Günümüzde dostlar alışverişte görsün değil, dostlar tasarrufta görsün geçerli!
Başlığı attım ama yazıyı nasıl sürdüreceğimi bilmiyorum, ya da konulara nereden başlayacağımı bilmiyorum. Çünkü insanın beynine yapışıp, kazınıp, hep orada kalınca gitmek bilmeyen sorunlar ve konu başlıkları var…
Mesela! 19 milyon öğrencinin sorunlarından, 15 milyon emeklinin geçinemediğinden, ayın sonunu getiremeyen dar gelirliden, 10 milyonu aşan mülteciye sağlanan ücretsiz sağlık- ilaç hizmetinin onlardan niçin esirgendiğinden girerseniz çıkabilir misiniz?
Örneğin! İçinden çıkamasak da! İlginç bir bilgi notu olarak: ülkemizde sokak köpeklerinin insanları yaralama vaka sayısının, bir yılda ortalama 100 civarında olmasından, oysa erkeklerin kadınları yaralama ve öldürme sayısının yılda 1000 olmasından, kadına şiddet ve çocuk istismarı sayısının da 20 bin olarak kayıtlara geçmesinden söz etmeden olur mu?
Yine; Çok katmanlı sorunlar sarmalını bir yana bırakıp bildiğini okuyan ve dayatan yönetimin enflasyonda, işsizlikte, adam kayırmada mutsuzlukta şampiyonluğu elden bırakmamasından! Eğitimde, ayırımcılıkta sonunculuğa razı anlayıştan, çağdışı eğitimle biat eden gençliği hedefleyen yeni maarif yasasından! Köpeklerin uyutulması kararından! Yoksulluk sınırının 60 bin, açlık sınırının 28 bin liraya dayanmasından, her iki kişiden birinin borcunun olmasından, çalışan yoksulluğunun en yüksek olduğu ülkeler arasında birinci sırada oluşumuzdan söz etmeden olur mu?
Yinelemek pahasına da olsa gençlerden, hekimlerden sonra, güvenlikten kuaföre, servis elamanından aşçıya 100 bin turizm çalışanının yurtdışına gittiği gerçeğinden, özellikle Arap yarımadasını tercih etmelerinden! Ankara Tandoğan’da yapılan mitingde E Kuşağının taşıdığı pankartlarda yazılı olan ve en iç acıtan; “Emekliyi de uyutsunlar. Kesin çözüm!” “Emekli emeklesin mi bebekler gibi!” mesajlarından söz etmeden olur mu?
Ya da derecelere doyamayışımızdan(!) Çok övündükleri turizm liginde en çok ziyaret edilen 5.ülke oluşumuzdan! Bizim emeklilerin ya da gençlerimizin tatil amaçlı kaç ülkeye gidebildiğinden! Bölge ülkeleri arasında maddi açıdan en çok zorlanan millet oluşumuzdan!
Ay sonunu getirmekte zorlanan, yüksek enflasyonu derinden hisseden, geçim derdiyle boğuşan, ekonomik açıdan rahat yüzü görmeyen dar gelirlinin çilesinden söz etmemek olur mu?
Açız diyen emeklilerden, Türkiye’de 486 Avro olan asgari ücrete karşılık, Lüksemburg’da 2 bin 571 Avro aylık alan batının emeklisinden, AB ortalamasının 35 bin 505 dolar oluşundan, ülkemizde 18.2 milyon yoksulun varlığından ve en çok da çocukların etkilenmesinden söz etmemek olur mu?
Politik bahanelere sığınmada sınır tanımamak nasıl bir duygu? CB’nın grup toplantısında; “Bizi örselemeye çalışanlara inat yolumuza pekleşe pekleşe devam ediyoruz! Yorulanları dinlenmeye alacağız.” sözünden! Maşallah genel başkanların hiç yorulmayışından! Gelinen noktanın ideolojik değil, biyolojik bir gerçeklik oluşundan! Başta CHP olmak üzere, eski genel başkanların bunu kabul etmesi gerektiğinden, artık ülkeyi E kuşağı değil, Z kuşağının yönetiyor olmasından söz etmemek olur mu? (E: emekli kuşağı)
Yine şaha kalkan daha doğrusu kaldırılan ülkede bazı şeyleri değiştirmek çok zor olsa da denemeğe değer oluşundan! Ekonomi dar boğazda, nakit açık zirve yapmış, dış ve borçlar katlanarak artıyorken; Hasta garantili hastanelerden! Yolcu garantili köprülerden, hava limanı, gar, üst- alt geçit ve benzeri para yutan ihalelerden! Hangarlara sığmayan uçaklardan, parkları olduran araçlardan, göz kamaştıran saraylardan, lüksten, ihtişamdan! Sahipleri bakan olan kurumlara sağlanan ayrıcalıklardan vazgeçilmesi (turizm, sağlık vb) gerektiğinden söz etmemek olur mu? Çünkü 22 yılda iki kuşak yönetimin yöntemleriyle büyüdü, eski kuşaklar zihni sinir projeler karşısında saç baş yolup çürüdü, ancak onlar ayar vermekten bıkmadılar. Hep bir bahaneleri oldu. Bazen kız öğrencilerin etek boylarına, bazen kantinde erkek arkadaşlarıyla bir arada oturup, aynı merdivenleri kullanmalarına, Bazen Darwin’e kulp bularak ilerlediler. Nihayet marifetli maarif bakanının son düzenlemesiyle zirveye ulaştılar. Merakla bu işin sonu nereye varacak bekleyeceğiz.
Özetle! Kendine sürekli çelme takan, muazzam muammalar yaratan, yöntemleriyle dikkatleri çeken yönetimin arka planında, dağarcığında, takım çantasında daha neler var, bekleyip göreceğiz. Dışlamak değil, anlamak önemli diyerek; Her sözü, her konuşması derslerle, tecrübelerle dolu olan, mücadelelerini ve zaferin simgesini içeren mesajlarıyla tarihe kazınan Büyük Atatürk’ü sık sık anmayı, hatırlatmayı sürdüreceğiz…
Zihnimizdeki yüklerden kurtulmadıkça derin mevzulardan da kurtulamayacağımızı sonsuza kadar da kurtulamayacak oluşumuzu unutmadan; sormak, beklemek, ummak hakkımız olmalı değil mi diye soracağız…
Ülkemizde ve dünyada; Niçin bu kadar acı yaşanıyor, acımasızlık, adaletsizlik, yoksulluk, haksızlık, kötülük ve düşmanlık neden yayılıyor? Niçin hala yoksul, eğitimsiz, bilgisiz, sefalet içinde yaşayan, yolsuz, sokaksız, okulsuz, susuz yerler var? Neden hayat bazı insanlar için düz bir çizgi izlemiyor konusunu sık sık işleyeceğiz…
Bazı sözlerin, hele de yönetim katında ağızdan çıkan sözlerin bir ağırlığının olması gerektiğini, bazı sözlerin kaç ton edebileceğini, belleği meşgul eden sorulara yanıt aramamız ve herkesi bunları düşünmeye zorlamak gerektiğini unutmadan; Hep sormak istediğimiz soruları, kafayı meşgul eden konuları dile getirmeye çalışacağız…
Sözün özü şu ki; Yazacaklarımız, anlatacaklarımız, paylaşacaklarımız bitmez ama yerimiz ve okurun sabrı biter. Son olarak “bu yazının payımıza düşen kısmını iki satırla özetleyin!” derseniz cevabım şu olur: Yarın çok geç olabilir, topyekûn mücadele şart…