'Bu Ülkede Yaşamak Artık Zor' Diyenlerin Sayısı Artıyor (2)
"Hayatımız ya da insan hayatı niye bu kadar ucuz?"
Artan yasaklar, bitmeyen işsizlik, azalmayan yoksulluk, zam yağmuruna dayanamayanların çilesi, yükselen enflasyon, tavan yapan anlamsız harcama ve yatırımlar, uyulmayan hukuk, emeklilerin ve iş arama kuyruklarında bekleyenlerin umutsuz bakışları! Önü alınamayan kadın cinayetleri, yeşilin çimentoyla savaşı, intiharlar, ciddi artış gösteren antidepresanlara sığınma, ev sahipliğini üstlendiğimiz yabancı konuklarımızın yarattığı gerginlik bu başlığın nedenleri olmasın!
Yine bu başlığın nedeni “benden olmayan, benim gibi düşünmeyen benden değildir” yaklaşımı, sayfalardan ekranlardan taşan öfke dolu seslenişler, en çok basın mensubunu cezaevinde tutan bir ülke oluşumuzun ayıbı olmasın!
Ayrıca ilkesiz bir kurnazlık sergileyerek; Açlıkla tokluk, varsıllıkla yoksulluk, sevinçle keder, savaşla barış, özgürlükle tutsaklık, ihanetle sadakat kavramları iç içe geçtiği için ve çıkış yolu görünmediği için olmasın!
Kusurluların ve sorumluların hiç bitmeyen ve bitmeyecek olan mağduriyet edebiyatı, her konuda üste çıkma gayreti, her daim yoğurttan çıkan ak kaşık muhabbetiyle heba edilen bunca yıl olmasın!
İki dil bilen doktoralı gençler; “Ne iş olsa yaparım!” arayışına girmişken, arkası, torpili, partisi, kartviziti olanlara dağıtılan 4’lü makamların yarattığı haksızlık, üstünlüğüne ve gücüne güvenenlerin yarattığı yanlı, yanlış ve taraflı uygulamalar olmasın!
7 yıldır iş arayan S. Koray’ın; “Çaldığım hiçbir kapı, ne yazık ki açılmadı. İşsiz olmak demek aynı zamanda plan yapamamak, yarını görememek, hatta en kötüsü hayal kurmamak demektir. Hayal bile kuramıyorum.” Serhan’ın kendi kuşağının yaşadıklarını özetleyen gerçekçi sözleri olmasın!
Beyin gücünü beyin göçüne çevirenler!
ABD’de yüksek lisans yapan ve adını vermek istemeyen 26 yaşındaki gencin; “Yaklaşık 3 yıldır ABD’deyim. Ülkemi özlüyorum ama işsiz kalıp aileme yük olmaktan korktuğum için dönemiyorum. Çalışıyorum ama mutsuzum. Son üç senede babamı ve kardeşlerimi bir kez gördüm. Annemi ise iki kez! Kız kardeşimle didişmeyeli iki sene oluyor, babamla oturup bir maç seyretmeyeli de o kadar! Ben yokken ölen sevdiklerim oldu, ne son görevimi yapabildim ne bir dua ne de mezarlarına bir çiçek bırakabildim. Evlilikleri, doğum günlerini de kaçırdım. Dün gece Türkiye’den gelen bir arkadaşımın yaptığı biber dolmasını yerken ağladım. O dolmada yaşadığım birkaç dakikalık Türkiye için.” İnsanı derin bir bıçak yarası gibi etkileyen sözleri olmasın. (2017 yılında yazdığım yazıdan bazı alıntılar yaptım. Sayı ve oran artışı dışında ne değişmiş?
Fransız haber Ajansı AFP’ye göre batıyı seçenler kendilerini şöyle savunuyor; “Azalan iş imkânları, artan muhafazakârlık, insan hak ve özgürlüklerinin azalması.” Yine aynı ajansa göre; “Türkiye’de son dönemde beyin göçü arttı. Eğitimli gençler ülkelerini terk ediyor aralarında akademisyen, eğitimci, ekonomist film yapıcısı var. Onlar üzülüyoruz ama gitmek zorundayız diyorlar. Ülkemizi seviyoruz, kendimizi kaçmış gibi hissediyoruz ama iş bulamıyoruz diyorlar. (Son yıllarda hiç bir açıklama bana bu kadar ağır gelmemişti)
Yani? Yanisi şu; Yazmaktan elimizin, okumaktan gözümüzün, konuşmaktan dilimizin yorulduğu konularda en ufak bir ilerleme kaydedilmemesi olmasın. Eğitimli gençler neden ülkeyi terk ediyor? Bir çırpıda sayacaklarım bunlar! Hele de bunca işsizlik varken ve insanlar iş bulamadığı için ülkesini terk ederken, intiharı seçerken beyin gücünü beyin göçüne çevirenler! Mutlu musunuz?
Bir daha dönmemek için gidenler var, ortalık düzelsin döneceğim sözü verenler var, iş olanakları kısıtlı olduğu için, iş bulamadığı için, muhafazakâr yaşam tarzı dayatıldığı için, özgürlük alanları giderek daraldığı için çekip gidenler var. Bir de daha iyi eğitim almak, daha kolay iş bulmak, geleceğini burada görmediği için orada planlamak üzere gidenler var.
Gençler neden ülkemizde mutlu ve gelecekten umutlu değiller? Doğup büyüdüğü yerin havasını, suyunu, dağını, taşını, kurdunu kuşunu, yeşilini, ormanını korumak, sahip çıkmak varken bu arayış niye? Yetkililer ve etkililer işin kuramsal, kavramsal, tarihsel, siyasal, toplumsal, düşünsel, kültürel, sınıfsal boyutları hakkında ne düşünüyor ya da düşünüyorlar mı? İhtiyaçlar hiyerarşisinde birinci sırada beslenme, ikinci sırada barınma, üçüncü sırada aydınlanma yani eğitim vardı bir zamanlar. Şimdi sadece karın doyurma kaldı. Farkındalar mı?
Rahatlıkları rahatsızlık yaratanların ve MEB’in dikkatine!
Lise seviyesindeki beyin göçünün yüzde 300’e çıktığı ülkemizde çift diplomayla mezun olup 18 yaşında ülkeyi terk edip, gurbete gidenler her geçen gün artıyor. Robert Kolej, Alman Lisesi, İstanbul Erkek Lisesi başta olmak üzere ülkemizin en zeki çocukları dünyanın en gelişmiş ülkelerindeki özgürlükçü üniversiteleri seçiyor. 15 yıl önce mezunların yüzde 15’i yurtdışına giderken şimdilerde yüzde 90’ı gidiyor. Örneğin Galatasaray Lisesi’nde her 4 gençten 3’ü artık yurtdışına gidiyor. Duydunuz mu?
En çalışkan, en zeki, en yüksek puanlı öğrenciler moleküler biyolojiden biyo mühendisliğe, genetikten elektroniğe, yapay zekâdan siber güvenliğe aldıkları nitelikli eğitimi gittikleri ülkelerin kalkınmasına sunacaklar, oraları kalkındıracaklar, bize de derin ah’lar çekerek arkalarından bakmak kalacak. Haberiniz var mı?
Sözün özü: Trenlerde, madenlerde, depremlerde, otellerde, yollarda, trafik kazalarında, hastanelerde, evlerde topluca veya tek tek ölüyoruz. Kadınsak her yerde öldürülüyoruz. Hayatımız ya da insan hayatı niye bu kadar ucuz?