı bir şeriatın egemen olduğu, dünyanın en büyük kadın hapishanesi sayılan Afganistan’da kadınların seslerine kulak verelim:
“Geleceğimle aramdaki tek köprüyü yok ettiler!” “Annelerin yüreğinde hissettiği acıyı tarif edemem. Çocuklarımızın geleceğini bitirdiler.” “Tüm dünya ülkelerinden bizi desteklemelerini istiyoruz. Batı zulmü normalleştiriyor. Bizi bu karanlığın içinde bırakmayın.” “Afgan erkekler kadınları hiç umursamıyor!”
“Bize evin dört duvarı sınır olarak çizildi. Taliban kuralları çalışmamıza izin vermiyor. Tümüyle örtünmeden evden çıkamıyoruz. Anaokulundan üniversiteye kadar okuma hakkımız elimizden alındı. Kız okulları kapandı. Kabil’deki 150 bin öğrencinin %40’ı kız iken, şimdi kız öğrenci yok. Çalışan kadın nüfusun %70’ini oluşturan öğretmenlerin çalışması yasak! Evimizden dışarıya ancak, ilaç almak için, bir erkekle ve burkaya sarınarak çıkabiliyoruz. Su birikintisinin üstünden atlarken, eteklerini toplayan bir hemcinsimiz öldürüldü. Müzik, sinema, tiyatro, fotoğraf, moda dergisi, ince çorap, topuklu pabuç, makyaj, yüksek sesle konuşmak ve gülmek yasaklandı. Gülecek halimiz ve gülünecek olay varmış gibi!”
Siz kendi hikâyenizi yazmazsanız, sizin için yeni hikâyeler yazan çıkar!
Afganistanlı yönetmen Sahraa Karimi, Afganistan’da kadınların yaşadığı zorlukları ve kaçış öykülerini anlatan bir film yapacağını açıkladı ve dedi ki; “Bizim umutlarımız, hayallerimiz, enerjimiz vardı. Şimdi evimi, işimi, umutlarımı, hayallerimi, ülkemi kaybettim, bize verilen sözler uçup gitti, gençliğimiz parçalandı, bir milyon parça halindeyiz. Siz kendi hikâyenizi yazmazsanız, sizin için yeni hikâyeler yazan çıkar. Benim jenerasyonumun gençliği de hayalleri de parçalandı. Hayatımız bavullara sığdı, sürekli seyahat etmekten yoruldum. Evim sadece bir bavul oldu. Sesimi duyurmak için yükseltmek zorundayım.”
Dünden bugüne gelinen noktayı okuyabilmek için şimdi Amanullah Han’dan Hamid Karzai’ye uzanalım…
Ülkesinde kadın hakları konusunda ilk önemli adımları atan Afgan Kralı Amanullah Han 1928 yılında ülkemizi ziyaret edip, gördüklerinden çok etkilenince, ülkesine döner dönmez kadınların eğitimi, modern giysiler giymesi, başlık parası, çocuk yaşta evlilik, çok eşlilik gibi konularda reform yapar. Büyük Atatürk Afganistan’a doktorlar, hukukçular, eczacılar göndererek Afganistan’ın ilerlemesine destek olur. 1950’de Kabil Üniversitesi ilk kez kadın öğrenci kabul eder. 1964 anayasasında kadınlar eşit kabul edilir, seçme seçilme hakkı tanınır. 2001’de Taliban yönetimi devrilince kadınlara yönelik bazı adımlar daha atılır, Afgan meclisinin dörtte biri kadınlara ayrılır, kadınlara eğitim, seyahat, ehliyet alma gibi haklar tanınır…
2000-2007 yılları arasında cumhurbaşkanımız olan Ahmet Necdet Sezer döneminde Afgan Devlet Başkanı Hamid Karzai, 48 yıl sonra gerçekleşen ilk resmi ziyaret çerçevesinde Ankara’ya gelmiş ve konuşmasında kadınlara ve özellikle Türkiye’de eğitim gören Afganlı kadınlara geniş yer vererek:
“Cumhuriyetin ilk yıllarında Afgan kadınlarının Türkiye’de eğitim gördüğünü, Türk kültürüyle yetişen 71 kadın milletvekilinin Afgan parlamentosunda bulunduğunu, kendilerini Türk kültürüyle yetişen kadınların yönettiğini ve parlamentonun %28’inin kadın vekillerden oluşmasını bu gelişmelerin sonucu olarak gördüklerini” ifade etmişti.
Ve sonra da yetinmeyerek; “Kabil’de yeni açılacak Türk-Afgan Kız Koleji için Kabil’in en güvenli bölgesinde yer tahsis ettik. 100 öğrenci alınacak olan okula 6800 öğrenci başvurdu.” Diye ilave etmişti…
Afganistan’da dünden bugüne yaşananlara bakıldığında sözün neresinden tutalım! Doğru sözü kimden öğrenelim? Geçmiş dönem Afgan Devlet Başkanlarının sözlerini nereye koyalım? Taliban Afganistan’ında yaşananları nereye oturtalım?
Gelelim Afganistan’ın bugününe!
1992’de Afganistan İslam Devleti kurulduğundan beri kadın haklarının büyük darbe yediği, 1996 yılında Taliban yönetimi ele geçirdikten sonra yüzü görünen kadınların kırbaçlandığı bilinir. Radyodan müzik dinlemenin, televizyon izlemenin cezalandırıldığı, toplu idamların, recm, kırbaç ve el kol kesmelerin yaygınlaştığı, cehaletin ve yasakların diz boyu olduğu topraklarda kadınların doğum sırasında ölme oranları hala çok yüksektir.
Taliban’ın, günümüzde kadının hem insan, hem de kadın olarak bütün uygar ülkelerce tanınan ve hayata geçirilen hak ve özgürlüklerden hiçbirine tahammülü yoktur. Ona göre kadının kafası, gözü, ağzı, yüzü bütün bedeni burkanın altında gizlenmelidir. Kadın eve kapatılmalı, kendisine toplumsal hayatta hiçbir hak tanınmamalıdır. Özetle kadınların kâbusu Talibandır.
Olup bitene bakınca! Taliban’ın kinden, nefretten, öldürmekten, şiddetten beslendiği yeniliğe düşman, hoşgörüye kapalı olduğu çok net olarak anlaşılır.
Kamyonlarla, TIR’larla, botlarla, yürüyerek, yüzerek, tırmanarak gelen Afganları görünce! Taliban’ın çağlar gerisinde kalan düşünce ve uygulamaları çok açık olarak görülür.
Özetle! Sorun büyüktür ve giderek büyümektedir. Ve insan üzülünce, öfkelenince, duygulanınca, kızınca, şaşırınca, hüzne ve kedere boğulunca ortaya bu tür yazılar çıkmaktadır. Ve bilinmelidir ki hissettiklerimiz öfkemizin çok üstündedir. O nedenle keşke siyasi sorumluluklarla, vicdani sorumluluklar bazı ülkelerde daha sık bir araya gelse! Karar mekanizmalarında doğulu yüreklerle, batılı kafalar daha sık buluşsa diyoruz…