Ekim Ayı Yapraklarını Döksen de Sende Cumhuriyet Var!
"Destansı Cumhuriyetimizin eşsiz mimarı Büyük Atatürk’ü ve yol arkadaşlarını minnetle, hasretle, saygıyla anıyor, büyük ve görkemli Cumhuriyet Bayramımızın 101. yılını kutluyorum…"
Bir asrı deviren ve 101 yaşına basan şanlı cumhuriyetimizle ilgili yazımı kurgularken bana bir ileti geldi içinden şu ibare çıktı: “Merhaba Ekim! Döksen de yapraklarını sen de Cumhuriyet var.” Çok anlamlı ve yaratıcı buldum, hemen bilgisayarın başına oturdum, aklıma gelenleri, gönlümden geçenleri yazmaya başladım, ortaya bu yazı çıktı…
Ekim ayı derken! Mili duruş, cansiperane fedakârlık, ulusal bilinçle bizi tanıştıran, “Ben Cumhuriyet fikrini yıllarca vicdanımda bir sır gibi sakladım!” diyen! “Efendiler! Yarın Cumhuriyet'i ilan edeceğiz!” diyebilen! “Cumhuriyet, bilhassa kimsesizlerin kimsesidir!” sözüyle Cumhuriyet'ten ne anladığının altını yüksek sesle ve kararlılıkla çizen! Büyük Atatürk geliyor aklıma…
Ekim ayı derken! Dürüstlüğün, vatan sevmenin, onurun, kişilikli dış politikanın ne olduğunu gösteren, hayatını saraylarda değil, cephelerde geçiren, evinden çok savaş meydanlarında yatan Gazi Mustafa Kemal geliyor aklıma…
Ekim ayı derken! Çanakkale’de, Anafartalar’da, İnönü’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da toprağı kanla sularken göçüp giden, onurlu kavgamızın adsız çınarları geliyor aklıma…
Ekim ayı derken! Türk tarihine; Ulusunun maddi ve manevi kurtarıcısı olarak geçen! Uygarlık tarihinde; Yeni bir medeniyet kuran lider olarak yer alan! İnsanlık tarihine; asırlarca acı çeken bir milleti saadete kavuşturan öncü olarak yazılan! Askerlik tarihine; ülkesine zaferler kazandıran yenilmez bir komutan olarak kazınan! Siyaset tarihinde; bir saltanatın enkazı üstüne devlet kuran bir dahi olarak anılan! Devrim tarihine; geceyi gündüze, cehaleti bilime, geriliği yeniliğe, geçmişi geleceğe döndüren eşsiz bir devrimci olarak yer alan öncü geliyor aklıma…
Ekim ayı derken! Dr. Erdal Atabek’in; “Cumhuriyeti kutlamak yasaklandı. Sevgili Atatürk! Sana buradan sesleniyorum; “Ya hiç gelmeseydin! Ya hiç gitmeseydin” şeklindeki seslenişi geliyor aklıma…
Atatürk boğulmasın diye su içmeyen çocuk!
Özel çocukların eğitildiği bir okulda öğretmen çocuklara Atatürk’ü anlatırken “O ölmedi içimizde yaşıyor” der. Aradan bir süre geçer çocuğun ailesi öğretmene eskiden çok su içen çocuklarının artık su içmediğinden yakınarak yardım ister. Öğretmen çocuğa nedenini sorar. Aldığı yanıt yeri göğü inletecek, gözyaşlarını suya-sele çevirecek bir yanıttır. Çocuk içinde yaşattığına inandığı Atatürk boğulmasın diye su içmemektedir. Musa Öğretmenin, öğrencisini gözyaşlarıyla bağrına basarak; “İstediğin kadar su içebilirsin Atatürk çok güzel yüzme bilirdi” şeklindeki açıklaması üzerine sorun çözülür, çocuk yeniden su içmeye başlar…
Ekim ayı derken! Yazarken ağladığım, anlatırken ağlattığım, konuşurken duygulandığım dilimde, beynimde, can evimde yeri çok derinlerde olan bu ve benzeri anılar geliyor aklıma…
Ekim ayı derken! Vatan kurtarmanın, devlet kurmanın, mazlum milletlere örnek olmanın, 57 yıllık ömrünü ulusunun hizmetine sunmanın, zeybek oynamanın, çok iyi vals yapmanın, o zorlu koşullarda son derece şık giyinmenin, adını tarihe onurla, şerefle yazdırmanın ve bir coğrafyayı vatan yapmanın ulaşılmaz ustası geliyor aklıma…
Ekim ayı derken! Yurt nedir? Özgürlük nedir? Vatan nedir? Bağımsızlık nedir? Toprak sevgisi nedir? Sorularına yanıt aldığımız onurlu tarihimiz ve geçmişimiz geliyor aklıma…
Ekim ayı derken! Şair Can Yücel’in, Cumhuriyet döneminin efsane Milli Eğitim Bakanı, babası Hasan Ali Yücel için; “Babamın çocuğu yoktu, Cumhuriyet’i vardı” şeklindeki sözleri geliyor aklıma…
Bakırköylü çocukların yazdığı mektupların Atatürk’ü gülümseteceğine inanıyorum…
10 Kasım 2005’de Bakırköy Belediyesi okul öncesi ve ilkokul çocukları arasında bir yarışma açarak; “Atatürk yaşasaydı O’ndan ne isterdiniz?” sorusunu sordu. Pek çok öğrencinin katıldığı bu yarışmada yazmayı bilmeyenler çizerek, bilenler el yazılarıyla mektuplarını yazdılar. Dereceye girenlerin çizgi, resim ve yazılarını içeren mektupları tıpkıbasım yapılarak albüm- kitapta toplandı ve çocuklar 10 Kasım’da Atatürk’e mektuplarını sunmak üzere Anıtkabir’e götürüldüler.
Çocuklar mektuplarında tüm masumiyet, içtenlik, açık yüreklilik ve doğallıklarıyla Atatürk’e seslendiler. Kimi O’na olan hayranlığını dile getirdi, kimi de 57 yaşında göçüp gittiği için serzenişte bulundu. Kitap elime geçtiği günden itibaren, bu projeden çok etkilendim. Hele de mektupları okuduktan sonra kişisel olarak çok umutlandım. Cumhuriyetimizin geleceği emin ellerde diye düşündüm. Yurt içi, yurt dışı pek çok konuşmamda dile getirdim, örnekler okudum, salonlarda duygusal rüzgârlar estiğine tanıklık ettim. Tam da burada o mektuplardan birkaç örnek okuma zamanı.
Ekim ayı derken! “Büyük Atam! Harf devrimi olmasaydı ben bu mektubu yazamayacaktım. Kadınlara haklar verilmeseydi öğretmenimiz kadın olmayacaktı, sınıfımızda kız öğrenci olmayacaktı. Cumhuriyeti bu yüzden korumalıyız, koruyacağıma söz veriyorum” diye mektup yazan Kaan Uslu’nun sözleri geliyor aklıma…
Ekim ayı derken! “Sevgili Atatürk’üm! Nasılsın, iyi misin? Bana derslerimde yardımcı olmanı istiyorum. Matematiğin çok iyiymiş, öğretmenim söyledi. Bana yardımcı olur musun? Seni çok seviyorum” diye seslenen Atakan Kâhya geliyor aklıma…
Ekim ayı derken! “Ne olur geri dön Atam! Sana ihtiyacımız var. Yokluğuna alışamadık. Ne olur geri dön!” diye mektup yazan Büşra Özel’in bu içten sözleri geliyor aklıma…
Ekim ayı derken! “Sevgili Atatürk! “Ben şeker hastasıyım bana dondurma alır mısın? Keşke sen benim dedem olsaydın, birlikte pikniğe giderdik. Atatürk amca beni parka götürür müsün? Götürürsen çatık kaşlarından öperim” diyen Barış Öztürk’ün bu isteği geliyor aklıma…
Özetle! Sevgili çocukların mektuplarını gözlerim dolup boşalarak okuyunca Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ışığı yandıkça korkmamamız gerektiği geliyor aklıma…
Destansı Cumhuriyetimizin eşsiz mimarı Büyük Atatürk’ü ve yol arkadaşlarını minnetle, hasretle, saygıyla anıyor, büyük ve görkemli Cumhuriyet Bayramımızın 101. yılını kutluyorum…