Bugün günlerden GENÇLİK!
Kadrosunda kim var, sınav yapılacak mı, mülakatla mı öğrenci alınacak, YÖK’e mi bağlı olacak, kimler okuyacak, nerede staj yapılacak, mezunlar nerede görev yapacak? Bunlar yanıt bekleyen sorular olarak havada asılı kalsa da şanımız yürüyor ya! Daha ne isteriz?
Ortaçağı çağrıştıran, tabana mesaj veren, camileri ve din adamlarını eğitimin içine sokan, gerçek niyeti açığa çıkaran son yıllardaki eğitim modelinin geldiği yere bakınca gerçekler tüm açıklığıyla, çok net, çok açık ve acı biçimde göz önüne çıkıyor. Geçelim matematik, fen bilgisi, fizik, kimya derslerini bir an! Artık kendi diline, kendi kültürüne yabancı olan, okuduğunu anlamayan, anlamakta zorlanan, anlatmakta sorun yaşayan, giderek düşünme yetisini yitiren bir gençlik var karşımızda…(planlı, sabırlı, projeli adımlarla)
Gel de cumhuriyetin ulusal, bilimsel, laik, karma, araştırmacı, sorgulayan eğitim sistemini arama! Gel de Hasan Ali Yücel’leri, Mustafa Necati’leri, Vasıf Çınar’ları, Reşit Galip’leri özleme, anma…
Benzetmek gibi olsa da olmasa da!
“Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil!” misali sorunlar karşısında kodamanların ve kocaman adamların ne düşündüğünü merak edenler olarak; her şeye rağmen üzerimize düşeni yapmamız gerektiğinden yola çıkarak, başa da eğitim ve gençliği koyarak!
Türkiye’de kadın, çocuk ve genç olmak zor! Gençler yaşamlarından memnun değiller, üniversitelilerin barınma, geçinme, beslenme sorunu var, çocuklar erken büyümüş çocuklar olarak kırsalda okulsuz, kentlerde güvensiz ve dışlanmış hissediyor kendilerini, bilgi çağında, destan yazan yönetim döneminde tüm bunların nedeni dindar ve kindar gençlik eğitimine gösterilen ilgi, verilen önem, harcanan para olmasın?
Öğretmenden öğrenciye, kadından erkeğe, gençten yaşlıya, emekliden çalışana herkesin ortak paydasının; yorgunluk, uykusuzluk, isteksizlik, stres, huzursuzluk, mutsuzluk, umutsuzluk hali olmasın? İlham verenlerin, hedef koyanların, umut olanların azlığı ya da yokluğu olmasın?
Cumhuriyet tarihinde ilk kez okulu terk eden çocuk sayısı 443 bine çıkarken! Ülkemizde 5-17 yaş arası 1.5 milyona yakın mülteci çocuk varken ve bunların 456 bini hiç okula gitmezken! “Cumhurbaşkanı olmasaydım MEB olurdum!” diyecek kadar eğitime önem veren Büyük Atatürk’ün eğitim ordusuna verdiği değerin artık unutulması olmasın?
Şimdi eğitimci gözlüğümle sorayım? Konusu ve doğası gereği işin önüne, arkasına, başına sonuna bakınca! Her dönemde geçerli olan konu ve yazarlara bakınca! İşin sanatsal, tarihsel, kültürel, toplumsal arka planına, nelerden beslendiğimize bakınca! Neler öğreniyoruz, neden bunları öğreniyoruz, nasıl öğreniyoruz? Sorularına yanıt vermek için; kendimden ve kuşağımdan yola çıkarsam! N. Hikmet’leri, F. Rıfkı’ları, Y. Kemal’leri, K. Tahir’leri, O. Kemal’leri okumasaydık bazı konuları bilir miydik? Ülkemizi ve insanını tanıyabilir miydik? Anadolu gerçeğini öğrenebilir miydik? Doğayı, ana dilimizi bu kadar sevebilir miydik? Tolstoy’u, Brecht’i, Dostoyoyevski’yi, Hemingway’i okumasaydık şiddeti, savaşı, zorluklarını bilir miydik? Kültürler arası geçişin ne olduğunu bilebilir miydik?
OECD ve PİSA’ya göre…
OECD tarafından üç yılda bir yapılan ve 15 yaşındaki öğrencilerin matematik, fen, okuma, sorun çözme becerilerini, zihinsel esnekliklerini, olayı kavramalarını, süreci anlayıp anlamadıklarını, aile içinde kazandığı değer yargılarını, eğitimde uygulanan sistemin etkilerini, toplumun nelere uygun, nelere uygun değil dediğini! Ölçen ve bir anlamda toplumun ve eğitimin aynası olan PİSA testi sonuçları diyor ki; 15 yaş grubundaki çocuklarımız matematik, fen bilgisi, sorun çözme, okuduğunu anlama alanlarında yaşıtlarının çok gerisinde kalmışlar. Nasıl oldu da! Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesillerden, çağdaş uygarlığın bilinçli bireylerinden itaat eden kullara savrulduk?
Matematik, fen ve okuma becerilerinde OECD ortalamasının altında kalan öğrenci düzeyimize, yaşam memnuniyetinde son sıralarda yer almamıza hiç girmiyorum. Mutsuz olan, yeterince beslenemeyen, kendini güvende hissetmeyen, ders çalışma ortamı bulamayan öğrencilerden nasıl bir sonuç almayı bekliyorduk ki?
UNNICEF diyor ki; Genç mutluluğunda 39 ülke içinde Kolombiya birinci, biz ikinci sıradaymışız. Nasıl oldu da! Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesillerden, çağdaş uygarlığın bilinci bireylerinden itaat eden kullara savrulduk?
MEB, ortaokul ve liselerde “Türk sosyal hayatında aile!” dersini ayet ve hadislerle okutacakmış. Amaç medeni kanundan kurtulmak mıdır? Cumhuriyetin hedeflediği ve hayata geçirdiği çağdaş aile yapısını hedef alarak yerle bir etmek midir? Bu dersi kimlerin vereceği, ne anlatacakları belli midir? Bu sorular havada asılıdır ve Cumhuriyeti kuranların, yaşatanların, yaşayanların, ona emek verenlerin çok üzüldüğü bir gerçektir!
Isınamayan, beslenemeyen, giyinemeyen ve ülkemizi terk eden gençlerden biri diyor ki; “Ülkemizi terk etmiyorum, beni sıkan koşullardan kaçıp, kendimi ifade etmeye gidiyorum.”
Tüm bunlara karşın bir ilaç, bir derman, bir reçete var mı? Yok! Ufukta çözüm öneriler ve somut çareler görünüyor mu? Yok! Yeni yorumlar, yeni yaklaşımlar, yeni öneriler getirilirken iç açan, umut veren, heyecan yaratan bir şeyler var mı? Yok! Çizilen çerçeve iç açıcı olmaktan uzak ve karamsar mıdır? Yol yaparak, egzersizlerle yol alarak, ön hazırlıkları hızlandırarak bilince ve bilgiye sınır getirmede alınan yol ne durumdadır? Tam hız!
Destan yazmaya devam!
Çok yardım sever bir ülke olarak şanımıza layık işler yapıyoruz. Suriye’nin kuzeyinde bulunan Çobanbey beldesinde Tıp Fakültesi ve sağlık Bilimleri yüksekokulu açmışız. 2023- 2024 öğretim yılında eğitim başlıyor. Kadrosunda kim var, sınav yapılacak mı, mülakatla mı öğrenci alınacak, YÖK’e mi bağlı olacak, kimler okuyacak, nerede staj yapılacak, mezunlar nerede görev yapacak? Bunlar yanıt bekleyen sorular olarak havada asılı kalsa da şanımız yürüyor ya! Daha ne isteriz?