“Çok iyi fikir!” diyenlerin varlığı ve çokluğu!
ayatın hüznüne tanıklık eden naif ve çarpıcı gerçeklere bakınca! Olup bitene göz yummak bizi nereye götürür, ya da bizden neler götürür diye düşünmekten halsiz kaldık. İşimiz zor ki ne zor…
ADD Kadıköy Şubesi’nin davetlisi olarak yaptığım konuşmada; soğuk ve yağmurlu havaya rağmen aydınlık salonu koridorlara taşacak kadar dolduran dinleyicilerden en çok alkış alan ve tekrar etmem istenen örnekleri, verdiğim söz üzerine ve yeri gelmişken paylaşmak istedim.
Emekli bir cumhuriyet öğretmeni diyor ki; “1927 yılında babam eve üç paketle geldi. Biz üç kardeştik, ablam üniversitede, biz lisede idik. Babam bana fotoğraf makinesi, ablama ut, kardeşime de keman almıştı. O yıllarda bunlar hayaldi, ama babam cumhuriyet kuşağıydı.”
Trabzonlu Mehmet Bey diyor ki; “Bizim büyüdüğümüz 1950’li yıllarda, otel ve restoranların öğle yemeklerinde piyano ve keman sesleri duyulurdu. Eşimin anne ve babası keman, benim annem keman, babam ut çalardı. Bahçeden bahçeye atışmalar yapar, biri rast çalarken, diğeri ona nihaventle cevap verirdi. Evimizin karşısında İtalyan kilisesi vardı. Her Ramazan’da kilisede görevli papazlar bize iftara gelirdi.” (Artık tarihe karışan bu hoşgörü iklimine bakar mısınız?)
Genç kız diyor ki; “Üniversite sınavlarını kazananınca babamı aradım ve müjdeyi verdim. Akşam babam elinde bir paketle geldi, sana hediye aldım dedi. Açtım içinden göz yaşartıcı sprey çıktı. Şaşırdığımı görünce kendini koruman için” diye ilave etti”
Duraid Lahham diyor ki; “Anneniz hasta olsa gidip hemen başka anne mi arar, yoksa başında durup iyileştirmeye mi çalışırsınız? Vatan anne gibidir. Yoksul ise varlığıyız, yaşlı ise bastonuyuz, hasta ise ilacıyız, üşüyorsa elbisesi, yalınayaksa ayakkabısı oluruz. Siz hiç toprağından göç eden ağaç gördünüz mü? Ağacı topraktan ayırırsanız o ağaç kurur. Vatan topraktır, biz ise ağaç!” (Halep’te başlayan, Beyrut’ta devam eden, İstanbul’da noktalanan ilginç bir yaşam öyküsünü kaleme aldığım Celile adlı romanımı yazarken sık sık gittiğim Lübnan ve Suriye’de! Belli aralıklarla kaldığım Şam, Halep, Hama, Humus, Beyrut ve Byblos’ta! Ortadoğu’nun en büyük komedyeni olarak bilinen, annesi Lübnanlı olan, ünlü komedyen Duraid Lahham’ın kulağıma çok sık çalınan; “Neden imkânınız varken ülkeyi terk etmediniz?” sorusuna verdiği son derece çarpıcı ve gerçekçi yanıt ne kadar güncel değil mi?)
Charles Chaplin diyor ki; “Aynalar benim en iyi dostumdur. Çünkü ben ağlarken o asla gülmez!”
Thomas Mann diyor ki; “Dünyada 2 sözcük vardır ki onu söylediğinizde yüze kocaman bir gülümseme yayılır. Anne- Evlat…
Victor Hugo diyor ki; Çocuğunu yitiren bir anne için her gün ilk gündür. Bu acı hiç yaşlanmaz.”
Fazıl Hüsnü Dağlarca diyor ki; “Öyle bir kokusu vardı ki annemin binlerce kadın arasına girsem, gözümü bağlasalar, kulağımı tıkasalar, burnumu sıksalar, onu yine arar bulurdum.”
Aziz Nesin diyor ki; “Tüm unvanlarımı, şöhretimi, ünümü annemin tek bir resmini bulmak için feda ederdim”
Türkiye’nin ilk ve tek kadın TIR şoförü Fatma Güler diyor ki; “20 yaşındaki oğlum iş başvurularında annem ev kadını diye yazıyor. Benim TIR şoförü olmamdan utanıyor. Oysa ben direksiyon başında aşılmaz yollara onu büyütmek için katlandım.”
Bakışlarına çile çekenlere has donuk ifade yerleşmiş kadın diyor ki; “Adım Gülümser’di ama hiç gülmedim. Zorla evlendirildim, içime attım, sustum, yuttum, baskıladım, öteledim, haykırmak istedim yapamadım, ilaçlara sığındım, ama ruhumda ve beynimde iz bırakanları atamadım. Tozlu raflarda biriktirip durdum, beni yaralayan, üzen ne varsa yüzleşemedim, fark edilmesin, anlaşılmasın diye bastırıp durdum. Bir gün baktım ki bir enkaza dönmüşüm. Oysa hayata anlam ve amaç katmak kolaymış, geç öğrendim.”
Kübalı yazar diyor ki; “Kübalı kadın sokağa çıktı, artık kimse onu mutfağına sokamaz”
Ve anlı şanlı basınımız 3.sayfadan verdiği kadın cinayetlerinde diyor ki!
“Cinnet geçiren koca karısını boğdu! Kıskançlık krizine giren adam, karısını bıçakladı! Aldatılan koca karısını öldürdü! Âşık olduğu kız kendisine hayır deyince tetiğe bastı! Senden boşanmak istiyorum” diyen karısını 5. kattan attı! İşsiz koca para isteyen karısını kızgın şişle dağladı!
Bu çarpıcı örneklerden sonra demem o ki! Olay büyüdükçe haber küçülüyor, cinnet geçirmek, kıskançlık krizine girmek suçu hafifletiyor. Bu arada; “Babanın vurduğu yerde gül bitiyor. Kızını dövmeyen dizini dövüyor. Dayak cennetten çıkıyor. Ve o cennet anaların ayağı altında oluyor!”
Geriye ne mi kalıyor? Sorunları da, sorumlulukları da artmış, güven duygusunu kaybetmiş, yaralanmış, sakatlanmış, örselenmiş, sonra da bu dünyadan çekip gitmiş, göçüp gitmiş, küsüp gitmiş, bıkıp gitmiş kadınlar kalıyor…
Özetle! Hayatın hüznüne tanıklık eden naif ve çarpıcı gerçeklere bakınca! Olup bitene göz yummak bizi nereye götürür, ya da bizden neler götürür diye düşünmekten halsiz kaldık. İşimiz zor ki ne zor…