Eğitimin yeni yol haritasına bakalım mı? Bakalım…
İmzalanan işbirliği protokolü kapsamında ilkokul, ortaokul ve liselerde başlayacak olan eğitimlerin “çağdaşlık, bilimsellik, laiklik” üçlüsüyle bağdaşan yanı var mıdır?
Öncelikle Diyanet İşleri Başkanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı arasında yapılan protokolle, daha sonra MEB, İzmir İl Müftülüğü ve Eskişehir İl Müftülüğü arasında “Çevreme Duyarlıyım. Değerlerime Sahip Çıkıyorum” projesi çerçevesinde (ÇEDES) protokolü imzalandı. Buna göre başta İzmir’deki 842 okulda olmak üzere okullara “Manevi Danışman” adı altında imam, müezzin, vaiz, din hizmetleri uzmanı, Kuran kursu öğreticisi ve DİB personeli atandı. Atananlar öğrencilere milli, manevi, ahlaki, insani ve kültürel değerlerin benimsetilmesi amacıyla eğitim verecek!
Pedagojik formasyondan yoksun kişilerin öğrencilerin psikolojik gelişiminde, eğitsel yolculuğunda nasıl bir iz bırakacağı ortada iken! Okullarda farklı dini inanışa mensup öğrenciler varken! Dünya genelinde ve çağdaş ülkeler düzeyinde bilim, akıl, teknoloji, yapay zekâ, biyo teknoloji, uzay bilimleri, insansız araç kullanma dönemi hızla yol alırken! Manevi Danışmanlık ve Değerler Eğitimi adı altında din görevlileri tarafından verilecek bu yeni uygulamayla amaçlanan nedir?
200 bin öğretmen ihtiyacı varken! 700 bini yıllardır atama beklerken! Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenleri okullarda görev yaparken! Yönetimin bu yeni uygulamasının çağdaş ve modern eğitime katkısı ne olacaktır? “Ben yaptım oldu, bitti” demenin alışılan versiyonu, MEB’in yerli ve milli uygulaması mıdır?
İmzalanan işbirliği protokolü kapsamında ilkokul, ortaokul ve liselerde başlayacak olan eğitimlerin “çağdaşlık, bilimsellik, laiklik” üçlüsüyle bağdaşan yanı var mıdır?
Cumhuriyetin kurucu felsefesi ve ana taşıyıcı kolonları arasında yer alan, akıl ve bilime dayalı laik eğitim sistemiyle çağdaş dünya ile uyumlu kuşaklar yetiştirmeyi hedefleyen ve bunda da çok başarılı olan eğitim sistemini yerle bir etmenin geleceğimizdeki tahribatı hesap edilmiş midir?
Boyun eğmeyen yurttaştan, sorgulamayan kuşağa geçiş…
Aklın ve bilimin rehberliğini özümsemiş, kurucu değerlere ve ülkenin sorunlarına duyarlı, soran, sorgulayan, boyun eğmeyen, hakkını arayan, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür kuşakların yarınlarına ipotek koymanın bedelini kim, nasıl ödeyecektir?
Sistemi sil baştan yaparak, sık sık başta bakan olmak üzere kadroları değiştirerek, biat kültürünü dayatarak, eleştirel düşünceye kapıları kapatarak, emir kulu nesiller yetiştirmek adına hesaplı kitaplı atılan bu adımlarla mı cumhuriyetimizin ikinci yüzyılı destanı yazılacaktır?
Bilimsel farkındalığı olan, önüne koyulanları ve dayatılanları değil, kendi bilgisini, incelemesini, keşiflerini, çağdaş yöntemleri ve teknikleri içselleştiren kuşakların günümüz dünyasında nelere ihtiyaç duyduğunu incelemek varken, bu zorlamayla mı sorunlar çözülecektir?
İyi ve doğru olana, insan haklarına ve özgürlüklere, doğaya ve canlılara saygılı, duyarlı kuşaklar yetiştirmek esasken! Merak, keşif, deneyim günümüzün olmazsa olmazlarıyken! Yorgun, umutsuz, hayalsiz, çaresiz, bastırılmış bireylerle mi 21. Yüzyıl dünyasının kalkınma hızına yetişilecektir? (Ya da onlarla boy ölçüşmek neyimize gerek mi diyeceğiz?)
Eğitimci gözüyle öneri ve uyarılara gelince! Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür, toplumcu, aydınlanmacı, cesur ve hevesli olan, tek tip olmayan kuşaklardan korkmayalım ve onları rahat ve özgür bırakalım. Çağdaş ve gelişmiş ülkeler öyle yapıyor. Aksi halde uzun süre toparlanamayız ve bu bedeli çok ağır öderiz…
Özellikle de! Böylesi bir uygulamanın anayasaya ve yasalara aykırı, yarınlar adına kaygı verici olduğunu unutmayalım. Hele de gençlerin yüzde 76’sının Türkiye’de neden yaşamak istemediğini, duygusal göçünü neden başlattığını, 21.yüzyıl dünyasının bilimsel hızına onlar olmadan ulaşamayacağımızı hiç akıldan çıkarmayalım. Yöne, yönteme, yönetime bakarak, yeni yol haritasından dersler çıkaralım…
Önemli not: 21 yılda 17 kez baştan sona değiştirilen eğitim sisteminde, yüzlerce kez değiştirilen müfredatta OECD ülkeleri arasında Kolombiya’nın bile gerisine düşüp sondan birinci olduğumuzu akılda tutun. OECD raporuna göre 18-24 yaş arasında nüfusun yüzde 59,9’unun eğitimde olmadığını, böylece 38 OECD üyesi ülke içinde sonuncu olduğumuzu aklımızdan çıkarmayalım…