İşin sırrı ve sihri…
Devletin herkesi şefkatle, adaletle, hoşgörüyle, sevgiyle, hakkaniyetle kucaklaması gerekmez mi? Özellikle de kadınların bunca acı ve ağır bedeller ödediği günümüzde…
Baştan kayıt düşmek gerekirse, bizim memlekette konu sıkıntısı çekilmeyeceğini cümle âlem bilir. Aksine konu bolluğundan geçilmez, seçim yapmakta zorlanılır, masa başında, ekran önünde “ne yazacağım” değil, “hangisini yazacağım?” diye düşünülür.
Hal böyle olunca da bazen konu konuk getirir, bazen konuk konu oluşturur. Ele alınanlar ve sütuna yatırılacak olanlar emek ve etkiyle birebir ilgili olduğundan pek çok açıdan, farklı pencerelerden irdelenir, güncelliği varsa dikkat çeker, bazen çok, bazen az okunur, sonra da unutulur gider…
Daldan dala atlayarak ve sorular sorarak ilerlersek; Bizim ülkemizde en güçlü sigorta aile, akraba, hemşeri ve yurttaşlık sigortasıdır. Bunun en çarpıcı örneklerini bazen afetlerde, çoğu kez ve daha çok atamalarda görürüz. O nedenle de yandaş hiç bir zaman işsiz kalmaz, o her daim koltuk sahibidir.
Sorunları ve sorumlulukları artanların düşünce trafiğini alt üst eden konular!
Örneğin birbirimize en yakın olacağımız anlarda bile ibretle, acıyla yaşadığımız olaylarda bile hoyrat, acımasız, dışlayan bir dille karşılaşmıyor muyuz? Alışmamaya çalışarak ama nedense şaşırmayarak umursayanlar ve umursamayanlar olarak ikiye ayrılmıyor muyuz?
Mesela hayatı boyunca unutulmaz yasının yükünü sırtından atamayan acılı annelere yapılanları, uykusuz, huzursuz, gecelerin yılmak ve yorulmak bilmeyen kadınlarına söylenenleri işimize gelmeyince unutmuyor muyuz?
Yere bakarak konuşan, hangi hüznü barındırdığı, hangi yaşanmışlığı özetlediği bilinmeyen kadının; “Annesiz bir çocukluk, babasız bir gençlik, evlatsız bir ömür geçirdim.” diye özetlediği yaşam öyküsünde biraz da kendimizi bulmuyor muyuz?
Artan boşanmalarda, önlenemeyen cinayet artışlarında, sık sık çıkan kavgalarda, ekonomik sorunların, gelir dağılımındaki eşitsizliğin, ötekileştiren ve ayrıştıran dilin payının ve etkisinin hele de son yıllarda ne kadar arttığını görmüyor muyuz?
Yasalar yoluyla, yaptırımları törpüleyerek, açık net taraf tutarak cinayetlerin önüne geçilmemesinin biz kadınların kırmızıçizgisi olduğunu yetkililere anlatmakta zorlanmıyor muyuz?
Başarıları yakınlarını bazen gururlandırıp, çoğu kez rahatsız eden, hem kıvandıran hem de yoran kadınların öykülerini anlatırken kendileriyle ve gerçeklerle hesaplaşmalarını, gülmekle ağlamak arası gidip gelen yüz ifadelerini, boğazda düğümlenen, iç acıtan, göz yaşartan öykülerini dinlerken baka kalmıyor muyuz?
Daha öncede altını çizerek vurgulamıştım. Vefanın, insanlığın, yıllara dayalı dostlukların haber bile vermeden kaybolup gittiği günümüzde pamuk ipliğine bağlı ilişkilerin bir anda yerle bir olmasına üzülmüyor muyuz?
Bir kalemde silinenler! Hak ettiği ilgiyi görmeyenler…
Ülkemizde insan olmanın, kadın olmanın, yazar olmanın, dirençli- yaratıcı - onurlu çalışkan, sahici- samimi olmanın ağır yükünü omuzlayanları, kalıpları yıkan, kuralları bozan, kendine özgü dilini, ritmini, tonunu, kurgusunu her koşulda koruyan aydınlarımızı bazen bir kalemde silmiyor muyuz?
Ele aldığı konularla, işleyiş biçimiyle, bakış açısıyla, gösterdiği özenle bazen kadınları, bazen çocukları, bazen insan ve doğa sevgisini, bazen yaşama sevincini, bazen yoksulları, bazen çaresizleri, bazen göçmenleri, bazen toprağından koparılanları özgün bir dille anlatan ve her birimizin en derinlerine dokunan eskimeyen ve eksilmeyen yazarlara bile vefasızlık göstermiyor muyuz?
En güç koşullarda bile birey olmanın, insan olmanın farkına varan, bu bilinci kanıtlayan, yazıp konuştuklarının hakkını veren, kimsesizlerin, sanatın ve sanatçının yanında duran, gözlem gücünü her alanda kanıtlayan kalem erbabına hak ettiği değeri ve ilgiyi gösteriyor muyuz?
Bilgi, yorum ve gözlemden ayrılmayan ve Atatürk’ün ışığında yol alan Cumhuriyet kuşağı aydınlarının özverisiyle gelinen noktayı görmezden gelip yok sayarak, bundan sonra ne olacak diye düşünmeyip konunun önemini, işin ciddiyetini hafife alarak geleceğimizi tehlikeye atmıyor muyuz?
Son soruları sorarak konuyu bağlarsak; Bize ne diyorlar, biz ne anlıyoruz, ya da kafalarından ne geçiyor? Ya da her şey onların istediği gibi mi olacak, herkes onlar gibi mi davranacak? Son söz olarak bu koşullarda halimiz nicedir, bizde durum nedir dersek ve yanıtı yine kendimiz vermeye kalkarsak; Eyvah ki eyvah mı?
Önemli not: Susmak, bilmemek, bilmezden gelmek, karşı çıkmamak suça ortaklık değil midir?
Daha önemli not: Devletin herkesi şefkatle, adaletle, hoşgörüyle, sevgiyle, hakkaniyetle kucaklaması gerekmez mi? Özellikle de kadınların bunca acı ve ağır bedeller ödediği günümüzde…