Geçmişe dalıp, güne dönünce altı çizilesi satırlar…
Büyük devrimcinin; “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz!” sözünden, “Rabbim Cleveland dedi” açıklamasına! Daha sonra da; “Giderlerse gitsinler!” azarlamasına nasıl gelinmiş?
14 Ağustos 2001’den bu yana 22 yıl geçmiş. Bunca yıla, bu sürece, bu zaman dilimine neler mi sığdırılmış? Sabır talebi ve kemer sıkma önerisi arasında gidip gelirken neler mi olmuş? Ne olmamış ki deyip sorularla sıralamaya çalışsak mı?
Ülkemiz her alanda ve her anlamda ne kadar geri gitmiş? Hangi hedefler gösterilip, hangi ufka taşınmış? Toplumsal gelişimde neler göz ardı edilip, neler baş tacı edilmiş? Ekonomide nereye ulaşılmış, kalkınmada neler öncelenip, neler ötelenmiş, enflasyon nereye varmış? Cumhuriyetin tüm birikimleri satıldığı halde, iç ve dış borç neden tavan yapmış?
3 Y diye diye başa gelenler yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar da hangi başarılara(!) imza atmış? 22 yaşında olan bir yönetim kadınlara, gençlere, emeklilere, emekçilere, çocuklara, işçiye, üreticiye neler vadedip, neler sağlamış? Cinayetler, boşanmalar, intiharlar niye artmış?
Bir zamanlar dağa taşa yazılan; “Yeşili sev! Ağacı koru!” sözü yerini neden; “Betonu sev! Ormanı ranta aç! Ağacı kes!” sloganına bırakmış?
İnsanı hayata bağlayan, onu mutlu eden, dinlendiren, rahatlatan, odaklanmasını (motivasyon) artıran ortamlardan neden uzaklaşılmış?
Büyük devrimcinin; “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz!” sözünden, “Rabbim Cleveland dedi” açıklamasına! Daha sonra da; “Giderlerse gitsinler!” azarlamasına nasıl gelinmiş?
Hala tabut evlerde oturan depremzedeler için, sarılamayan deprem yaraları için, bitmeyen çile, kapanan okullar, hiçe sayılan yaşamlar için ne gibi önlemler alınmış?
Her 4 gençten birinin işsiz olduğu, resmi işsiz sayısının 10 milyonu bulduğu, ödül gibi atamalarda liyakatin değil sadakatin ve siyasetin etkin, partili, akraba, arkadaş, okullu, hemşeri ayrıcalığının egemen olduğu ülkemizde, hiçe sayılan değerler ve hayret uyandıran açıklamalarla ne amaçlanmış?
Mazottan benzine, çaydan şekere, makarnadan peynire zam yağmuru altında ıslanmaktan geçelim, 40 bin TL alamayanın yoksul, 14 bin TL alamayanın ise aç olduğu bir memleket yaratmak nasıl başarılmış?
Ülkemizin en verimi toprakları, ovaları, ormanları, limanları yabancı şirketlerce işletilerek elde edilen madenlerin sadece yüzde 4’ünün bize verilip, büyük bir bölümünün yurtdışına götürülmesine, ülkeyi delik deşik eden, geçmişi, geleceği ve doğayı tehdit eden maden sevdalılarına nasıl izin verilmiş, doğa katliamına neden göz yumulmuş?
Tek bir zeytin tanesinin 1.5 liradan alıcı bulduğu, 2.5 liradan satılan çeyrek simit döneminin başladığı günümüzde tane ve çeyrek hesabıyla toplumun manken gibi olması mı amaçlanmış?
Ekonomik kriz boşanmaları artırıp, cinayetleri körüklerken, ülkemizde yüzde 87’si yani 261 bini Arap ve Afrikalı olmak üzere 300 bin yabancı öğrenci rahatlıkla burs bulup eğitim alırken! Sayıları milyonları bulan sığınmacıların suç oranları artarken! Muhalefete çakılarak, sorunları aşmak nasıl mümkün olmuş?
Hayat pahalılığını küresel güçlere bağlamak, işsizliği dünyanın sorunu olarak açıklamak, adam kayırmayı “yok öyle bir şey!” diyerek inkâr etmek nasıl başarılmış? İcra dosyası sayısı 22 milyona yaklaşırken bile “sabır ve destek” nasıl istenmiş?
Özgür düşünme, öğretileni sorgulama, anlatılandan kuşku duyma, ölçme- biçme- değerlendirme yetileri askıya alınarak yerine “değerler eğitimi” adı altında önyargıları yıkacak ve kafaları karıştıracak bir sisteme nasıl geçilmiş?
22 yılın özeti nedir derseniz? Önemli olan vatan, millet, bugün, gelecek, yarınlar ise tutulan yol uygulanan yöntem doğru gerisi ise teferruat mıdır? Liyakaten değil, siyaseten atamalarla ülke çağ atlayarak kıskanılır düzeye ulaşmış mıdır? Kendileri yıllardır bunun için çırpındığına göre! Kuruluşunu “AKP henüz 22 yaşında! Doğrular için hep iş başında!” sloganıyla kutladığına göre! Sorunun yanıtı yüzde yüz evet…