Kötülüklerin Bir Birini İzlediği Bu Dönem Yönetenler İçin Bir Şey İfade Ediyor mu?
Özetle! “Kötülüklerin bir birini bu kadar izlediği iç içe geçtiği, utanç ve usanç verdiği ve insanı hayattan soğuttuğu bir dönem daha önce hiç yaşamadık, güzelliklere, umuda iyiye, değişime, enerjiye hiç bu kadar özlem duymadık!” diyenlerin sayıca artması tesadüf mü?
O kadar çok ki saymakla bitmez ama özet geçersek!
Katliam yasasıyla öldürülen kedi ve köpekler topluma ve dünyaya nasıl izah edilir?
Sürekli yaşanan olaylar ve sindirilmesi zor gerçekler karşısında kendini çaresiz, öfkeli, güven duygusunu yitirmiş hissetmek kaygıyı, stresi körüklemiyor mu?
Kıt kanaat geçinmeye çalışan çabalayan, maaşına zam bekleyen milyonlarca çalışan, emekli, emekçi, işsiz, kısaca 7/24 yaşam savaşı verenlerin elinden kim tutacak?
Ülkemizde her iki emekliden biri geçinebilmek için çalışırken, Almanya’da 8 emekliden biri çalışıyorsa! Bu Almanya ne demeye bizi hala kıskanıyor?
45 gündür direnen ve çıplak ayakla TBMM’ye yürüyen Fernas işçileri adına konuşan madencinin; “Haklarımız verilmiyor mu? O halde bizde hep beraber topluca ölelim. En azından çoluk çocuğumuza devlet maaşımızı verir!” şeklindeki iç acıtan sözleri yönetenler için bir şey ifade ediyor mu?
Ürünler tarlada çürürken, yurttaş markette, pazarda filesini, çantasını dolduramazken; Yani ülkemizde üreten de, tüketen de açken sorumlunun kim olduğu belli midir?
Bebekleri ölüme götüren “Yenidoğan Çetesi” yetmedi, şimdi de yatağa bağımlı hastaları ve yaşlıları hedefe alan “Diyaliz Çetesi!” Acaba sağlıkta daha hangi çetelerle karşılaşacağız? Ticaret Bakanı 2021- 2024 tarihleri arasında ülke genelinde 79 bin 485 şirketin kapandığını açıklarken yüzünde en ufak bir üzüntü belirtisi olmadığına göre gelinen (getirilen mi demeliydim?) noktayla övünülmekte midir? (Bu arada kayıt düşelim. Yerli sermaye yurtdışına gidiyor, orada emlak alanların sayısı artıyormuş!)
İthalat kararıyla bir gecede zarar eden mısır üreticisi; “Ağlayınca görmüyorlar, bağırınca hain diyorlar!” şeklinde konuşarak neden işinden vazgeçmesin? Zorda olan üretici neden üretimini durdurmasın, ürünü çürüyen çiftçi niçin tarlasını terk etmesin?
Açlık sınırı 20 bin liraya, yoksulluk sınırı 65 bin TL’ye dayanırken! Şehir hastaneleri Sağlık Bakanlığı bütçesini silip süpürüyorken! İktidar ekonomi politikasının “sürdürülebilir yoksulluk” projesini başarıyla uyguluyorken! TÜİK verilerine göre geçen yıl ülkemizden ABD’ye, İngiltere’ye, Almanya’ya ve Kanada’ya eğitimli 196 bin kişi göçmüşken! Aralarında bilgisayar, fizik ve matematik mühendisleri ve mimarlar varken! TÜİK’in alarm veren bu verileri iktidar cenahını ilgilendiriyor mu?
Yine Gazze’de kanlar içinde anne ve babaların kucağında taşınan çocuklar uygar dünyanın egemenlerine hiçbir şey ifade etmiyor mu?
Sorularla devam edersek tüm bunlar neden oluyor, ne yapılmak isteniyor?
Yönetim Sudan’dan 500 ton at, 500 ton eşek, 500 ton domuz eti ithal edecek ve vergi almayacakmış. Bu şu demek midir? Sudan çiftçisine yardım ederken çiftçimiz başının çaresine baksın. Halkımız da iç piyasada satılan tonlarca at, eşek, domuzla beslenmeye devam etsin. Tarım ve Orman Bakanlığı sağlığı tehlikeye düşüren gıdaların listesini açıkladı. Buna göre listede yok yok. Domuz eti, tek tırnaklı etten yapılan kebap ve lahmacunları afiyetle mideye indiriyoruz! Yemeklerimize boyalı pul biber ve sumak katıp yiyor, boya ilaveli çay içiyor, tohum yağı içeren zeytinyağı ve bitkisel yağlardan yapılan tereyağıyla besleniyoruz! Peki ne yiyelim, daha doğrusu neye ve kime güvenelim?
Zorunlu açıklama! Aslında bünyeye zararlı, insan sağlığını tehdit eden bazı gıdaları çok geç öğrendik. Kabahat bizde! Yetkililere zahmet vermeden, yoğun işleri arasında onları yormadan kendi imkânlarımızla araştırma yapıp öğrenmeliydik. Büyük bir eksiklik bizim adımıza, çok ayıp bize, keşke yapsaydık!
Çözüm mü? Sıkı çalışma, detaylı inceleme, önerileri dikkate alma, itirazları değerlendirme gibi başlıkları dikkate alarak sorunlar bir ölçüde çözülür de! Bizde önemli olan söylenenleri dikkate almak yerine niyeti öncelemek olduğundan çok zor!
Yurttaşın sıkıntısı belli! Başta ekonomik kriz, eğitim, sağlık, işsizlik…
Toplumsal talebi dikkate almayan, sendikal örgütlenmeye sıcak bakmayan, düşünce özgürlüğünü yok sayan, yargı bağımsızlığını kale almayan, kaliteli ve ücretsiz eğitim ve sağlık hizmetini gereksiz gören, gelir adaletini takmayan, kadın-erkek eşitliğini fıtrata ters bulanların dünyasında başlık ne ifade eder? Ya da iş başa düşerse ne olur? Seçim zamanı sorulmadık hatır, öpülmedik el, girilmedik gönül bırakmayanların şefkatli kanatları ve yöneticilerimizin demir yumrukları ortada dururken bu duygusallık çemberi de nereden çıktı derseniz ona da derin ahlar çekerek, yazan mı utansın, kader mi deyip kaldığımız yerden devam ederiz…
Soru işareti koyup geçelim mi?
Neden yönetimler eliyle, diliyle, desteğiyle, tercihiyle altın bir tepside sunulan erkek egemen hakları elimizin tersiyle itemiyoruz? Neden süreç süratle aleyhimize ilerlerken, acil ve adil haklar elde edemiyoruz? Neden tarımda ki yüksek maliyet, plansız üretim, yanlış kararlar nedeniyle zamlardan göz açamıyoruz? Neden ülkemizin geleceği olan gençler, geleceğini bu ülkede göremediği için çekip giderken engel olamıyoruz?
Özetle! “Kötülüklerin bir birini bu kadar izlediği iç içe geçtiği, utanç ve usanç verdiği ve insanı hayattan soğuttuğu bir dönem daha önce hiç yaşamadık, güzelliklere, umuda iyiye, değişime, enerjiye hiç bu kadar özlem duymadık!” diyenlerin sayıca artması tesadüf mü?