Deprem bize neyi mi gösterdi?

Deprem yıkımdır, acıdır, gözyaşıdır, yokluktur, yoksulluktur, aç ve açıkta kalmaktır. Evin, işin, aşın olmamasıdır. Sevdiklerinin elinden kayıp gitmesine çaresizce tanıklık etmektir.

Çok acı ve ağır bir bedel ödeyerek, çok canları yakarak, pek çok canı yitirerek 11 ili harabeye çeviren ve binlerce cana mal olan, nefes almayı zorlaştıran ve insanı sarsıp yerle bir eden büyük felaketle neyi mi gördük? Sıralaması çok zor ama anahtar cümlelerle yazmaya çalışalım…

Depremin yarattığı yıkım, yaşanan çaresizlik, neden olduğu ve olacağı travma, korku, kin, nefret, dehşet, pişmanlık, öfke, umut, sevinç, mutluluk gibi zıt duyguları bir arada yaşamak…

Dünya gündeminde baş sırayı almak, Avrupa’dan Asya’ya uzanan yardım eli, insani çabanın sarmaya çalıştığı yaralar, hüzün ve mutluluğun birbiri ardınca yaşanması, şefkat, sevgi, sahiplenme duygusunun öne çıkması, yürekleri saran koşulsuz paylaşım, sergilenen olağanüstü özveri, kenetlenen halklar…

Geride kalan ve kim bilir kaç kuşağın tanıklığı olan belgeler, albümler, yıkılan yapıların arasında yitip giden hayatlar, hayaller, düşler, umutlar, maddi ve manevi hatıralar…

Depremzedeleri bundan sonra bekleyen korku, kaygı, geceleri kâbusla uyanma, olayı tekrar yaşama hissi, öfke nöbetleri, içe kapanıklık, yalnız kalma isteği, hayattan kopuş, suçluluk duygusu, stres bozukluğu, depresyona bağlı ilaçlara sığınma…

Bilimle inatlaşmanın, ranta, talana, israfa kucak açmanın, mimarlık fakültelerine ve AFAD’ın başına ilahiyatçı atamanın, bilimi yok saymanın, ciddiye almamanın, liyakatsizliğin, önemsememenin, ötekileştirmenin, “bendensin değilsin, ben ne dersem o” demenin ağır faturası…

Çarpık, yanlış, yanlı, köksüz, akıl ve bilim dışı zihniyetin bedelini milletçe ağır bir şekilde ödemenin neden olduğu yıkım. Zamanından önce önlem almanın önemi! Disiplin ve hiyerarşinin, planlama yoksunluğunun, afet yönetiminin, sevk ve idarenin, doğru yönlendirmenin ne olduğunu bilmeyenlerin nelere yol açtığı gerçeği…

Enkaz altındaki yakınlarının başında elinden bir şey gelmeyenlerin feryatlarını, kaygıyla bekleyenlerin acılarını hiçe sayarak, aceleyle, yangından mal kaçırırcasına yıkılan binaların üstüne bir an önce beton dökülerek Mart ayı başında yeni binalar yapma hevesi ve haberi…

Yönetime göre kader planının içinde yer alan ve hazırlıksız yakalayan(!) depremden kurtulanların yanlarına sığındıkları hısım, akraba ve yakınlarının onları ne kadar taşıyacakları gerçeği…

Bazı basına yansımasa da! TÜGVA, TÜRGEV, KADEM, ÖNDER, Sadakataşı Derneği, Ensar Vakfı, Cansuyu Derneği, Birlik Vakfı, Safa Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti vb gibi dernek ve vakıfların deprem bölgesindeki başarılı hizmetleri ve açıklanmayan yardımları(!)

YÖK’ün depremi bahane ederek milyonlarca öğrencinin eğitim hakkını elinden alıp onları kaderine terk etmesi gibi anlamsız ve temelsiz kararı…

Uyuyacak sıcak yatağı, başını sokacak evi, oturacak sofrası, sarılacak ailesi, konuşacak dostları, gideceği işi olanların bölgeyi düşündükçe yaşadığı suçluluk duygusu ve bu yükü taşırken verdiği içsel mücadele…

17 Ağustos 1999 depreminde doğup 6 Şubat depreminde Gaziantep’te kardeşine siper olurken hayatını kaybeden 24 yaşındaki Osman Enes Baştürk’ün depremle başlayıp, depremle biten kısa hayatı…

Ölenlerin on binlerle, yaralananların yüz binlerle, evini, barkını, işini, gücünü kaybedenlerin milyonlarla ifade edildiği onulmaz bir acı…

Anahtar sorulara geçersek?

Riskli değildir raporu verilen binalarda hayatlarını kaybedenlerin ahı kimin ya da kimlerin omuzlarında?

Bir gecede ve saniyeler içinde anasız, babasız, evlatsız, kardeşsiz, evsiz barksız, işsizi parasız yapayalnız kalanların ahı kimlerin omuzlarında?

Kahramanmaraş’ta enkazın altından sağ kurtarılan ablası Hülya Kilin hayata tutunsun diye oğlunun ölümünü saklayan Hasan Zengin’in bu acı yalanının sorumluluğu kimlerin omuzlarında?

Yazmasam olmaz!

Brezilya’nın Rio de Janeiro şehrinde Corcovado Dağı’nda yer alan ünlü İsa heykeline Türk bayrağı yansıtılması…

Japon kuvvetlerine ait nakliye uçağıyla arama kurtarmaya katılan Yarbay Takashi Yosuke’nin omzundaki armada yer alan Atatürk resminin altında yazılı olan; “Bizim maviye olan sevdamız Selanik’te açılan bir çift mavi gözle başladı!” sözü…

Önemli not: Herhalde günü gelince hesabını sormak üzere yöneticiler not alıyormuş, Ö. Çelik; “Not alıyoruz!” diye açıklama yapmış. İyi de ya siz not almanıza rağmen sınıfta kaldıysanız. O notların bir önemi olacak mı? Hele de olup bitenler belleğimize silinmemek üzere kazındıysa…

Daha önemli not: Acıların üstü beton dökülerek kapatılacağına göre, enkaza giren iş makinalarını görünce çekip giden yabancı kurtarma ekiplerin sayısı arttığına göre! Oldu olacak bir de adı “Kader Planı” olan bir üniversite açılsa! Orada “kader, mukadderat, talih, alın yazısı” gibi dersler okutulsa. Nasılsa Ankara, Diyarbakır, Kayseri, Kocaeli ve Denizli’de “Dini Yüksek İhtisas Merkezi” adını taşıyan son derece görkemli binalar yapıp dini yüksek kişiler eğitiliyor. Hem ders alınır, hem ders çıkarılır, hem de olası felaketlere karşı hazırlıklı olunmaz mı?

Özetin özetine gelince! Deprem yıkımdır, acıdır, gözyaşıdır, yokluktur, yoksulluktur, aç ve açıkta kalmaktır. Evin, işin, aşın olmamasıdır. Sevdiklerinin elinden kayıp gitmesine çaresizce tanıklık etmektir.

Özetle deprem bize bir kez daha neyi mi gösterdi? Liyakatli ekiplerin önemini, çalıp çırpmanın nelere yol açtığını, yönetmelik ve kurallara uymamanın, denetimden kaçmanın, zemin etüdünden kaçmanın, kaliteli malzeme kullanmamanın, iş ahlakından yoksunluğun, sonuçlarını. Yılda 20 milyon ton buğday üretip, yılda 80 milyon ton çimento üretmenin zararlarını…

Ve en önemlisi devletin herkesi şefkatle, adaletle, hoşgörüyle, sevgiyle, hakkaniyetle kucaklaması gerektiğini! Keşke bedeli bu kadar acı ve ağır olmasa idi…

Etiketler
Yoksulluk