Bu Seslere Kulak Vermeli!
"Benim gerçeklerimle senin korkuların örtüşmüyor!"
Yurttaşın bütçesinde ve borçlarında alarm zilleri çalıyorsa! Günde 20 bin kişi icralık oluyorsa! Televizyonlar karartılıp cezalar yağıyorsa! Yoksulluk sınırı 78 bin TL'ye, açlık sınırı 23 bin TL'ye dayanmışsa! Emekli bayramda "misafir gelmesin" diye dua ediyorsa! Yurttaşların ucuzluk arayışı her alanda sürerek kuyrukları dolduruyorsa! Vatandaş çarşı pazardan eli boş dönüyorsa! Sokaktan yükselen bu sese kulak verilmelidir…
Tekstil ve turizmden sonra fabrika açan yabancılar ve dev şirketler otomotiv alanında da tesislerini ülkemizden taşımayı tartışıyorsa! Bu sonuç siyaset için feda edilen ekonomik sorun olarak görülmeli, yükselen bu dalga gençliğin ve yurttaşın adalet çığlığı olarak duyulmalıdır. Meydanları dolduran bu kalabalıkların üşüyen ellerini alkışla ısıtması, havada kalan soruların, çözülmeyen sorunların, örülen duvarların dışa vurumu sayılmalıdır…
Gençler geleceklerinden endişe duyuyorsa! Bilimsel eğitim ve özgürlük atmosferi her geçen gün azalıyorsa! Okumak için yurt bulamayanlar artıyor, parasızlıktan evlenmeye cesaret edemeyenler çoğalıyorsa! Yine ülkemiz dünyada nüfusa oranla cezaevinde yatan insan sayısı bakımından birinci sırada yer alıyorsa! Bu arada 200'e yakın ülke arasında ülkemiz Rusya, Belarus, Uganda, Zambiya, Kamboçya gibi ülkelerle anılarak, siyasi liderleri hapse atan 11 ülke arasında anılıyorsa! Yine 395 hapishane olan ülkemizde yer kalmadığı için Konya'dan Denizli'ye, Diyarbakır'dan Adıyaman'a milyon dolarlara mal olacak 11 yeni hapishane daha yapılıyorsa! Meydanlardan yükselen bu ses insanların geleceğini karartanlara karşı, gençliğin geleceğe ilişkin umudunun, yeşertilmesi olarak görülmelidir…
Yükselen bu ses ortak paydada buluşarak bir araya gelenlerin, halkın ve gençliğin adalet çığlığı, havada kalan soruların, çözülmeyen sorunların meydanlarda dillendirilmesi, yeni atakları denklem dışı bırakma çabasıdır. Panik anında kaybedilen ayakkabıların ağaçlara ve barikatlara asılması kıvrak ve mizahi zekanın dışa vurumudur, esarete karşı sergilenen cesarettir, baskıya direnmek, zulmü kabul etmemek, yaratılan puslu havaya alışmamak adına atılan adımlardır…
Atanamayan öğretmenlerin, dövülen hekimlerin, ağır ekonomik dar boğazda yaşam savaşı verenlerin, gelecek korkusu olan üniversitelilerin, yaşam tarzına müdahale edilenlerin, kayyum atanan kurumların, yasaklanan kültürel etkinliklerin, şafak baskınlarıyla, gizli tanıklarla (tanıdık mı?) gözaltına alınanların yarattığı baskı iklimine karşı direniş, bir bakıma adalet ve özgürlük çığlığıdır. Durumu ve çözümü gözler önüne sermek için, şiddet ve nefret söylemine izin vermeden ve başvurmadan direnme haklarını kullanmaktır…
Yatağımızı toplamıyoruz ama TOMA'lara rağmen toplanıyoruz!
Ayrıştırmacı, kutuplaştırıcı dile karşılık; "Aşk mı? Memleket bu haldeyken mi?" "Anneler kusura bakmayın yataklarımızı toplamıyoruz ama TOMA'la karşı alanlarda toplanıyoruz!" şeklinde pankartlara yansıyan bu yalın ve samimi içtenlik iyi okunmalıdır. Şarkılarla, marşlarla meydanları inleten gençlerin yatsı namazı okunduğunda kimseden uyarı gelmeden kendiliğinden susma duyarlılığı zihinlere kazınmalıdır…
Ne zaman bir kriz olsa ilk gözden çıkarılan dal, bütçeden düşülen ilk kalem olan ve haksız darbelerin kaybedeni olan genelde sanat, özelde tiyatro olunca W. Shakespeare'i anmadan olmaz. Diyor ki; "Tiyatronun amacı dünyaya bir ayna tutmaktır, iyilerin iyiliklerini, kötülerin kötülüklerini gösterip çağımızın ne olup olmadığını ortaya koymaktır." Gençlerin bu çıkışlarıyla tiyatro yerine siyaseti koymaya çalışarak mesaj verdikleri unutulmamalıdır…
Benim gerçeklerimle senin korkuların örtüşmüyor!
"Benim gerçeklerimle senin korkuların örtüşmüyorsa yapacak bir şey yok, bazı şeyler tesadüf değil, tercihtir" diyenler! Gizli tanık mı gizli tanıdık mı belli olmayanlarla yüzleşmekten çekinmeyenler! Artık ders alan değil, ders veren taraftayız diye seslenenler! Hesaplara, hayallere, rivayetlere karşı macera aramak değil, heyecan yaratmak değil, gerginlik çıkarmak değil, belirsizlik için hiç değil gerçekleri göstermek adına alanlara çıkanlar! Önlerinde ekonomik sorunlar, işsizlik, düşüncelerini özgürce açıklayamama ve umutsuz bir tablo olanlar! Mesajlarını net ve mertçe dillendirdiler…
3 gençten birinin evinde oturduğu, sosyal güvencesi olmadığı için ailesinin eline baktığı ülkemizde; Sahaya inen, alanları dolduran, direnen, korkmayan, bireysel değil toplumsal tepki veren, ezber bozan, seslerini duyurmakta kararlı olanlar! Sihirli ellerin, kesip biçen hızarların, görünmez fırtınaların, ilginç tuzakların dik bir şekilde önüne dikildiler…
Biber gazına, tazyikli suya, plastik mermiye, rastgele savrulan coplara ve orantısız güç kullanan kolluk kuvvetlerine karşı yaralanmalarına rağmen espriyle karşılık verdiler. Tam da burada kaybeden kim ve ne oldu derseniz? Korku salmalar, kibirlenmeler, yandaş kalemler, gizi tanıklar, gözdağı vermeler kaybetti. Buna karşılık yitirilen hayaller, kaybedilen umutlar ve ortadan kaldırılan güven kazandı. Tüm seslere inat içimiz çok rahat. Çünkü muhteşem enerjileriyle aydınlığı yakın edenler, korkuyu yıkanlar, geleceği kuranlar var. Umutları tazelemek adına az şey mi?
Batıdan yükselen sesler ve yorumlar…
İngiltere'den Fransa'ya, İsviçre'den Almanya'ya, Viyana'dan Avrupa ülkelerine kadar tüm basın söz birliği etmişçesine konuyu; "Absürt suçlamalar, politik hesaplar, temelsiz iddialar" diyerek sütunlarına yatırdı. E. İmamoğlu'nun; "Benim pırlanta gençlerim, beni yan sandalyenizde hissedin. Emekçilerin atölyesinde, çiftçilerin tarlasında, çocukların oyun halkasında, ninelerin dizinin dibindeyim. Sevgili Gençler! Çatışmalardan uzak durun" şeklindeki mesajına yer verdiler…
12 yabancı belediye başkanı "Ekrem yalnız değilsin" bildirisi imzalarken! Avrupa; "Gelişmeleri kaygıyla izliyoruz derken! ABD; "Tutuklamalar endişe verici boyutta!" diye açıklama yaparken! Bizi kıskanan Almanya Hamburg başta olmak üzere Amsterdam'dan Barselona'ya, Londra'dan Lizbon'a, Paris'ten Varşova'ya 20 belediye başkanı İstanbul'daki mevkidaşlarına destek vererek; "Bu adım Türkiye'deki siyasi çoğulculuk için kaygı verici bir örnek oluşturur!" şeklinde bildiri yayınlıyorken! Türk siyasi tarihi dünden bugüne bir yanda umursamayanlar diğer yanda ülkenin kurtuluşu, geleceği, özgürlüğü için çare arayanlarla doluyken! Bu seslere kulak vermeli…
Hayatlarımız, hayallerimiz, heyecanlarımız, çocukluğumuz, gençliğimiz hayal kırıklıklarına dönüştürülüyorsa! Her 100 kişiden 73'ü yapılan protestoları haklı buluyorsa! Topluma salınmaya çalışılan korku, dağları sarsıyor ve aşıyorsa! Bazı zaman dilimlerinde tarihin derin akışına karşı konulamıyor, konulsa da başarılı olunamıyor, kitlesel tepkilere gem vurulamıyor, meydanlar yasaklansa da, vicdanlar yasaklanamıyorsa! Zamanı da mecali de kalmayanlar olarak, "son ama sonuncu değil" diyerek bu gerçeği görmeye ve bilmeye ihtiyacımız var…
Heybe ve turp edebiyatıyla akılları karışanlar olarak; İnsan benliğini esir alan hırsa karşılık, ihtiras ve intikamın egemen olduğu dilin yarattığı gergin ortama karşılık, kaygılı havayı önemsemeyenlere, sonucu ne olursa olsun hepsini göze alan ve durmadan vites yükselten iradeye karşılık, acaba yaşadıklarımızın gerisinde, yukarıda sıralananların dışında daha neler var diye sormaya ihtiyacımız var…
Ne diyor Gülten Akın; "Bu ateşten sana çokça pay düştü!" Ne diyor Aşık Seyrani; "Aşkın iğnesiyle dikilen dikiş/ Kıyamete kadar sökülmez imiş."
Özetle! Payına daha çok ateş düşenlere, aşkın sökülmez dikişine, söylenenlere, yadsınamayacak ayrıntılara, gözardı edilenlere, daha doğrusu göz açan gerçeklere bakınca! Dip dalgadan yükselen bu taze seslere kulak verilmeli…