Eğitimde geldiğimiz yer mi?
Eğitim dünyamızda olup bitenleri, yanlı ve yanlış uygulamaları, çağdaş ölçülerden uzaklaşmanın yarattığı tahribatı bu yazının sınırlarına sığdıramam borcum olsun.
Önce bir bilgi notu: Ülkemizde 70 bin 383 okulda 1 milyon 139 bin 673 öğretmen görev yapıyor. Ülkemize şu anda 3 öğretmen maaşını geçen yoksulluk sınırı hâkim!
MEB hangi akla hizmet bilinmez. 600 bin öğretmenin girdiği kariyer sınavında 100 sorudan 70 puan alanı başarılı sayarak uzman ya da başöğretmen yapıyor!
Son derece kolay sorularla, tamamen yapmış olmak için, “ben yaptım oldu!” mantığıyla yapılan ve öğretmenleri ayrıştırmaya yönelik sınavla amaçlanan nedir? “Başarımız yıllar ve bıraktığımız izlerdir kariyer sınavı değil!” diyen eğitim ordusuna, yılların deneyimli öğretmenlerine; “Bülent yine yaramazlık peşindesin. Her sorunun altından sen çıkıyorsun. Şu tembel çocuğa bir kalem verin!” vb gibi ilkokul 3. ve 4. sınıf düzeyinde sorular sorarak ölçülmek istenen ne? Ayrıştırmayı buraya kadar düşürmekten beklenen nedir? Vicdanlardaki soru işaretlerini giderek artırmak niye?
Ev kirasını ödeyemeyen, kültürel alanlara yetişemeyen, çocuğuna istediğini alamayan eğitim ordusuna sınav yerine değer verilse daha doğru olmaz mı? Kuruluş ordusunun neferlerine o özverili eğitim ordusuna verilen değer bu mu, bu kadar mı?
Bu arada unutmadan ilave edelim! Evlere şenlik MEB sendika temsilcileriyle görüşmeyi reddediyor. İlgili bakan atanamayan öğretmenin verdiği çiçeği almamak için kulağını kaşıyor. Bize de Sn. Bakan keşke kulağını kaşıyacağına haklı istek ve taleplere kulak verseydi demek düşüyor…
Sınıf öğretmeni Emine Tunalı: “Her gün iki derslikli okulu ısıtmak için odun kırıyor, sobayı yakıyorum. İlk geldiğim zaman soba yakmayı bilmiyordum, öğrencilerim öğretti. Amacım onların gönlüne, geleceğine dokunmak.” Diyor. Bize de keşke Sn. Bakan, Emine öğretmenin bu sözünü kulağına küpe yapsaydı demek düşüyor.
“Elimde kitabı gören genç meslektaşım soruyor ne okuyorsunuz? Kitabın kapağını göstererek Mahmut Makal diyorum. Mahmut Makal kim diyor!” şeklinde açıklama yapan yılların öğretmeninin bu açıklamasını duyunca bize de CB’nin; “Ülkemizin dört bir yanını üniversitelerle donattık!” açıklamasına en çok da MEB’in kulak vermesi gerektiğini söylemek düşüyor…
Öğretmenlerin yüzde 83.1’i yoksulluk sınırının altında iken, yüzde 91’i ek iş arıyorken, yüzde 90’ı çocuklarının ihtiyacını karşılamakta zorlanıyorken bize de Sn. Bakana 4 aşamalı sınavdan 100 üzerinden 10 puan alan 100 öğretmeni saraya davet etmeden önce bu gerçekleri dikkate alsanız demek düşüyor…
Gelelim sorunun öğrenci boyutuna…
3 milyon adayın girdiği 2022 YKS’de YÖK’ün kaldırdığı barajlar sonunda sıfır alanların değil, sıfırın altında alanların bile vakıf ve devlet üniversitelerine yerleştirildiği ucube sistemde 49 bin 680 öğrencinin daha üniversiteli olması demektir bu. Başarı kriteri aramamak demektir bu! Yönetimin işsizlik deposu olarak gördüğü üniversitelere gençleri doldurması ve sorunun üstünü örtmesi demektir bu! Sadece sınav harcını yatıranların 4 yıllık üniversitelere girmesi demektir bu! Sistemin sıfırın altına inmesi ve eksilere düşmesi demektir bu! Ne demeli? Vatana millete hayırlı uğurlu olsun…
MEB’in 2021- 2022 verilerine bakınca!
866 bin kız çocuğu okuldan uzakta! İlkokulda 195 bin, ortaokulda 298 bin, lisede 373 bin kız çocuğu okula gidemiyor. Nereye mi gidiyor? Cumhuriyetin parasız, laik, bilimsel eğitiminden hızla uzaklaşan bir ülkenin bilimsellikten uzak, karma eğitimi bozulmuş, dinselleştirilmiş 6 yaşındaki kayıp kızlarının gittiği ya da götürüldüğü yere gidiyor…
Yetkili ağızdan bilgi notu: MEB Mahmut Özer diyor ki; “Okulda olması gereken 240 bin öğrenci örgün eğitim dışında kaldı!” Niye kaldı, hangi nedenlerle ayrıldı, niçin eğitimine devam etmedi? Bu sorulara yanıtı yok bakanın…
Son bir bilgi notu: Boğaziçi üniversitesi uluslararası alanda 1 yılda 200 sıra birden gerilemiş.
Söz verme notu: Eğitim dünyamızda olup bitenleri, yanlı ve yanlış uygulamaları, çağdaş ölçülerden uzaklaşmanın yarattığı tahribatı bu yazının sınırlarına sığdıramam borcum olsun.
Kısaca! Aslında çok uzun süredir gülerek konuşulanları pek de gülemeyerek ve çokça düşünerek dinlerken! Şaşma ve şaşırmayı unutalı çok olmuşken! Verilen onca mücadele, yapılan onca araştırma, çekilen onca film, yazılan onca yazıya rağmen kanayan ve kapanmayan yaralar hep aynı yerden kanamayı sürdürürken! Tablo bu, gelinen nokta bu, acınacak sonuç buyken! Yanıt ve yaptırım mı? Pardon…
Ne diyor Ferit Edgü; “Cahil ölür, cehalet ölmez!” bu sözü unutmayalım! Daha doğrusu hiç kimse unutmasın…