Çay ve Kahvenin Yerli Şekerle Buluşması (!)

"Cumhuriyetin kalelerinden yandaşa teslim kupon arazilere..."

Yıllar öncesine giderek bir parantez açarsak! 26 Kasım 1926! Çok önemli bir tarih. Neden derseniz? Çünkü o gün Alpullu’da şeker fabrikası kurulur, üretime geçer ve ülkemizde çay ve kahve yerli şekerle ilk kez buluşur. Az şey mi?

Gel de şimdi iç çekerek "Cumhuriyetin kaleleri" diye adlandırdığımız, bugün yerlerinde yeller esen, kupon arazi niyetine yandaşa peşkeş çekilen bu kurumlara ait özel anıları, izlenimleri ve unutulmaz hatıraları bir kez daha anma, yazma, paylaşma…

Rahmet ve özlemle andığım dayım ziraat mühendisi Fevzi Aküzüm mesleğe Ağrı’da başlayarak, uzun yıllar Erzurum, Elazığ, Susurluk, Konya şeker fabrikalarında müdürlük yapmıştı. Konya’da final yapıp emekli olduktan sonra da Ankara’da Şeker Şirketi’nde daire başkanı olarak çalışmıştı. Dayımın görev yaptığı her yere rahmetli annemle gider, uzun süre kalır, o güzel havayı solur, kuzenlerimle hoşça vakit geçirir, sonra da evimize, Kars’a dönerdik…

Dayımın görev yaptığı yerlere koşarak giden biri olarak, o çocuk aklımla beynime kazınanlara baktığımda; Aklıma neler mi geliyor? Özetlemeye çalışayım. Sosyal tesislerden, basketbol ve futbol sahasına, yüzme havuzundan golf sahasına, işçi konutlarından personel lojmanlarına, meyve bahçelerinden çocuk oyun alanlarına, ucuz ve taksitle ödenen yaz kamplarından cumhuriyet balolarına kadar neler iz bırakmış o çocuk beynime…

Sadece fabrika olmayan, tarım ve hayvancılık da yapılan, süt üretilen, her çeşit eğitim verilen, uygarlık ve bütünleşme destanı sayılan, kaloriferleri yanan, sıcak suyu akan bu kurumlara ve yaşama! Hele de Kars’taki soğuk kış günlerini, buz gibi akan suyu düşününce çocuk aklımla özenir, kuzenlerime imrenir, kendimce ziraat mühendisi olma hayalleri kurardım…

Hele de fabrikanın içinde yer alan; orkestrasına, tiyatrosuna, sinema salonuna, lokantasına, kantinine, havuzuna, kuaförüne, doktoruna, veterinerine, yetiştirdiği ürünlere, yaratılan dayanışma ruhuna, kurulan iletişime hayranlık duyardım…

Hele de memleketimin o yıllardaki mahrumiyetini düşününce! Bu kurumların bir bakıma o çevre için uygarlık, sağlık ve kültür merkezi olarak planlandığını, içinde lojman, kreş, revir, yemekhane, lokanta, gazino, tiyatro- konferans salonu, spor alanları bulunduğunu, yabancı uzmanların bunlara; “Atatürk tipi fabrika!” dediğini hatırlayınca!

Sık sık toplantıların, film ve tiyatro gösterilerinin, pikniklerin düzenlendiği, fabrika personelinin sosyalleşmesinin sağlandığı o yıllara bakınca!

Cumhuriyetin kalelerinden yandaşa teslim kupon arazilere!

Bugün rakip mi, ortak mı belli olmayanların hesaplı kitaplı adımlarıyla yıkılan, yok edilen, kapatılan, yok pahasına satılan, haraç mezat elden çıkarılan Şeker Fabrikalarının; o yerli ve milli kurumların başına gelenleri, şekerin dünden bugüne, üreticiden tüketiciye öyküsünü kendi anılarımdan yola çıkarak yazmak istemem bundan…

Bizim toplum olarak yer yer gerçeklerle yüzleşmekten kaçınan, bazen çekinen bir yapımız olduğu için, yine aklıyla, gözleriyle, elleriyle güzel işlere imza atanları, emeğe sahip çıkanları, el attığı konularda çıtayı yükseltenleri unutmak ve hatırlamamak gibi özelliklerimiz olduğu için bazı konuların altını çizmek istemem bundan…

Şimdi ayrıntılı anılar arasında derin ah’lar çekerek dolaşma zamanıdır…

Şehrin göbeğinde de olsa dışında da olsa geniş araziler üstünde kurulan, idare binaları, lojmanları, depoları, spor salonları, okulları, restoranları, etkinlik alanları olan, sık sık toplantılar, anma günleri, geceler, balolar, bayramlaşmalar düzenlenen bu kurumlarda çalışanların çocuklarıyla daha sonra lisede, üniversitede karşılaştık, köklü dostluklar oluşturduk. Onlar o kurumlardan burs alarak rahatlıkla okuyan arkadaşlarımızdı. Babaları taksitle ev sahibi olan, araba alan babalardı. O kurumların mensupları oluşturulan sosyal ortamlarda birbirleriyle kaynaşan, köklü dostluklar kuran, yıllarca görüşen, acılarını- sevinçlerini paylaşanlardı…

Şeker Fabrikaları denince; Kendimce kayda değer saptama ve anılarımı tüm Cumhuriyet kahramanlarının ve vazife kuşağının anısına saygıyla paylaşmak istedim.

Ne diyor Edip Cansever; “Gökyüzü gibi bir şey ilk gençlik, hiçbir yere gitmiyor.” Tıpkı çocukluk ve gençlik anıları gibi…

Önemli not: CB; “Biz Cumhuriyetin ilk 80 yılında yapılandan 3- 5-10- 20 kat fazlasını 22 yıla sığdırmış bir iktidarız” dediğinde aklıma bu yazıyı yazmak geldi…

Daha önemli not: Yine aklıma 22 yılda SEKA’dan TEKEL’e, Şeker Fabrikalarından limanlara, santrallerden maden şirketlerine, Demir Çelik’ten Sümerbank’a yok pahasına satılan milli yatırımlar geldi…